Moskova anlaşmasının ardından İdlib’de göreceli bir sessizlik var. Sessizlik, gerek politik gerekse askeri alanda devam ederken, taraflar anlaşmanın hayata geçirilmesi için gerekli detayları müzakerelere başladılar bile. Tüm bu yaşananlar farklı açılardan ele alınabilir. En öğretici olanın, Rusya’nın hibrit savaş anlayışı ve uygulamalarının İdlib sorununa yansıması olsa gerek.
Rusya’nın hibrit savaşı, önceliği askeri güç kullanmaya değil hedef ülkenin lider ve kamuoyunun psikolojisini, moral ve motivasyonunu etkileyecek araçlara vermeyi esas alır. Bu nedenle Putin ve ekibi Moskova zirvesine giden yolda taşları erken bir tarihte döşemeye başladılar. Hassas bir plan ve hazırlık evresinden sonra farklı alanlarda seferber oldular.
Nitekim “İdlib’de yaşananlar ve yan çıktıları” bize bunların buz dağının görünen kısmı olduğunu söylüyor. Putin’in elindeki tüm kozları “tam zamanlı ve uyumlu” kullandığını, müzakere masasını bu çerçevede şekillendirdiğini bugün daha iyi görebiliyoruz. Rusya’nın bu
İç ve dış politik gündem yoğun olunca bazı konuların geri planda kalması kaçınılmaz oluyor. Örneğin, Afganistan’da olup bitenler gibi. ABD ve Taliban temsilcileri uzun görüşmeler sonunda geçen hafta sonu Doha/Katar’da bir anlaşma imzaladılar. Anlaşma, Trump’ın sürekli dillendirdiği “Ortadoğu’dan asker çekme, savaşların dışında kalma” sözünü hayata geçirecek ilk hamleyi içeriyor. İşler yolunda giderse, ABD’nin yirmi yaşındaki üç trilyon dolarlık savaşı sona erecek.
Asker çekme anlaşmasına göre, ABD Afganistan’da bulunan askerlerininin sayısını önümüzdeki 135 gün içinde 13 binden 8 bin 600’e düşürecek. Kalanlar da 14 ay içinde tahliye edilecekler. Böylece seçim öncesi ABD askerleri evlerine dönmüş olacak.
Yine ilk aşamada ABD, Afganistan hapishanelerinde bulunan beş bin Taliban üyesini serbest bırakacak. Dahası, ABD’nin Taliban’a uyguladığı silah ambargosu, seyahat kısıtlaması kaldırılırken dondurulmuş mal varlıkları da serbest bırakılacak.
Ta
Esad, Rusya ve İran’ın cesaretlendirmesiyle Suriye iç savaşının son dönemecinde şansını fazlaca zorlamış görünüyor. Bir bakıma bu teşebbüs onun kadar İran ve Rusya’nın da tercihiymiş gibi. Çünkü gittikçe uzayan Suriye iç savaşı, sadece Esad’ı değil müttefikleri İran ve Rusya’yı da zorlamaya başladı. Her geçen gün ağırlığını hissettiren ABD yaptırımları, yetmezmiş gibi hızla yayılan koronavirüs İran’ı fena vurmuş görünüyor. Savaş demek para demek, kaynaklar daralmaya, ekonomi bozulmaya başlayınca içeride itirazlar yükselmekte ve işler zora girmekte. Benzer yorumları Rusya için de yapabiliriz. Ne de olsa Suriye iç savaşı, ülkesinde ciddi zorluklar yaşayan Putin için de fazlaca taraftarı olan popüler bir konu değil.
Acelesi olan Putin, Esad ve Hamaney masaya oturmadan, Suriye iç savaşının son pürüzlü noktasını çözmeye karar vermiş olmalılar ki Esad’ı ileri sürdüler. Ancak Türkiye’nin “cesurca direnişi” sorunu hızla kontrolden çıkarttı.
İdlib krizinin başladığı günden beri maalesef 18 Türk askeri şehit oldu. Saldırıların hemen tamamı uçaklar tarafından gerçekleştirildi. Her ne kadar kamuoyuna saldırıların “kimliği belirsiz ya da rejim askerlerine ait uçaklar” tarafından yapıldığı söylense de failin kimliği birçok ülke tarafından biliniyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da birkaç gün önce failin kimliğini ifşa etti.
Politik krizin derinleştiği, askeri hareketliliğin arttığı dönemlerde Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerle alakalı ülkelerin veri toplama istihbarat üretme faaliyetleri de hızla artar. Bu çerçevede izlenmesi gereken verilerden biri de bölgedeki askeri uçak ve helikopterler hareketliliğidir. Nitekim son zamanlarda sadece Suriye’de değil, tüm Ortadoğu’da hava araçlarının faaliyetleri telsiz muhaberesini çok sayıda ülke tarafından anbean izlenmekte.
Örneğin NATO üyesi ülkeler bölgedeki tüm sivil-askeri uçuşları, hangi havaalanından kalktıklarını, uçak cinslerini, rotalarını, ortak radar faaliyetleri ve dinlemeler
Çin’de ortaya çıkan ve kapımıza dayanan koronavirüs her geçen gün daha fazla kaygı ve korkuya neden oluyor. Türkiye de tedbir alan ülkeler kervanına katılarak İran sınırını kapattı ve bu ülkeye uçuşları iptal etti. Yakında farklı ülkelerin de listeye dâhil edildiğini, daha sert ve sıkı tedbirlerin alındığını görmemiz sürpriz olmayacaktır.
Şüphesiz işin ciddiyetini, tıbbi yönünü, alınacak tedbirleri en iyi sağlıkçılar bilecektir. Ancak yayılma hızına ve etkilerine bakınca sorunun sadece sağlıkçıları değil farklı uzmanlık alanlarını da ilgilendirdiği bir gerçek. Ekonomiden ticarete, turizmden sosyal ilişkilere, güvenlikten kamu düzenine kadar geniş bir yelpazeden söz ediyoruz. Benzer salgınları geçmişte de görmek mümkün. Nitekim istatistiklere göre, 1918’de İspanyol gribinden 40-50 milyon, 1968-70’de Hong Kong gribinden 1 milyon ve AIDS’ten de 25 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
Virüsün yayılmasını kolaylaştıran en önemli faktörün kentleşme ve küreselleşmenin beraberinde
Görünen o ki savaşın eşiğindeyiz. Bu kanaatin oluşmasına yol açan çok sayıda emare var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemleri ve diğer harekâtlar öncesi ortaya koyduğu tarz bu fikri destekliyor. Yine askeri yığınak, Ruslar ile diplomatik görüşmelerin umut verici olmaması, Esad’ın geri adım atmamakta kararlı görünmesi, Libya cephesinde işlerin karışması, ABD ve İngiltere gibi ülkelerin “heyecan” verici destekleri önemli alametlerden sayılabilir. Listenin tümü birlikte ele alınınca, İdlib’de bir askeri harekâtın eli kulağında olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak gözden uzak tutulmaması gereken husus, İdlib sorunun dolaylı ve doğrudan taraflarının çokluğu ile günümüz dünyasında bu tip bir harekâtın değişken karakteridir. Başka bir ifadeyle, harekâtın etki ve ölçeğini coğrafi sınırlar içinde tutabileceğini düşünmek, hayatın diğer alanlarına etki etmeyeceği beklentisine sahip olmak yanıltıcı olabilir. Eğer Putin gerilimi soğutmak ve krizi ötelemek için devreye girmez, diplomasi işe yaramaz
Son yıllarda istihbarat dünyasıyla ilgili haberlerde dikkat çekici bir artış söz konusu. İstihbarat örgütlerinin üzerinde titredikleri, gizli tutmaya çalıştıkları çalışanlarının kimlikleri, istihbarat toplama, üretme yöntemleri, teknik kapasiteleri ortalığa saçılmaya başladı.
Aslında istihbarat dünyasının gizemlerinin açık edildiği ilk büyük dalga, II. Dünya Savaşı’na katılan insanların yıllar sonra hatıralarını yazmalarıyla başladı. İkinci dalga, özellikle Batılı demokrasilerde, istihbaratın siyasallaşmasıyla hız kazandı. Politikacıların rakiplerini alt etmek için istihbaratın yeteneklerini kullanmaya başlamasıyla konu kamuoyuna yansıdı. Sovyetler’in dağılması ise istihbarat dünyasının gizemli dehlizlerinde dolaşma imkânı sağlayan tarihi bir gelişmeydi. Aynı yıllarda başlayan ve yaygınlaşan internetin sivilleşmesi de istihbaratçılar için yeni riskler ve fırsatlar anlamına geliyordu.
Bu günlerde istihbarat haberlerinde yeniden bir artış görülüyor. Bu artışın gerisinde ise tehdit yelpazesinin genişlemesi, savaşların değişen
İdlib gittikçe ısınıyor. Türkiye bir yandan bölgeye askeri yığınak yaparken, bir yandan da farklı ülkelerden gelen diplomatik heyetleri ağırlıyor. Önce Rus heyeti gelerek bir dizi görüşme yaptı. Ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ile iki defa telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Ancak yapılan açıklamalar ve Türkiye’nin birlik kaydırmalarına bakacak olursak, tarafların ortak bir noktada buluşamadıkları açık. Nitekim Türkiye bu ayın sonuna kadar doğrudan Esad’a, dolaylı olarak Rusya’ya askerlerini Soçi Mutabakatı’nın öngördüğü hattın gerisine çekmesi için ültimatom verdi. Ortada kesin bir tarih ve çizilmiş sınır olunca, tarafların manevra alanı da iyice daraldı.
Rus heyetinin ardından Ankara ABD’li yetkilileri ağırladı. Mevcut veriler ABD heyetinin Ruslardan daha “anlayışlı-müşfik” olduğunu gösteriyor. Dahası, Türkiye’nin her yönüyle haklılığını ifade eden heyet, destek sağlama konusunda da kararlı ve istekli olduklarını açıklayarak tartışmalara yeni bir