Masal uyarlama furyası tüm hızıyla sürerken yeni büyük bütçeli Hollywood yapımı “Dev Avcısı Jack”, “Sihirli Fasulye” masalını kaynak alıyor. Filmin en büyük sürprizi ise yönetmen koltuğunda oturan Bryan Singer
Masallar son yıllarda, yeniden çevrimler gibi Hollywood’un başı sıkıştığında kullandığı bir malzemeye dönüştü. Şimdi de daha önce ilgilenmedikleri, Türkçe’de “Sihirli Fasulye” olarak bilinen “Jack ve Fasulye Sırığı” masalı, özel efektlere, uzatmalara ve senaristlerin pek sevdikleri sürprizlere maruz kalarak “Dev Avcısı Jack” adlı, büyük bütçeli bir stüdyo filmine dönüştü.
Çiftçi fakir bir ailenin oğlu olan Jack, bir gün atı karşılığında birkaç sihirli fasulye alır. Bu fasulyelerden biri yanlışlıkla büyüyüp dünyayı devler ülkesine bağlar. Devler ülkesi ile Jack’in yaşadığı Cloister Krallığı arasında eski bir husumet vardır. Devler yıllar önce burayı işgal etmiş ama kahraman kral tarafından defedilmişlerdir.
Jack’in büyümesine vesile olduğu fasulye sırığıyla Cloister’ın maceracı prensesi Isabelle yanlışlıkla kendisini devler ülkesinde bulunca, Jack ve kralın şövalyelerinden Elmont, prensesi kurtarmak için devler ülkesinin yolunu tutar.
Ertelenen vizyon tarihi
Senaryo ekibinin bu basit masalı yan karakterler, “çok kötü devler”le süsleyip bizlere sunduğu sürprizlerden daha büyük sürpriz yönetmen koltuğunda oturan isim: Bryan Singer... Kariyerine “Olağan Şüpheliler / The Usual Suspects”le başlayan Singer, “X-Men” serisinin ilk
iki filmiyle popüler sinemada kaliteli işler çıkabildiğini göstermişti. Singer’ın “Superman Returns”le Süpermen serisini yeniden canlandırma çabaları hayal kırıklığıyla sonlansa da, “Dev Avcısı Jack” gibi her anında zorlama hissedilen, her yerinde felaket sinyalleri olan bir stüdyo işiyle ne umduğunu anlamak mümkün değil. Nitekim filmin sürekli ertelenen vizyon tarihi bu felaketin ipuçlarına işaret ediyordu.
Filmde bir bilgisayar oyunu izleğini andıran banalliklerle dolu iyiler ve kötüler çatışması, fakir çocuk-soylu prenses aşkıyla ilerlerken, özel efektlerin bolluğu karakterleri de boğuyor. Film, isimsiz bir yönetmenle sıradan bir Hollywood yapımı olarak gözden kaçabilirdi ama Singer’ın kariyerinde kapanması zor bir yara açıyor.
“Dev Avcısı Jack / Jack the Gıant Slayer”
Yön.: Bryan Singer
Oyn.: Nicholas Hoult (Jack), Eleanor Tomlinson (Isabelle), Ewan McGregor (Elmont), Stanley Tucci (Roderick)
Sen.: Darren Lemke, Christopher McQuarrie, Dan Studney
Gör.: Newton Thomas Sigel Müz.: John Ottman
Senarist psikopatlara karşı
Yedi Psikopat
“In Bruges” ile ismini duyuran yönetmen ve senarist Martin McDonagh, “Yedi Psikopat / Seven Psychopaths”le kara mizah yüklü zeki bir filme imza atıyor.
Alkol problemi olan senarist Marty Faranan (Colin Farrell), “Yedi Psikopat” adlı bir senaryo yazmaktadır ama psikopatlara karakter bulma konusunda pek de yaratıcı değildir. İşsiz aktör arkadaşı Billy Bickle (Sam Rockwell), ona yardımcı olmaya çalışır. Bu arada Billy ve karısı kanser olan arkadaşı Hanz’la (Christopher Walken) birlikte köpekleri kaçırıp ödül paralarını alma gibi bir geçim yöntemi bulmuşlardır. Öfkeli mafya patronu Charlie’nin (Woody Harrelson) köpeğini kaçırdıklarında psikopat Charlie peşlerine düşer.
“Yedi Psikopat”, film içinde film, hikaye içinde hikayeyle ilerleyen, zeki bir senaryoya sahip. Müthiş senarist Charlie Kaufman’ın işlerini, özellikle de “Adaptation”ını akla getiren film; suç, gangster filmi klişelerini basit bir parodiye kaçmadan inceden inceye alaya alan bir yapıda. Amerikan sineması psikopat tiplemelerinin Amerikan tarihinin ürünü olduklarını da atlamadan izleyiciye sunuyor. Bu eğlenceli senaryoya özellikle Sam Rockwell ve Christopher Walken’ın son dönemde gösterdikleri en iyi performansları da eklenince, “Yedi Psikopat” uzun süredir izlemediğimiz düzeyde bir suç filmi kara mizahıyla alkışı hak ediyor.
Tarihi yerli film
Mahmut ile Meryem
Bir dönem “Kuzey Güney” dizisinin yönetmenliğini yapan Mehmet Ada Öztekin’in sinema projesi “Mahmut ile Meryem”in oyuncu kadrosunda Aras Bulut İynemli, Eva Dedova, Fahreddin Manafov ve Melahat Abbasova bulunuyor. Çaldıran Savaşı döneminde geçen tarihi filmde, hükümdar Ziyad Han’ın müslüman oğlu Mahmut ve Hıristiyan bir keşişin kızı Meryem’in aşkı konu ediliyor.
Uzun yıllardır raftaydı, sonunda beyaz perdede
Yolda
Beat edebiyatının başucu eserlerinden Jack Kerouac’ın “Yolda / On the Road”, yapım aşamasında geçirdiği
40 yılın ardından, sonunda Brezilyalı yönetmen Walter Salles’in projeyi devralmasıyla sinema uyarlamasına kavuştu. Uzun süre merakla beklenen ve dünya prömiyerini geçen yıl Cannes Film Festivali’nde yapan filmin senaristi Jose Rivera. Salles ve Rivera’nın diğer bir ortaklığı Che Guevara’nın gençliğini konu alan diğer bir yol filmi “Motosiklet Günlüğü / Diarios de Motocicleta”ydı.
Kerouac’ı temsil eden karakter Sam Paradise, babasını kaybettikten kısa süre sonra Dean Moriarty (Neal Cassady’nin romandaki takma adı) ile tanışır. Paradise, Allen Ginsberg’le yani filmdeki ismi ile Carlo Marx’la (Tom Sturridge) da arkadaştır. Moriarty’nin babasını bulmak için New York’tan Denver’a geçmeleri üçlünün yolculuklarının başlangıcıdır. Zaman zaman Moriarty’nin 16 yaşında evlendiği karısı Marylou (Kristen Stewart) da onlara katılır. Bu yolculuklar, hem kişiliklerini şekillendirecek hem aralarındaki ilişkilerin dengelerini değiştirecek hem de 1950’ler Amerika’sını tanımalarına vesile olacaktır.
Düzgün bir uyarlama
Şu anda hepsi edebiyat dünyasında eserleri veya kişilikleriyle ünlü olmuş kişiliklerin hikayelerinin en başlarını konu alan film, Beat meraklıları için paha biçilmez bir malzeme sunuyor. Dönem atmosferi, Beat kuşağının vazgeçilmezlerinden 1950’ler cazı ve karakterler arasındaki ilişkilerin değişimi Salles’ın filmde güçlü durduğu alanlar. Ancak “Motosiklet Günlükleri”nde dönemin politik atmosferini başarıyla yakalayan Salles, bu filmde yaklaşan McCarthy döneminin veya savaş sonrası Amerika’sının izlerini sürmenin peşine düşmemiş. Garrett Hedlund’ın şeytan tüyüne sahip Cassidy’yi karizması ve zaaflarıyla dört dörtlük canlandırdığı ve bu açıdan diğer oyunculardan bir adım önde olduğu söylenebilir. “Yolda”; risk almayan, düzgün ama kaynak malzemesinin çekiciliğini her yönüyle beyaz perdeye geçiremeyen bir uyarlama.
Yerli komedide yeni karakter
Sabit Kanca
“Musallat” filmleri ve “Kanal-i-zasyon”un yönetmeni Alper Mestçi, televizyon kökenli karakter Sabit Kanca’nın sinema filminde imzası olan isim. Karakteri yaratan ve filmde de canlandıran İsmail Baki Tuncer’e oyuncu kadrosunda Volkan Kantoğlu, Rabia Yıldırım, Orhan Aydın ve Levent Aykul eşlik ediyor. “Sabit Kanca”da bilgili, hazır cevap mahalle çocuğu Sabit Kanca’nın bir bilgi yarışmasındaki maceraları konu alınıyor.
Yılın en iyi belgesellerinden
Hayat Avcısı
Bart Layton’ın yönettiği İngiltere yapımı belgesel “Hayat Avcısı / The Imposter”, çok ilginç bir hikayeyi, izleyiciyi sürekli sorgulamalara ve sorulara iten bir yapıyla anlatıyor. Soluk soluğa izlenecek bir tempoda akan, psikolojiden polisiye heyecanına uzanan film, kesinlikle yılın en iyi belgesel çalışmalarından biri.
Fransız bir adam, 1997’de, 1994’te 13 yaşındayken kaybolan Teksaslı Nicholas olduğunu iddia eder. Ancak ağır aksanı, farklı göz rengi ve kesinlikle
16 yaşında görünmemesine rağmen Nicholas’ın ailesi onu, kayıp oğulları olduğuna inanıp bağırlarına basarlar. Belgesel, ailenin bu tavrında kendini kandırma mı etkili yoksa sakladıkları bir şeyler mi var sorularına yanıt arıyor.