Nil Kural

Nil Kural

nil.kural@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

1946 yapımı David Lean uyarlaması sinema klasiği kabul edilen Charles Dickens eseri “Büyük Umutlar”, bu kez Mike Newell’ın yönetiminde bir kez daha sinemaya uyarlanıyor

Klasik esere yeni isim yeni yorum

Charles Dickens’ın klasik eseri defalarca sinemaya uyarlandı. Sinema severlerin de edebiyat tutkunları kadar ezbere bildiği metnin, 1945 tarihli David Lean imzalı uyarlaması ise sinema tarihi klasikleri arasında yer alıyor, hatta bu filmin gelmiş geçmiş en iyi edebiyat uyarlaması olduğunu düşünenler bile var. Lean’in geçilmesi mümkün olamayacak kadar yükselttiği “Büyük Umutlar” uyarlamaları çıtasına İngiliz yönetmen Mike Newell’ın yaklaşımı mütevazı. Newell imzalı en yeni “Büyük Umutlar”; düz, klasik anlatımı terk etmeyen, oyunculuk performanslarına güvenen bir yorum...
Hikayemiz tanıdık. Pip adlı alt sınıftan bir çocuk, bir gün annesinin mezarını ziyaret ederken, Magwitch adlı kaçak bir mahkumla karşılaşır. Mahkum onu korkutur ve ondan yemek getirmesini ister. Pip, ona istediği erzakları götürür. Kısa bir süre sonra Pip, evlilik gününde terk edildikten sonra aklını yitirmiş zengin Miss Havisham’ın erkeklerden intikam alması için yetiştirdiği evlatlığı Estella’yla oynaması için bir malikaneye davet edilir. Estella’ya aşkla bağlanan Pip, sınıf atlamak istese de şartlar buna izin vermez. Ta ki, 21 yaşındayken adını saklayan birinin onun bir “centilmen” olarak Londra’da yetiştirilmesini üstlendiğini öğrenene kadar...

Yeni nesillere tanıtıyor
Newell, klasik metinde Pip’in tutkularını öne çıkarmayı hedeflediğini söylese de, filmin ağırlığı özellikle iki oyuncunun, Magwitch’i canlandıran Ralph Fiennes ve son dönemde ‘çılgın’ performanslarıyla öne çıkan Helena Bonham Carter üzerinde...
Bu iki ismin performansları izlenmeye değer olsa da, karakterlerine akıllara kazınan bir yenilik kazandırdığı söylenemez. Pip ve Estella’nın gençliklerini canlandıran oyuncuların ise tecrübeli aktörlerin yanında çok zayıf kaldığı bir gerçek.
Newell, klasik metne oldukça bağlı, klasik çizgide akan, “BBC dramı” olarak etiketlenebilecek garantili bir tarzı benimsenecek bir yaklaşım getiriyor. Yeni nesillere “Büyük Umutlar”ı tanıtmak dışında bir adım öne çıkan bir yanı yok. Nitekim 1998 yapımı Alfonso Cuaron imzalı “Büyük Umutlar” gibi metne modern bir yorum getirme gibi dertleri de yok. Klasik çizgi benimsendiğinde ise David Lean’in filmiyle yarışmak mümkün değil.

Haberin Devamı

Klasik esere yeni isim yeni yorum

Haberin Devamı

Pip’i canlandıran Jeremy Irvine ve Estella rolünde izlediğimiz Holliday Grainger. Magwitch ise tecrübeli aktör Ralph Fiennes’a emanet.

“Büyük Umutlar / Great Expectatıons”
Yön.: Mike Newell
Oyn.: Helena Bonham Carter (Miss Havisham), Ralph Fiennes (Magwitch), Robbie Coltrane (Mr. Jaggers), Jeremy Irvine (Pip), Jason Flemyng (Joe Gargery), Holliday Grainger (Estella) Sen.: David Nicholls (Charles Dickens’ın aynı adlı romanından)
Gör.: John Mathieson
Müz.: Richard Hartley

Güney Kore’den yeni transfer

Lanetli Kan: Masumiyetin Sonu

Sinema meraklılarının yakından takip ettiği Güney Koreli Park Chan-Wook’un Hollywood’da çektiği ilk film olan “Stoker / Lanetli Kan: Masumiyetin Sonu”, geçtiğimiz ay 32. İstanbul Film Festivali’nde gösterildikten sonra şimdi vizyonda. Chan-Wook, başrollerini Mia Wasikowska, Matthew Goode ve Nicole Kidman’a emanet ettiği filminde, India adlı genç kıza odaklanıyor. Babası ölen India’nın hayatı babasının cenazesine katılan amcasını tanıdıkça değişiyor.

Haberin Devamı

Tek adam sisteme karşı

İntikam Benim

Hollywood’un klasik temalarından ‘tek adam sisteme karşı’ filmlerinin en yeni örneği “İntikam Benim / Dead Man Down”, Alphonse (Terrence Howard) adlı mafya babasının tetikçilerinden Macaristan kökenli Victor’ı (Colin Farrell) merkeze alıyor. Victor’ın annesiyle (Isabelle Huppert) yaşayan, yüzü yaralı karşı komşusu Beatrice (Noomi Rapace), onunla zorla iletişim kuruyor. Beatrice’in Victor’ın bir cinayet işlediğine şahit olduğunu ve ona kendi yüzünü mahveden adamı öldürmesi için yanaştığını öğreniyoruz. Ama zamanla Victor’ın basit bir tetikçi olmadığı ve kendi intikamını almak için mafyaya dahil olduğu ortaya çıkıyor. Filmin, Howard, Farrell, Rapace ve en tuhafı da Huppert’i bir araya getirdiği oyuncu kadrosu, benzerlerini defalarca izlediğimiz bir kişisel bir intikam öyküsünün hizmetinde. Filmin yönetmeni Danimarkalı Niels Arden Oplev, orijinal “Ejderha Dövmeli Kız” uyarlanmasından hatırlanabilir. Ancak elinde “Ejderha Dövmeli Kız” gibi sosyal yönü de, entrikası da sağlam başarılı bir metin olduğunda ortaya harikalar çıkarabilen Oplev, her anını öngörebildiğiniz “İntikam Benim”inki gibi çiğ bir senaryoya bir katkıda bulunamamış.

Soderbergh’in son filmi mi?

Acı Reçete

Yönetmenliği bırakma kararından vazgeçmezse, psikolojik gerilim türündeki “Acı Reçete / Side Effects”, Amerikan sinemasının altın çocuklarından Steven Soderbergh’in son sinema filmi olacak. Cannes’da yarışacak Soderbergh imzalı “Behind the Candelabra” ise HBO kanalı için çekilen bir televizyon filmi olduğu için kafaları karıştırmasın.
“Acı Reçete”nin ana karakteri Emily Taylor (Rooney Mara), kocası Martin (Channing Tatum) finansal dolandırıcılıktan hapisten çıktıktan sonra depresyondan kurtulamıyor ve arabasını bir duvara sürüyor. Bu intihar girişiminden ciddi bir yara almadan kurtulsa da Jonathan Banks (Jude Law) adlı bir psikoloğu görmeye başlıyor. Soderbergh, aklına eseni yapmakla ve aldığı riskli kararların sonuçlarını kaldırabilmekte endüstride çalışan diğer meslektaşlarından daha şanslı görünen bir yönetmen. Bu yüzden de “Acı Reçete”ye ilaç sektörü, depresyon ilaçları, yan etkileriyle ilgili “çarkların nasıl döndüğünü gösteren” bir film gibi başlaması şaşırtmıyor, hatta “biri sonunda bu konuya girdi” diye heyecan bile yaratıyor. Ancak sonradan filmin entrikalarının ilerlediği yön, yurt dışında eleştirmenler tarafından Hitchcock’vari bulunup alkışlansa da, kadın düşmanlığına varıyor ve bireylerdeki kötülüğü öne çıkarıp düzeni aklamaya girişiyor. Bu da, eğer “Acı Reçete” son filmiyse, Soderbergh’i hatırlamak isteyeceğimiz tablo değil.

Erden Kıral’dan yeni film
Türk sinemasının tecrübeli yönetmenlerinden Erden Kıral’ın geçen yıl Adana Altın Koza Film Festivali’nde yarışan yeni filmi “Yük”, gerçek bir hikayeye dayanan
bir yapım. Film, cinayet işleyen bir adamın madende saklanması etrafında dönen olayları konu alıyor. “Yük”te Nadir Sarıbacak, Tülin Özen ve Tansu Biçer rol alıyorlar.

İç Anadolu’dan Viyana’ya
2011 Berlin Film Festivali’nin önemli yan bölümlerinden Panorama’nın açılışını yapan “Kuma”, Avusturya’da yaşayan Türkiye kökenli yönetmen Umut Dağ’ın ilk uzun metrajlı kurmaca filmi... “Kuma”, İç Anadolu’dan Viyana’ya bir ailenin annesi kansere yakalanınca çocuklara bakmak için kuma olarak giden genç bir kadının hikayesini konu alıyor.

Piyonlar üzerinden bir çete
Ersin Kana’nın yönettiği “Hile Yolu”, Hrant Dink cinayetinden yola çıkan ama direkt bu cinayete odaklanmak yerine bir çete içinde dönenleri küçük piyonlar üzerinden anlatan bir yapım.

Semih Kaplanoğlu yapımcı
“Kar” adlı ilk filmiyle dikkat çeken Bosnalı sinemacı Aida Begic’in ikinci filmi “Çocuklar / Djeca”, geçen yıl Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde gösterildi. Yapımcıları arasında Semih Kaplanoğlu’nun da olduğu film, Bosna savaşı sırasında ailelerini kaybeden ve yetimhanede büyüyen Rahima ve Nedim adlı iki kardeşin hikayesi...

Bir şeyh hikayesi
Mustafa Delazy ile Arafat Şavata’nın yönettiği “Qüfür”ün Limon Hoca lakaplı bir şeyhin merkeze
alıyor. Limon Hoca’nın genç bir kızı nikahına almasıyla başlayıp dergâhta dönen entrikalarla ilerliyor.