Gerçekle yalanı bir araya getiren, dünyada milyonlarca kullanıcısı bulunan Facebook’un kuruluş ve yükselişinin dostluk, güç, para ve rekabetle örülü ilginç öyküsü…
Ozan Akarı
The Social Network-Sosyal Ağ
Kız arkadaşından ayrılan Mark, üniversitenin bilgisayarlarına sızarak, okuduğu okuldaki kızlarla ilgili bilgilerden oluşan bir site yaratır. Sitenin adı Facemash’tır. Site bir anda virüs gibi etrafa yayılarak tüm Harvard sistemini çökertir ve görünürdeki kadın düşmanlığıyla tartışma yaratır. Mark, Facemash'ı yaratarak kasıtlı olarak güvenliği, telif hakları yasasını ve özel hayatı ihlal etmekle suçlanır. Bu sırada Facebook'un altyapısını oluşturan iskelet ortaya çıkmıştır…
Başrol seçimi çok yanlış
Sosyal Ağ’ın en büyük sorunu Mark Zuckerberg’i canlandıran Jesse Eisenberg’in yapmacık duran, izleyenlere hiçbir duyguyu geçirmeyen (Kız arkadaşından ayrıldığı sahne tam bir fiyasko), kızdığını yüz mimikleriyle gösteren kısacası monte edilmiş gibi duran oyunculuğu. Şuna anlamakta bazen çok güçlük çekiyorum:
Gerçek hayattan alınmış hikâyelerin kahramanları sinemada yeniden hayat bulurken neden onlara çok benzeyenler hep seçilir? Tabii ki izleyenleri etkilemek için. Ancak, bu o kadar tehlikeli bir silahtır ki iyi seçim yapmazsanız milyon dolarlar yatırdığınız işi her an berbat edebilirsiniz. Görünen o ki, Sosyal Ağ’ın sinemaseverleri çok derinden etkileyememesinin tek nedeni, izleyenler üzerinde her zaman olumlu etki yapan 'benzetelim’ fikrinin yapımcıların elinde patlaması…
Yönetmen bile kurtaramaz
Yanlış seçilmiş bir başrol oyuncusu filmin tüm ritmini bozar. Yönetmen ondan istediğini alabilmek için çok çaba sarf eder. Sahneler aşırı derecede tekrarlarla çekilir. Böylece, yapılan işten yani Sosyal Ağ’dan kimse zevk almaz. Zevk almadan yaptığınız iş neye benzer?
Orgazm olmuş taklidi yapan kadına benzer.
(Çok açık yazdığım için beni bağışlayın.)
Yetenek yok olur. İşte o zaman ortaya yanlış yaptığınız seçimlerden sizi her zaman kurtaran yedi harfli sihirli bir sözcük ortaya çıkar: Deneyim
Deneyim sadece işinizi doğru yapmanızı sağlar. Sosyal Ağ filminde de her şey olması gerektiği gibi… Eksik olan zevk almamanız. Yönetmen David Fincher yeteneklerini ortaya çıkarmamış, çıkartılması adeta önlenmiş. Fincher’da The Curious Case of Benjamin Button” un temposunda, renginde ve kamera çerçevelerinde bir filme imza atmış…
Her şeyin başı para, para, para
Filmde Mark ve arkadaşlarının arası açılıyor ve yasal yollara başvuruyorlar. Bir nevi isim kavgası ama alt metinde görünen tek şey: Para… Zaten bu dünyadaki tek kavga nedenimiz o değil mi?
'Sosyal Ağ’ın Amerika’daki 17 gündük hâsılat durumuna göz gezdirdim. 50 milyon dolara mal olan film 62 milyon dolar hâsılat elde etmiş. Buna okyanus ötesi (Aman bunu Türkiye’nin çok konuştuğu 'Okyanus Ötesi’yle karıştırmayın, başımız yanmasın. Savcılarla uğraştırmayın bizi) yani Amerika dışı gösterim hâsılatları dâhil değildir.