Esad, Rusya ve İran’ın cesaretlendirmesiyle Suriye iç savaşının son dönemecinde şansını fazlaca zorlamış görünüyor. Bir bakıma bu teşebbüs onun kadar İran ve Rusya’nın da tercihiymiş gibi. Çünkü gittikçe uzayan Suriye iç savaşı, sadece Esad’ı değil müttefikleri İran ve Rusya’yı da zorlamaya başladı. Her geçen gün ağırlığını hissettiren ABD yaptırımları, yetmezmiş gibi hızla yayılan koronavirüs İran’ı fena vurmuş görünüyor. Savaş demek para demek, kaynaklar daralmaya, ekonomi bozulmaya başlayınca içeride itirazlar yükselmekte ve işler zora girmekte. Benzer yorumları Rusya için de yapabiliriz. Ne de olsa Suriye iç savaşı, ülkesinde ciddi zorluklar yaşayan Putin için de fazlaca taraftarı olan popüler bir konu değil.
Acelesi olan Putin, Esad ve Hamaney masaya oturmadan, Suriye iç savaşının son pürüzlü noktasını çözmeye karar vermiş olmalılar ki Esad’ı ileri sürdüler. Ancak Türkiye’nin “cesurca direnişi” sorunu hızla kontrolden çıkarttı. Esad’a yardım için havalanan Rus uçaklarının Türk askerlerini İdlib’de şehit etmesi işleri daha da karıştırdı. Konuya ilgi duyan herkes, her kurum, mevcut gelişmelerin nereye seyredeceğini, geri planda ne olduğunu bir defa daha anlamaya çalışıyor.
Türkiye’nin kayıplara askeri, siyasi, mülteci tepkisi tahminlerin çok ötesinde oldu, olmaya da devam ediyor. Esad fazlaca arazi kaybetmese de zaten kaynakları sınırlı ve sürekli askeri malzeme kaybettiği bir ortamda epeyce zorlanmış görünüyor. Sadece bu kayıpları nedeniyle değil, kendisini Türkiye’nin önüne atan Rusya ve fazlaca sesini çıkartmayan İran için de iyi duygular beslemiyor olsa gerek.
Rusya’nın nereye kadar TSK’nın Esad’a kayıp verdirmesine sessiz kalacağını bilmiyoruz. Bu durumun sürdürülemez olduğunun Putin de farkında. Türkiye’nin sert tepkisiyle önemli kayıplar veren ve sarsılan Esad, zaten bir dizi yapısal sorunla karşı karşıya bulunuyor. Asker sayısının yetersizliği nedeniyle güneyde güvenlik ve kontrol sağlayamamakta, yeterli ekonomik kaynağı olmadığı için de askerinin lojistiğini ve halkının hizmetlerini karşılamakta zorlanmakta. Bu çaresiz ortamda düşmanı İsrail her fırsatta güneyde seçme hedeflere saldırmakta.
İdilib’i almak için yola çıkmışken büyük kayıplarla sarsılan Esad’ın otoritesinin aniden çökmesi ihtimal dâhilinde. Bu durumda Rusya ve İran, hiç istemedikleri bir tabloyla karşı karşıya kalabilirler. Rusya, ya kendi kaynaklarını tüketecek, uzun yıllar sürebilecek bir iç savaşın yüklenicisi olarak bölgede kalacak ya da askeri üslerinin güvenliği bağlamında Suriye’nin bölünmesine rıza gösterecek. Her iki senaryoda da ellerini ovuşturanın ABD olduğu sır değil. Olası gelişmenin sonunda Rusya ciddi bir ders almış olacak. Haliyle, İdlib’le değişmeye başlayan dengenin masada mı, yoksa farklı bir yöne savrulan iç savaşla mı yeniden şekilleneceğini bir süre sonra göreceğiz. Böyle bir tablonun Türkiye ile ilgili olası senaryoları ise başka bir yazının konusu olmayı hak ediyor.