Çankırı’dan Silopi’ye intikal...

8 Kasım 2016

Musul ve çevre-sinde geçmişte tecrübe ettiklerimize hiç benzemeyen bir savaş sürüyor. Emir komuta yapısı muğlak, motivasyonu farklı, niteliği değişik birliklerin, silahlı grupların savaşından söz ediyoruz.

Karada, Bağdat hükümetinin ordu ve polisinin yanı sıra, Taklit Merci’lerinin fetvasıyla “cihat” etmeye gelmiş emir komutası, disiplini, askeri bilgisi tartışmalı çok sesli Haşdi Şabi’ler. Silahlanmış aşiret güçleri, peşmergeler. Başta ABD olmak üzere çok sayıda devletin “özel kuvvetleri”. Karşı tarafta ise “yeni halifenin” fetvasıyla “cihat” eden, sivilleri kalkan olarak kullanan çokuluslu DAEŞ gücü. Sadece karada değil, hava da da işler karışık. En modern uçaklar, silahlı/silahsız insansız hava araçları hava sahasında yerlerini almış durumda.

Bu tabloda İran’ın ayrıcalıklı konumundan söz etmeden geçemeyiz. Düşük profiline rağmen sahne arkasından askeri alanı etkilemeye devam ediyor. Bir adım sonrasında siyasi tabloyu biçimlendirme hedefi olduğu açık. Nitekim Devrim Muhafızları askeri yeteneklerini, sivilleri örgütleme kabiliyetlerini ve mezhebi meşruiyetlerini seferber etmiş görünüyorlar.

PKK da kendisine yer bulmuş durumda. DAEŞ’in Musul ve Erbil’e saldırdığı 2014 yazından

Yazının Devamı

Türkiye-Rusya ilişkilerinin karakteri değişiyor mu?

4 Kasım 2016

Türkiye ve Rusya, 24 Kasım 2015’te gerçekleşen uçak krizine kadar ticaretten doğal gaza, nükleer santral inşasından turizme birçok alanda stratejik ölçekte işbirliği geliştirdi. Bu ilişki, Rusya ile gerilimli bir dönem yaşayan ABD ve AB’nin mutsuzluğuna rağmen uçak krizine kadar artarak devam etti.
Ancak farklılaşan Suriye stratejileri bir süre sonra iki ülkeyi karşı karşıya getirdi. Türk hükümeti, stratejik çıkarlarını Esad’ın gidişine bağlarken, Rusya, tam tersine, Esad’ı arkalayan bir yaklaşım sergiledi. Rejime verdiği desteği her geçen gün artırarak sürdürdü. Uçak hadisesi gerilimin tepe noktası oldu.
Sekiz ay süren krizde iki ülke ilişkileri ciddi bir sınavdan geçti. Hiç beklenmedik bir anda meydan gelen 15 Temmuz darbe girişimi, iki tarafın “ortak bir anlayış” geliştirmesini hızlandırdı. Takip eden günlerde tansiyonu düşüren açıklamalar, artan diplomatik ve askeri trafik sayesinde iki ülke ilişkileri yeniden ivme kazandı.
Rusya ve Batı (Avrupa Birliği ve ABD), 15 Temmuz darbe girişimine farklı tepkiler verdiler. Batı, darbenin başarısız olmasından pek de mutlu olmadığını belli den bir tutum takındı. Darbeye odaklanmak yerine, darbe sonrasında hükümete “ayar verecek”

Yazının Devamı

PKK/PYD, Rakka ve ötesi -2-

1 Kasım 2016

PKK terör örgütünün tarihini yazanlar Irak’ın jeopolitik rolünü, politik çöküşünü dikkate almadan sağlıklı bir analiz yapamazlar. Özellikle de D. Galula’nın işaret ettiği “sınır doktrini” ve “coğrafi, sosyal, tarihsel” koşullar bağlamında.
Galula’nın “uzun süreli halk savaşını” yöntem olarak benimsemiş örgütler için hazırladığı listedeki tüm özellikleri Kuzey Irak’ta bulmak mümkün. Nitekim PKK, 1983’ten beri sırtını buraya dayayarak varlığını sürdürdü ve bölgenin önemi kısa sürede “beka” mertebesine yükseldi.
Suriye bugün hızla PKK’nın ikinci “güvenli bölgesi” haline dönüşmektedir. Bölge, Kuzey Irak gibi dağlık değildir. Ancak bu durum onun önemini azaltmamaktadır. Çünkü sorunun geldiği aşama itibarıyla örgütün ihtiyaç duyduğu sofistike rolleri üstlenecek niteliklere sahiptir. Bölgenin örgütü bir üst aşamaya taşıyacak maddi, diplomatik, hukuki ve psikolojik niteliklerden söz ediyoruz. Bu nedenle, Suriye’deki olası gelişmelerin nasıl şekil alacağı ve Türkiye için anlamını öngörebilmek için Irak tecrübesi öğretici olabilir.
Etnik, dini, mezhebi iç savaşların insanlık değerlerini ayaklar altına aldığını, sosyal, ekonomik yıkıma ve psikolojik travmalara neden olduğunu

Yazının Devamı

PKK/PYD, Rakka ve ötesi -1-

28 Ekim 2016

Bugünlerde çatışmalar nedeniyle Musul’u çokça tartışıyoruz. Bir iki gün öncesine kadar, DAEŞ’in Suriye’deki merkezi Rakka iyice gündemden düşmüş gibi görünüyordu. Bu sessizlik hali, DAEŞ karşıtı harekâtın iki merkeze birden odaklanmasını ve eş zamanlı uygulanmasını gerektiren askeri anlayışa ters bir durumdu. Neyse ki uluslararası koalisyonun Suriye ve Irak’taki operasyonlarından sorumlu ABD’li General Stephen Townsend son yaptığı açıklamayla bu sessizliği bozdu ve vaktin geldiğini söyledi. General, Musul’da başlayan harekâtı desteklemek ve DAEŞ’ın olası terör saldırılarını engellemek amacıyla Rakka’nın kuşatılacağını ifade etti.
General kuşatma harekâtını kimin gerçekleştirebileceğini açıklarken şunları ekledi. “Kısa sürede bu tür bir operasyonu yapabilecek tek güç, çoğunluğunu YPG savaşçılarının oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’dir” dedi. Ardından da Türkiye’nin, “PYD/PKK eliyle operasyon yapılmasına itirazlarını” aşabilmek için görüşmelerin sürdüğünü ekledi. Hatta konuyu biraz da açık arttırmaya dönüştürdü. “Bu işi kim yapabilir, en kısa zamanda kim gitmeye istekli, buna bakacağız. Bu konudaki ilk pozisyon belirleme sonrasında, operasyonu nasıl icra edeceğimize

Yazının Devamı

Mao’nun ruhu Kerkük’te dolaşırken...

25 Ekim 2016

Irak sorunuyla ilgilenen herkesin Musul operasyonuna odaklandığı bir anda DAEŞ, Kerkük’te sürpriz bir saldırı gerçekleştirdi. Binaları işgal eden militanlarla çatışmalar birkaç gün sürdü. Çok sayıda insan hayatını kaybetti ve yaralandı. Beklenmedik bu eylemin birden fazla çıktısı olduğu açık. DAEŞ’in “tek taşla birden fazla kuş vurmaya” giriştiğini söyleyebiliriz.

Eylemin “askeri” etkisi oldukça öğretici ve bölgenin güvenlik sorunları açısından yol gösterici. Musul operasyonunda peşmerge önemli role sahip. Şehrin kuzeyini ve kuzeydoğusunu kuşatmış durumda. Çevredeki köy ve kasabaları ele geçirmeyi sürdürüyor. Ancak temas hattı hâlâ asıl muharebe sahasından uzak.

Musul önlerinde önemli bir direnişle karşılaşmayan peşmerge ve perde arkasındaki ABD’li danışmanlar, DAEŞ’in Kerkük saldırısı ile “şok” oldular. Her şeyden önce sadece Bölgesel Hükümet’in değil ABD istihbaratının da “uyuduğu” anlaşıldı. Eylemecilere müdahale için cepheden kuvvet kaydırılması ise peşmergenin hazırlıksız olduğunu gösterdi.

Eylem, Mao’nun gerilla savaşı için verdiği tavsiyelerle bire bir örtüşüyordu. Mao’ya göre gerilla, “Düşman cephe hattının gerisinde kendi cephe hattını inşa etmeliydi”. Nitekim öyle de oldu.

Yazının Devamı

Musul harekâtının kamu diplomasisi boyutu

21 Ekim 2016

ABD askerle-rinin düşük profil sergilediği Musul operasyonu şehrin çeperlerinde devam ediyor. Harekât öncesi gerek Birleşmiş Milletler gerekse diğer ilgililer şehirde kalan sivillerin hayatlarından endişe duyduklarını açıkladıklar. Nitekim bu kaygıları destekleyen çok sayıda emare var.

Eğer DAEŞ şehri terk etmezse, küçük bir ihtimal, savaş sivillerin yaşadığı mekânlarda, dar sokaklarda, evlerde gerçekleşecek. Şehrin mimarisi taktik sürprizler için çok elverişli. Musul’un yatay genişliği, evlerin avlu duvarlarıyla çevrilmiş olması, çatışmaların insan yapımı bir labirentte yaşanacağını gösteriyor. Bu tablo çok sayıda sivil kaybı, savunan için avantaj, saldıran için dezavantaj demektir.

Çatışma alanın fiziki avantajlarına, DAEŞ’in öğrenme yeteneği, taktiksel yaratıcılığı, güdüleri ve savaşta ahlaki değerlerin sınırlarının olmaması da katılınca savaşın uzun ve yıkıcı olacağını söyleyebiliriz. Nitekim şehrin üstü kadar tünel sistemiyle altınında savaşa hazırlandığını görüyoruz. Tıpkı Lübnan, Gazze ve Suriye’de olduğu gibi. Üstelik tünel sistemi sivillerin yaşadığı binaların altında yer alıyor.

Tünel sistemiyle baş etmenin “en iyi” yönteminin “bombalamak” olduğu fikri taraftar bulsa da

Yazının Devamı

Musul, “mozaik” yapılar, mozaik gelecek

18 Ekim 2016

Musul harekâtı başladı. Harekâtın her aşamasında ABD’nin “kamu diplomasisine” gösterdiği özen dikkat çekici. Anlaşılan Afganistan ve Irak işgalinden bir hayli ders çıkartılmış. Bu çerçevede ABD’li görevliler, “davet edilen misafir ülke” statüsünün gereklerini hassasiyetle yerine getirmeye dikkat ediyorlar. “Davet eden hükümeti” ezmemeye özen gösteriyorlar. Resmi açıklamalarda sorumluluğun Irak hükümetine ait olduğunu söylerken, yetkilinin başbakan, operasyonun ana yüklenicisinin de Irak ordusu olduğu ifade ediliyor. Tıpkı Obama’nın DAEŞ’le Mücadele Özel Temsilcisi’nin “Harekât açıklamasını Irak Başbakanı yapacak” ifadelerinde olduğu gibi.

“Kamu diplomasisinin” DAEŞ gibi sorunlarda silahlı mücadele kadar önemli olduğu bir dönemden geçiyoruz. Kırılgan, “mozaik” bir sorunla, “mozaik” müttefiklerle ve “mozaik” yaklaşımlarla mücadele ilgilileri zorluyor. Bu nedenle operasyon “Birleşik Müşterek Özel Kuvvetler Harekâtı” olarak tanımlanıyor.

Irak ve Suriye’de DAEŞ’le mücadeleyi sürdüren çok uluslu gücün liderliğini ABD yürütüyor. Harekâtın başarısı, birer canlı organizma gibi hareket edebilen, bağımsız “mozaik” organizasyonlardan aynı hedefe yönelmiş, uyumlu çalışabilen yeni bir yapı

Yazının Devamı

Çeşitlenen güvenlik sorunlarına çare ararken, TSK

14 Ekim 2016

Napolyon’a atfen, “Coğrafya ülkelerin kaderdir” denir. Bu açıdan bakınca Türkiye’nin kaderinde de coğrafyanın önemli bir role sahip olduğunu görürüz. Sınırlarımızın öte yakasında artan politik/askeri gerilimler, düzensiz savaşlar, insani dramlar içeriyi de etkiliyor. Haliyle kötü sürprizlere hazır olmak gerekiyor. Yeni ortamı, aktörleri, niyetleri anlamakla işe başlamak iyi bir başlangıç olabilir. Sonuçta geleneksel yöntem, kural, kurumlar ve alışkanlıklarla sorunların üstesinden gelemeyeceğimiz açık.

Artık güneyimizde, siyasi coğrafya derslerinden, uluslararası hukuktan anladığımız devletler yok. Uzun yıllar boyunca da olmayacak. Ortaya çıkan boşluklar hızla devletimsi yapılar tarafından dolduruluyor. Konu üzerinde çalışan Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ersel Aydınlı, taşların yerine oturmadığı, dinamik “devletsizlik halinin” en önemli ve acil çıktısının “güvenlik sorunu” olduğunu söylüyor.

Nitekim söz konusu devletimsi yapılar, uzun yıllar geri planda kalmış, şimdilerde ortaya çıkan fırsatlardan faydalanarak, ihtiraslı hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla boylarından büyük işlere kalkışmaktalar. Bu nedenle kendi aralarında ve hükümetlerle çatışıyorlar. Teknoloji, iletişim

Yazının Devamı