Moskova anlaşmasının ardından İdlib’de göreceli bir sessizlik var. Sessizlik, gerek politik gerekse askeri alanda devam ederken, taraflar anlaşmanın hayata geçirilmesi için gerekli detayları müzakerelere başladılar bile. Tüm bu yaşananlar farklı açılardan ele alınabilir. En öğretici olanın, Rusya’nın hibrit savaş anlayışı ve uygulamalarının İdlib sorununa yansıması olsa gerek.
Rusya’nın hibrit savaşı, önceliği askeri güç kullanmaya değil hedef ülkenin lider ve kamuoyunun psikolojisini, moral ve motivasyonunu etkileyecek araçlara vermeyi esas alır. Bu nedenle Putin ve ekibi Moskova zirvesine giden yolda taşları erken bir tarihte döşemeye başladılar. Hassas bir plan ve hazırlık evresinden sonra farklı alanlarda seferber oldular.
Nitekim “İdlib’de yaşananlar ve yan çıktıları” bize bunların buz dağının görünen kısmı olduğunu söylüyor. Putin’in elindeki tüm kozları “tam zamanlı ve uyumlu” kullandığını, müzakere masasını bu çerçevede şekillendirdiğini bugün daha iyi görebiliyoruz. Rusya’nın bu yaklaşımını anlamak için onun hibrit savaşını, bu savaşın bileşenlerini, davranış kodlarını ve stratejilerini ortaya koymak faydalı olabilir.
Rusya, İdlib görüşmeleri daha gündeme gelmeden hem sahaya hem de sahaya dolaylı etki eden siyasi, askeri ve psikolojik alanlara odaklandı. Bir yandan da Türkiye’nin “Batılı müttefikleri” ile çelişkilerini derinleştirecek hamleleri ardı ardına sıraladı. Örneğin, hava sahasının açmayarak Türkiye’nin destek arayışlarına ket vurdu ve müttefikleriyle güvensizliği derinleştirdi. Yine Türk iç ve dış politikasında asimetrik etki yaratabilecek tüm ilişkileri “iknasının” en önemli enstrümanları haline getirdi. Türkiye’nin doğal gaz tedarikinden nükleer anlaşmaya, turizmden domatese, kenarda köşede kalmış içeriği muğlak bir dizi anlaşmaya kadar uzun bir listeden söz ediyoruz. Hamleler sınırlı fiziki/askeri kapasite kullanımının yanı sıra ağırlıklı olarak kurumları, politik liderleri ve kamuoyunu demoralize etmeyi, fikren bölmeyi esas alan propoganda savaşına dayanmaktaydı.
Örneğin, Esad ve müttefiklerini cesaretlendiren, harekâtı planlayan ve yürüten Rus ordusuydu. Bu çerçevede Rusya, istihbarat sağlamayı ve hava sahasını kapatmayı sürdürdü. Bu tutumunun askeri, politik, psikolojik ve kamu diplomasisi açısından ne gibi sonuçlar doğuracağını, Türkiye’nin iç ve politikasına etkilerini öngörebilen deneyimli bir ülkeden söz ediyoruz. Dahası, psikolojik etkiyi artırmak isteyen Rusya, hava sahasını kapatarak sahada askeri etki yaratmanın yanı sıra Türk tarafının zayiatını artıracak biçimde yaralı tahliyesini gerçekleştirecek genel maksat helikopterlerinin uçuşuna bile izin vermedi. En basitinden bu bile sonuçları önceden öngörülen hesaplanmış bir davranıştı. Nitekim Putin, “sınırlı” askeri güç kullanarak, doğrudan askeri sonuç almaktan çok, Türkiye’nin politikalarını biçimlendirecek şekilde kamuoyuna oynadı. Bu sayede Türkiye’nin iç politikasının fay hatlarını daha da derinleştirdi.
Putin’in Türkiye ile ilişkileri askıda tutmuş olmasının nedeni ise ekonomik çıkarları kadar, Türkiye’nin “hayır” dediği bir durumda Suriye’de istikrarın Rusya’nın kaldıramayacağı kadar maliyetli olmasıydı. Nüfusun neredeyse 1/3’ünün “hayır” diyen komşu Türkiye’nin denetiminde olduğu Suriye’de, istikrarın maliyeti herkes için yüksektir. Hele bir de bugünlerde petrol fiyatları hızla düşmekte iken.
Putin, Türk iç politikasının fay hatlarını, göçmen meselesini, Avrupa’nın zayıflığını, NATO ile rekabetini, PKK sorununu, ekonomik ilişkilerini arkasına alarak masaya oturdu. Bunun için önce kamuoyunu, karar alıcıları hazırladı. Tartışmaları tetikledi ve Batı’nın zayıflığını gözler önüne serdi. Sadece Türkiye’yi hedef almadı. Sonuç olarak, Rusya’nın uyguladığı hibrit savaş sadece Türkiye’yi değil, aynı zamanda ABD, Avrupa ve NATO üyesi ülkelere yapılmış bir gösteridir.