Klasik esere yeni isim yeni yorum

27 Nisan 2013

1946 yapımı David Lean uyarlaması sinema klasiği kabul edilen Charles Dickens eseri “Büyük Umutlar”, bu kez Mike Newell’ın yönetiminde bir kez daha sinemaya uyarlanıyor

Charles Dickens’ın klasik eseri defalarca sinemaya uyarlandı. Sinema severlerin de edebiyat tutkunları kadar ezbere bildiği metnin, 1945 tarihli David Lean imzalı uyarlaması ise sinema tarihi klasikleri arasında yer alıyor, hatta bu filmin gelmiş geçmiş en iyi edebiyat uyarlaması olduğunu düşünenler bile var. Lean’in geçilmesi mümkün olamayacak kadar yükselttiği “Büyük Umutlar” uyarlamaları çıtasına İngiliz yönetmen Mike Newell’ın yaklaşımı mütevazı. Newell imzalı en yeni “Büyük Umutlar”; düz, klasik anlatımı terk etmeyen, oyunculuk performanslarına güvenen bir yorum...
Hikayemiz tanıdık. Pip adlı alt sınıftan bir çocuk, bir gün annesinin mezarını ziyaret ederken, Magwitch adlı kaçak bir mahkumla karşılaşır. Mahkum onu korkutur ve ondan yemek getirmesini ister. Pip, ona istediği erzakları götürür. Kısa bir süre sonra Pip, evlilik gününde terk edildikten sonra aklını yitirmiş zengin Miss Havisham’ın erkeklerden intikam alması için yetiştirdiği evlatlığı Estella’yla oynaması için bir malikaneye davet

Yazının Devamı

Güney Kore’den Hollywood’a

20 Nisan 2013

Son 10 yıla damga vuran Güney Kore sinemasının yıldız yönetmenlerinden Kim Jee-woon, Hollywood filmi “Geçit Yok”ta eskinin iddialı polisinin bir uyuşturucu lorduyla hesaplaşmasını konu alıyor

Güney Kore’nin yıldız yönetmenleri birbiri ardına Hollywood’un yolunu tutuyor. Geçtiğimiz günlerde sonlanan İstanbul Film Festivali’nde izleyiciyle buluşan; Park Chan Wook’un ilk Hollywood filmi “Lanetli Kan / Stoker”ın ardından diğer önemli bir Güney Koreli yönetmen olan Kim Jee-woon, karşımıza “Geçit Yok” ile çıkıyor. Jee-woon, 2010 yapımı “Şeytanı Gördüm / I Saw the Devil”, 2008 yapımı Güney Kore Western’i “İyi Kötü Tuhaf / The Good, the Bad, the Weird”dan hatırlanabilecek bir yönetmen.
Yanına aksiyon yıldızı Arnold Schwarzenegger ve ünlü aktör Forest Whitaker’ı alan Jee-woon, suç ile aksiyon türlerini karıştıran “Geçit Yok”la Hollywood’daki ilk adımını atıyor.
Ray Owens, Meksika sınırında bir kasabada inzivaya çekilmiş, şeriflik yapan eskinin iddialı bir polisi. Uyuşturucu mafyasının prenslerinden Gabriel Cortez, idam yolundayken, FBI’ın yanından profesyonel bir operasyonla kaçırılıyor. Çok hızlı gidebilen bir arabayla Meksika sınırının yolunu tutan Cortez’in güvenliği

Yazının Devamı

İddialı bilim kurgu

13 Nisan 2013

Kıyamet sonrası dünyada geçen filmde Tom Cruise başrolde, hikaye sürprizlerle dolu, görsel iddia ön planda

Iron: Legacy” filmiyle soğuk stiliyle öne çıkan bir bilim kurgu ortaya çıkaran yönetmen Joseph Kosinski, “Oblivion”la yine bilim kurgu türüne yöneliyor. Kendi yazdığı basılmamış bir çizgi romandan yola çıkan Kosinski, filmini kıyamet sonrası bir dünyada açıyor.
Jack, müthiş animasyon
“Wall-E”nin ana karakteri gibi herkes gittikten sonra dünyada kalmış, bazı işlere göz kulak olan bir adam. Yalnız değil; sevgilisi Victoria ile “etkili bir ekipler”. Dünyayı uzaylı bir ırk işgal etmiş, insanlar onlarla savaşlarını kendileri de yok olma noktasına gelerek kazanmışlar ve kalan az sayıda insan bir gezegenin uydusuna yerleşmiş. Jack ve Victoria’nın görevleri dünyanın su kaynakların çekilip uyduya gidebildiğinden emin olmak. Bu da Jack’in su kuyularını uzaylı ırkın saldırısından koruması ve insansız hava araçlarını tamir etmesi anlamına geliyor. Bir gün düşen bir uzay gemisinden Julia adlı bir kadın çıkınca, Jack hatırladığı bölük pörçük anılara anlam vermeye ve işlerin göründüğü gibi olmayabileceğinden şüphelenmeye başlıyor.
Yeni bir evren kurma konusunda başarılı
“Oblivio

Yazının Devamı

De Palma’nın 6 yıl sonra dönüşü

6 Nisan 2013

Bir dönemin önde gelen yönetmenlerinden Brian De Palma, 2007’den beri ortalarda yoktu. Şimdi “Öldüren Tutku” ile filmografisine yakışan bir öyküyle izleyici karşısına çıkıyor.

Aralarında “Carrie”, “Scarface” ve “Blow Out”un da olduğu başarılı filmlerin yönetmeni Brian
De Palma, 2007’deki Irak filmi “Redached”den beri yeni film çekmiyordu. Şimdi eski filmlerini andıran, cinayetler, entrikalarla örülü bir hikayeye sahip “Öldüren Tutku/Passion” ile izleyicinin karşısına çıkıyor.
Başarılı bir reklam firmasının üst düzey yöneticisi Christine, çalışanlarının haklarını yiyen, manipülatif bir kadındır. New York’taki bir işe terfi etmek için yanında çalışan yetenekli ve gizemli bir kadın olan Isabelle’in bir fikrini kendisine mal eder. Buna sinirlenen Isabelle, ona benzer bir hamleyle karşılık verince, işler karışır ve şiddete doğru giden olaylar başlar.
De Palma, Fransız yönetmen Alain Corneau’nun imzasını taşıyan, 2010 tarihli “Crime d’amour”un yeniden çevriminde kendi ilgi alanlarını buluyor: Kara filme açık bir metin, femme fatale’ler, şiddet, polisiye bir olay örgüsü... Ancak bunların birlikte işleyişinin usta sinemacının bütün potansiyelini yansıttığı söylenemez. Ne

Yazının Devamı

Gerilim ustası kamera arkasında değil, başrolde!

30 Mart 2013

“Hitchcock”, müthiş yönetmen Hitchcock’un başyapıtlarından “Sapık”ın yapım sürecini konu alıyor. Yani stüdyo kavgaları, Hitch sarışınları ve evlilik sorunlarından bahsediyoruz.

Anvil: The Story of Anvil” adlı belgeselin yönetmeni Sacha Gervasi, “Hitchcock”ta kendisi de filmleri kadar ünlü bir şahsiyet olan Hitchcock’un “Sapık”ı çektiği yıllara odaklanıyor.
60’lı yaşlarında “eski günlerim geride kaldı” komplesiyle boğuşan Hitchcock, Robert Bloch’un “Sapık” romanını uyarlamaya karar verir. Ancak projenin arkasında stüdyolar durmaz. Karısı Alma’nın desteğiyle evini ipotek ederek, filmi kendi finanse etmeye karar verir. Janet Leigh’e kadın oyuncularına duyduğu klasik ilgiyi duymaya başlar.


İki tasvir birbirinin zıttı
Hitchcock’un kadın oyuncularına hayatı zindan eden ve ilgisi sapıklık sınırlarında gezinen, antipatik adam halini izlemek istiyorsanız, doğru adres “Hitchcock” değil: “Kuşlar”ın perde arkasını anlatan, geçen yılın “The Girl” adlı HBO televizyon filmi... Bu filmde ise hazırcevap, zeki, mantık sınırlarında hareket eden bir portre çiziliyor yönetmen için. Hatta Leigh karakterinin bir repliği filmin Hitchcock çizimine cuk oturuyor: “Orson Welles’in yanında

Yazının Devamı

‘HITCH’ ETKiSi

29 Mart 2013

Geçen yıl sanki Alfred Hitchcock’u anlatma yılıydı. Hem Anthony Hopkins’in ünlü yönetmeni canlandırdığı bugün gösterime giren ‘Hitchcock’, hem de HBO için çekilmiş TV filmi ‘The Girl’ izleyici karşısına çıktı. Gerilim ustasının hayatının yakın dönemlerini seçen bu iki filmde, ‘Hitchcock’ta ‘Sapık’ın yapım sürecini; ‘The Girl’deyse ‘Kuşlar’ ve ‘Marnie’nin yapım sürecini gördük. Madem usta bir kez daha gündemde, biz de kariyerlerinde ondan etkilenen yönetmenleri sıralayalım istedik.

Steven Spielberg

Steven Spielberg’ün gerilim ustasına hayranlığı da gizli bir bilgi değil. Hatta Hitchcock’un hayatının son döneminde Spielberg’ün çeşitli kanallarda girişimlerde bulunarak tanışma talepleri gönderdiği, Hitchcock’un da bunları defalarca reddettiği biliniyor. Spielberg, sinema deliliğiyle dolu bir çocukluk ve gençlik döneminden gelen bir yönetmen olarak Hitchcock’u ustası kabul etmiş olabilir. Ama Spielberg filmlerinde Hitchcock gibi karanlık tarafları da kucaklayabilen bir yön olduğunu söylemek güç. Ama Hitchcock gibi uzun ve parlak günlerle dolu bir kariyer konusunda Spielberg ustasına yaklaştı.

Brian De Palma

Hitchcock takipçisi denince ilk akla gelen

Yazının Devamı

Fasulye sırığı da Hollywood’un emrinde

23 Mart 2013

Masal uyarlama furyası tüm hızıyla sürerken yeni büyük bütçeli Hollywood yapımı “Dev Avcısı Jack”, “Sihirli Fasulye” masalını kaynak alıyor. Filmin en büyük sürprizi ise yönetmen koltuğunda oturan Bryan Singer

Masallar son yıllarda, yeniden çevrimler gibi Hollywood’un başı sıkıştığında kullandığı bir malzemeye dönüştü. Şimdi de daha önce ilgilenmedikleri, Türkçe’de “Sihirli Fasulye” olarak bilinen “Jack ve Fasulye Sırığı” masalı, özel efektlere, uzatmalara ve senaristlerin pek sevdikleri sürprizlere maruz kalarak “Dev Avcısı Jack” adlı, büyük bütçeli bir stüdyo filmine dönüştü.
Çiftçi fakir bir ailenin oğlu olan Jack, bir gün atı karşılığında birkaç sihirli fasulye alır. Bu fasulyelerden biri yanlışlıkla büyüyüp dünyayı devler ülkesine bağlar. Devler ülkesi ile Jack’in yaşadığı Cloister Krallığı arasında eski bir husumet vardır. Devler yıllar önce burayı işgal etmiş ama kahraman kral tarafından defedilmişlerdir.
Jack’in büyümesine vesile olduğu fasulye sırığıyla Cloister’ın maceracı prensesi Isabelle yanlışlıkla kendisini devler ülkesinde bulunca, Jack ve kralın şövalyelerinden Elmont, prensesi kurtarmak için devler ülkesinin yolunu tutar.

Ertelenen vizyon

Yazının Devamı

Kırmızı Başlıklı Jîn

16 Mart 2013

Reha Erdem’in Berlin Film Festivali’nde izleyiciyle buluşan yeni filmi, PKK’dan firar eden Jîn’in hikayesini konu alıyor

Reha Erdem’in yeni filmi “Jîn”, dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nin Generation bölümünün açılış filmi olarak yapmıştı. “Jîn”, Erdem’in özellikle “Hayat Var” ve “Kosmos” filmleriyle sıkı bağı bulunan bir film.
Jîn, tam açıklanmayan nedenlerle PKK’dan firar eden bir genç kız. Kendisini dağlarda, doğanın ortasında buluyor. Doğada, bombalar patlamadığında hayatını rahatlıkla sürdürüyor. Korkan bir ayı, geyik, vaşak gibi çeşitli hayvanlarla karşılaşıyor. İzmir’de bir akrabasının yanına gitmek için insanların yaşadığı köylere, kasabalara gittiğinde ise onu tehlikeler bekliyor.
Filmin kaynağı bir masal, kurtlar ise bu kez insanlar
Reha Erdem, defalarca meselenin ağır gerçekliğinden kaçmak için filmi masalsı bir anlatıma yönlendirdiğini ifade etmişti. Nitekim filme kaynaklık eden masal, Kırmızı Başlıklı Kız... Bu masalın kurtları ise bu kez insanlar olarak karşımıza çıkıyor. “Jîn”in Kürtçe’de hayat anlamına gelmesi ister istemez akla “Hayat Var”ın ana karakteri Hayat’ı getiriyor. Jîn ile Hayat, erkek egemen iktidarın farklı kurbanları olarak

Yazının Devamı