Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugünlerde çatışmalar nedeniyle Musul’u çokça tartışıyoruz. Bir iki gün öncesine kadar, DAEŞ’in Suriye’deki merkezi Rakka iyice gündemden düşmüş gibi görünüyordu. Bu sessizlik hali, DAEŞ karşıtı harekâtın iki merkeze birden odaklanmasını ve eş zamanlı uygulanmasını gerektiren askeri anlayışa ters bir durumdu. Neyse ki uluslararası koalisyonun Suriye ve Irak’taki operasyonlarından sorumlu ABD’li General Stephen Townsend son yaptığı açıklamayla bu sessizliği bozdu ve vaktin geldiğini söyledi. General, Musul’da başlayan harekâtı desteklemek ve DAEŞ’ın olası terör saldırılarını engellemek amacıyla Rakka’nın kuşatılacağını ifade etti.
General kuşatma harekâtını kimin gerçekleştirebileceğini açıklarken şunları ekledi. “Kısa sürede bu tür bir operasyonu yapabilecek tek güç, çoğunluğunu YPG savaşçılarının oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’dir” dedi. Ardından da Türkiye’nin, “PYD/PKK eliyle operasyon yapılmasına itirazlarını” aşabilmek için görüşmelerin sürdüğünü ekledi. Hatta konuyu biraz da açık arttırmaya dönüştürdü. “Bu işi kim yapabilir, en kısa zamanda kim gitmeye istekli, buna bakacağız. Bu konudaki ilk pozisyon belirleme sonrasında, operasyonu nasıl icra edeceğimize bakacağız” dedi.
Son açıklama daha öncekilerle birlikte ele alındığında, ABD cephesinde olası adayın Suriye Demokratik Güçleri (siz onu PKK/PYD olarak okuyun) olduğunu söyleyebiliriz.
Rakka’nın DAEŞ’ten temizlenmesi veya örgütün bu şehirde baskı altında tutulması ABD tarafından “operasyonel” bir sorun olarak ele alınıyor. Nitekim ABD’li generalin acilen ihtiyacı olan şey bir “askeri başarı hikâyesi”. Doğal olarak, Suriye ve Irak’ta askeri operasyonların neden olacağı “siyasi” sonuçlar onları fazlaca ilgilendirmiyor. Oysa sözü edilen askeri hamlelerin ve geliştirilen işbirliğinin bir süre sonra askeri, politik, diplomatik ve ideolojik alanlarda Türkiye’nin “beka” sorununu etkileyeceği açık.
PKK’nın tarihi, onun bölgesel krizlerden her zaman kârlı çıktığını söylemektedir. Nitekim Arap Baharı ile başlayan ve DAEŞ’in faaliyetleri ile zirve yapan yeni kriz dönemi de PKK/PYD’nin lehine koşullar oluşturmuş bulunuyor. Örgüt bu fırsatları kaçırmadı ve Suriye’nin en önemli aktörlerinden biri haline geldi.
Bu gün PKK/PYD, Türkiye-Suriye sınırının neredeyse 700 km kısmını kontrol etmekte ve 1.5-2 milyon sivili denetim altında tutmaktadır. Suriye topraklarının 1/5’i (Konya’nın nerdeyse iki katı) örgütün kontrolündedir. Silahlı unsurlarının sayısı elli bine yaklaşırken başta ABD olmak üzere birçok ülkeden mali, askeri ve teknik yardım almayı sürdürmektedir. Yarı devletimsi yapısıyla çok sayıda ülkede temsilcilikleri bulunmaktadır.
Rakka operasyonu üzerinden yürütülen PYD/PKK’nın Suriye’deki rolü tartışmalarını doğru bir yere konumlandırmak ve geleceği öngörmek için yukarıdaki tabloyu dört faktörle birlikte ele almakta fayda var. Birincisi, gelecekte nasıl bir “Suriye” modeli ortaya çıkabilir? İkincisi, yeni Suriye’nin inşasında küresel, bölgesel güçlerin hedeflerini tahakkukta ve rekabet ortamında PKK/PYD’nin rolünün ne olacağı? Üçüncüsü, istikrarlı bir Suriye ne kadar zamanda mümkündür? Son olarak, PKK/PYD’nin siyasi beklentileri, ideolojik iddialarının dayanakları ve fikri temelleri nedir ve nasıl şekillenir?
Cumhuriyet Bayramı’nızı kutluyor ve güzel günler diliyorum.