Koronavirüs salgını tüm dünyada taşları yerinden oynattı. Ekonomiden sosyal hayata, ticaretten güvenliğe, sağlıktan eğitime her alanda beklenmedik sonuçlar doğurdu, doğurmaya da devam ediyor. Salgının nerede duracağını ve ne gibi sonuçlar doğuracağını da tam olarak kestiremiyoruz.
Haliyle, yaşanan olumsuzluklar devletlerin, sistemlerin, kurumların sorgulanmasına, liderlerin yeteneklerinin ve iş yapma kapasitelerinin açığa çıkmasına yol açmış oldu. Oysa gelişmiş devletlerin, akıllı şirketlerin tarihsel tecrübeleri böylesine önemli ve “sürpriz” gelişmelerin olabileceğini varsayar. Bu nedenle de karar alıcıları erkenden ikaz edip büyük hatalar yapmasını önleyecek çok sayıda kurum kurar, personel çalıştırır. Bu noktada ilk akla gelen elbette ülkelerin/şirketlerin istihbarat örgütleridir.
Bu günlerde gündemde pek fazla yer almasa da bir süre sonra istihbarat örgütlerinin de tartışmaların merkezinde olacağı açık. Başka bir ifadeyle, istihbarat kurumlarının karar alıcıları korona salgınının neden olduğu “stratejik
Korona salgını hayatımızı her yönüyle etkiliyor. Tüm dikkatlerimizi salgına verirken, önceliklerimizi, ilişkilerimizi, gündelik rutinlerimizi değiştirmek zorunda kalıyoruz. Öte yandan, hayat devam ediyor. Sadece ekonomik, sosyal alanda değil PKK terör örgütünün faaliyetlerinin artmaya başladığı güvenlik alanında da durum böyle. Nitekim kış sürecinde önemli kayıplar veren örgüt, baharın gelmesiyle birlikte hareketlenmeye başladı.
Örgüt kışın ara sıra fırsat buldukça Kuzey Irak’ta, Suriye’de terör eylemleri gerçekleştirdi. Öte yandan, büyük sayılarda da kayıp verdi. Son günlerde Kuzey Irak’ta, Suriye’de TSK’nın baskılarını azaltmak için eylemlerini kuzeye taşımaya başladı. Bu çerçevede İran-Türkiye doğal gaz boru hattına ve Doğubayazıt’ta gümrük görevlilerine saldırdı. Son olarak Kulp’ta ormana ağaç kesmeye giden beş köylüyü katletti.
Terör örgütleri korona salgınını, kamu düzenini bozan, hükümetlere güvensizliği
Korona salgını hayatımızı her alanda etkilemeye devam ediyor. En karmaşık ve hassas durumda olan kurumlardan biri de Türk Silahlı Kuvvetleri. Milli Savunma Bakanlığı, ara sıra yaptığı açıklamalarla işin ciddiyetini ve karmaşıklığını “diplomatik bir dille” ortaya koymaya çalışıyor.
Açıklamalardan anlaşıldığı kadar, TSK’nın bazı faaliyetlerini korona salgını tedbirleri çerçevesinde ötelemesi mümkün. Örneğin tatbikatlar gibi. Çünkü TSK’nın görevlerinin büyük çoğunluğu personelin yakın fiziki temasını, birlikte yaşamasını ve ekip çalışmasını gerektiriyor. En çarpıcı örneklerden biri denizaltılar. Denizaltının 145 metrekarelik kapalı yaşam alanında 45 personel günlerce bir arada çalışmak zorunda. Bu örnek bize TSK’nın muharebe kapasitesini korumak ve personelin güvenliği sağlamak için iş yapma biçimini, göreve çıkma sıklığını ve personelin moral motivasyonuna özen göstermesi gerektiğini söylüyor.
Öte yandan, sınır
"Değişim", korona salgınının en popüler kavramı haline geldi. Çünkü salgın, çoğumuzun psikolojisini, önceliklerini, iş yapma biçimini, değerlerini ve kurulu düzeni sarsıyor ve bunda hızla kurtulmak istiyoruz. Nitekim ekonomistler, siyaset bilimciler, uluslararası ilişkiler uzmanları, tarihçiler, eğitimciler, sağlıkçılar, ilahiyatçılar ve hukukçular “değişimin” benzer sorunların önünü alabileceğine dair öngörülerde bulunuyorlar. Cevabı aranan soru hangi ölçekte ve yönde değişimin bize iyi geleceği. Madem değişim her alanın zorunlu istikameti, o halde bu yazı da “güvenlik” alanının değişimine göz atmayı hedefliyor.
Güvenlik derken, alanın uzmanlarının bireyden ulusa, çevreden sosyal güvenliğe kadar geniş bir alanı kastettiklerini unutmamak gerekiyor. Böyle olunca da korona salgınının muhtemel etkileri için üç konuya odaklanmak faydalı olabilir.
Birincisi, korona ve benzeri salgınların doğrudan birey ve toplum güvenliğine, dolaylı olarak da güvenliğin diğer alanlarına
Gündemimizde korona salgını var. Çoğunlukla da kendi sorunlarımızı konuşuyoruz. Haklı olarak önceliğimiz Türkiye. Çünkü hayatımızı daha ne kadar etkileyecek bilemiyoruz. Anlaşılan, bir süre daha konuşmaya devam edeceğiz. Ancak koronanın yayılma hızı, küreselleşmenin ölçeği, bölgesel sorunlar ve jeopolitik dikkatlerimizin sadece içeri yönelmesiyle geleceği tasavvur edemeyeceğimizi söylüyor. Çünkü günümüzde sınırlar anlamını yitirirken iç ve dış ayrımı da muğlaklaşmış durumda. Bu noktada Türkiye, kendisinden neşet etmeyen etkenlerden dolayı bir dizi zorlukla karşı karşıya. Dahası, her geçen gün “kara bir deliğe” dönüşen doğu ve güney komşularımızın durumu endişelerimizi artırmalı. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi.
Neredeyse 40 yıldır savaş, iç savaş ve işgalin pençesinde kıvranan Irak, korona salgınına bağlı gündemini henüz değiştirmiş görünmüyor. Normal koşullarda bugün korona salgınıyla mücadele ediyor olması gerekirdi. Ancak, çökmüş durumda olan
Çok sayıda bilim insanı, politikacı ve yazar koronavirüs salgınının ardından hayatımızın her alanında önemli değişiklikler olacağını öngörmekteler. Bireysel, toplumsal ve küresel ölçekteki bu değişim ekonomimizden sosyal, siyasal hayatımıza, psikolojimizden güvenlik anlayışımıza kadar her şeyi yeniden tasarlamamızı gerektirecek gibi görünüyor.
Dahası, söz konusu değişim ihtiyacını/gerekliliğini öncelikli, acil ve karmaşık hale getiren durumların ve bölgelerin olduğunu da gözden kaçırmamamız gerekiyor. Örneğin Suriye’de, özellikle de İdlib’de olduğu gibi. Koronavirüs salgınının bölgeye ulaşmasından önce de politik hedeflerin çatıştığı, bunu gerçekleştirecek askeri operasyonların ciddi zorluklar, risk ve belirsizlikler içerdiği bir bölgeden söz ediyoruz. Bugün önceden öngörülemeyen ancak tüm aktörleri siyasi, ekonomik, insani ve askeri açıdan derinden etkileyecek bir sorunla karşı karşıyayız, koronavirüs.
Koronavirüs nedeniyle sahada faaliyet gösteren tüm
Korona salgınıyla nasıl baş edeceğimizi, sonrasında hayatımızın nasıl değişeceğini tartışmaya devam ediyoruz. Ekonomiden siyasete, sağlıktan güvenliğe, eğitimden insan ilişkilerine kadar. Sözünü ettiğimiz alanlarda çalışan uzmanlar artık “hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı” fikrinde mutabıklar. Gerçekten de tanıklık ettiğimiz gelişmeler, fikirleri, duyguları yeniden biçimlendirecek, insanlara, örgütlere, ülkelere değişim için esin kaynağı ve zorlayıcı bir motivasyon olacak nitelikte. Ne yazık ki söz konusu değişim, fikir ve tecrübeler sadece iyilikler için değil, bir yandan da kötülükler için esin kaynağı olabilir.
Bu bağlamda virüs salgınının yol açtığı sonuçların “kötü niyetlileri” heyecanlandıracak, şuur sahibi olanları ise “endişelendirecek” karakterde olduğu görülebiliyor. Nitekim virüs ve benzerlerinin bir “silah” gibi kullanılması yeni bir fikir değil. Tarihte su kuyularının kirletilmesinden, vebalı cesetlerin mancınıkla düşman kalesine fırlatılmasına, böylece
Koronavirüs tehdidi tüm dünyayı etkilemeye devam ediyor. Sağlıktan ekonomiye, sosyal ilişkilerden iş hayatına, eğitimden ibadete, güvenlikten politik yaşama kadar etkilemediği alan kalmadı. Bundan sonra da etkileyeceği kesin. Dalganın daha ne kadar süreceği ve nasıl bir sonuç doğuracağı belli değil. Dünyanın çeşitli yerlerinde araştırma merkezleri soruna çare bulmak için harıl harıl çalışıyorlar. Bir yandan da hükümetler, krizi kontrol altına almak amacıyla ardı ardına tedbir paketleri açıklıyorlar. Nitekim Türkiye de bu kervana katılarak bir dizi ekonomik, sosyal tedbirler alacağını ilan etti.
Dünya kamuoyu endişe içinde koronavirüs salgınına odaklanmış ik en, bazı devletler ve kurumlar odaklarını hiç kaybetmeden sadece işleriyle ilgilenmeyi sürdürüyorlar. Bir anlamda tüm tartışma ve kaygılara rağmen, hayatın özünde fazlaca değişmediğini hatırlatacak olaylara tanıklık ediyoruz. Örneğin, koronavirüs salgınını salt bir sağlık sorunu olmaktan öte ele alan, uluslararası politik rekabetin işlevsel bir mücadele alanı olarak