'Mahsun Kırmızıgül yönetmenlik yapsın, oyunculuğu yetenekli insanlara bıraksın.’
Ozan Akarı
Ozan.akari@milliyet.com.tr
New York’ta Beş Minare
Kırmızı bültenle aranan radikal dinci örgütün lideri Deccal kod adlı bir suçlunun Amerika'da yakalandığı bilgisi gelir. Onu teslim almak için teşkilatın en iyi iki polisi Mahsun Kırmızıgül ve Mustafa Sandal ABD'ye gider. Bundan sonrası kolay gibi görünür ama hiçbir şey hesaplandığı gibi gitmez…
Bilginer acaba Fethullah Gülen mi?
Daha vizyona girmeden ünlü Amerikalı oyuncuları, üniversitelerde ders olarak gösterilmeye başlanan fragmanları ve 'Acaba Haluk Bilginer, Fethullah Gülen’i mi canlandırıyor?’ sorusuyla gündem yaratan “New York’ta Beş Minare” nihayet görücüye çıktı. Basın gösterimi yapılmadığı için bastırdık parayı ve gittik sinemaya…Mustafa Sandal “Amerika özgürlüğü neden sadece petrol olan ülkelere götürüyor?” diye sordu.
FBI ajanı ise cevap verdi: …
Yukarıdaki boş yere istediğinizi yazabilirsiniz çünkü doğru diye bir şey yoktur. Doğrular vardır.Bakış açınıza göre doğru her zaman değişir. İki kere ikinin beş etmesi gibi… Eğer etmez diyorsanız bir kere daha düşünün
Amerika’nın 11 Eylül saldırılarından sonra İslamı bir düşman olarak görmesi ve onunla savaşması Mahsun’u derinden etkilemiş. Beyaz Melek ve Güneşi Gördüm filmleriyle toplumsal mesaj(sadece Türkiye) verme görevini başarıyla yaptıktan sonra sıra uluslararası söylemlere gelmiş: İslam’ın terörle özdeşleştirilmesi ve yanlış anlaşılması…
11 Eylül yalan mı yoksa gerçek mi?
Başarıyla anlatmış Kırmızıgül, söylemek istediklerini. Akıcı, anlaşılır, izleyeni fazla yormayan ve en önemlisi sıkmayan(hani ödüle boğulan Türk filmlerinde olmayan) bir senaryo yazmış. Amerika’yı Amerika’da eleştirmiş…
Bir sihirbaz iki kere ikinin beş yaptığını size en basit kart oyunuyla gösterdiğinde sadece şunu düşünürsünüz: Biliyorum dört yapar ama beş nasıl olur? Gerçeği bilirsiniz ancak beş olamayacağını da çürütemezsiniz. İşte Amerika da bunu yapmaktadır. 11 Eylül’ün yalan olduğu (Yoksa gerçek mi!)ve petrol için Irak’a girdiğini (Yoksa yalan mı?) bildiğiniz halde hiçbir şey elinizden gelmez. Eğer kandırmayı bulabilirseniz. Oyunu ortaya çıkarabilirseniz durum değişir. Mahsun Kırmızıgül de filmde bu kandırmayı ortaya çıkarmayı misyon olarak üstlenmiş. Fikir ve görüntüler o kadar açık ki Özgürlük Abidesi’ni bile ağlatmayı başarmış…
Teknik açıdan sağlam bir film
Son olarak 'Mahpeyker’ filminde gördüğüm teknik anlamdaki sağlamlık(kamera, ışık, mekân) New York’ta Beş Minare’de de sürüyor. Bu çok iyi bir gelişme, biraz pahalı olsa da ortaya çıkan görüntüler buna değiyor. (Zikir sahnesi, Amerika ve Türkiye’deki aksiyon sahneleri)
Filmin kurgusunda ise neredeyse pislik yok. (Pislik kalmış kelimesine takılmayın çünkü ben eski bir montajcıyım. Teknik bir terimdir. ) Görüntüler art arda iyi bir göz tarafından akıcı bir şekilde yerleştirilmiş. Nerede hangi planın nasıl kesileceği iyi hesaplanmış. Ses montajı da görüntüyle uyum içinde.
(Aksiyon sahnelerinde kamera sıçrayan kan ve benzeri şeyler biraz göze çarpıyor. Patlama sahnelerinde sanki bilgisayar efektleri kullanılmış gibi(Siyah duman)… Artık o kadar kadı kızında bile var değil mi?)
Mahsun’dan asla oyuncu olmaz
Başta Haluk Bilginer olmak üzere tüm oyuncuların çizdiği performans yüksek. Ancak hâlâ ben Mahsun Kırmızıgül’den oyuncu olamaz diyorum. İyi bir yönetmen ancak Mahsun kızdığı ya da bağırdığı zaman çok komik oluyor. Yüzüyle oynuyor, gözleriyle değil…
Birisinin çıkıp Mahsun’a, “Arkadaş sen Yılmaz Güney değilsin. Herkesin farklı özellikleri vardır. Senin sinemada özel bir yeteneğin var. Zaten bunu şu ana kadar ispatladın. Aman gözünü seveyim, yapma şu oyunculuğu. Konuştur yönetmenliğini” demesi lazım…