ABD askerle-rinin düşük profil sergilediği Musul operasyonu şehrin çeperlerinde devam ediyor. Harekât öncesi gerek Birleşmiş Milletler gerekse diğer ilgililer şehirde kalan sivillerin hayatlarından endişe duyduklarını açıkladıklar. Nitekim bu kaygıları destekleyen çok sayıda emare var.
Eğer DAEŞ şehri terk etmezse, küçük bir ihtimal, savaş sivillerin yaşadığı mekânlarda, dar sokaklarda, evlerde gerçekleşecek. Şehrin mimarisi taktik sürprizler için çok elverişli. Musul’un yatay genişliği, evlerin avlu duvarlarıyla çevrilmiş olması, çatışmaların insan yapımı bir labirentte yaşanacağını gösteriyor. Bu tablo çok sayıda sivil kaybı, savunan için avantaj, saldıran için dezavantaj demektir.
Çatışma alanın fiziki avantajlarına, DAEŞ’in öğrenme yeteneği, taktiksel yaratıcılığı, güdüleri ve savaşta ahlaki değerlerin sınırlarının olmaması da katılınca savaşın uzun ve yıkıcı olacağını söyleyebiliriz. Nitekim şehrin üstü kadar tünel sistemiyle altınında savaşa hazırlandığını görüyoruz. Tıpkı Lübnan, Gazze ve Suriye’de olduğu gibi. Üstelik tünel sistemi sivillerin yaşadığı binaların altında yer alıyor.
Tünel sistemiyle baş etmenin “en iyi” yönteminin “bombalamak” olduğu fikri taraftar bulsa da neden olacağı sonuçlar herkes için ürkütücü görünüyor. Öte yandan, hava kuvvetleri ve ateş destek unsurlarının yoğun kullanamayan müttefikler ve Irak yönetimi için bu uzayan savaş, sivillerle ilgili insani dram demektir.
Ayrıca, böylesine meşakkatli ve karmaşık bir operasyonun şaibeli “Irak ordusu” tarafından yürütülecek olması da endişeleri artırıyor. Disiplini zayıf, askeri profesyonellikten uzak birliklerden söz ediyoruz.
Askerler arasında kayıpların artması moralleri bozarken, dini referanslarla beslenmiş “öfkeler” hızla sınırsız şiddete dönüşebilecektir. Şehir operasyonlarında bina, ev temizlemede küçük birliklere ihtiyaç duyulması kontrolden çıkışı hızlandıracak ve disiplin iyice zayıflayacaktır. Zayıf disiplin, mezhebi nefreti açığa çıkarırken, orduyu tam bir “silahlı güruha” dönüştürebilecektir. Bu durumda savaşın öncelikli kurbanın siviller olacağı, çok sayıda “savaş suçu” işleneceği açık.
Söz konusu tablonun olası sonuçları, medya ve sosyal medya aracılığıyla Irak’tan çok bölge ülkelerinde ve Batı mahfillerinde tartışmaları tetikleyecektir.
Nitekim, olası gelişmeleri alakalılar da tahmin etmiş olmalılar ki harekâtın planlayıcısı ve danışman olan ABD ordusu, muharebe sahasında yok gibi davranıyor. Medyada nadirattan yer alıyor. Oysa böyle asimetrik bir savaşta “medyanın” stratejik bir araç olduğunu en iyi ABD biliyor.
Ancak sivil kayıplar, savaş suçları, Irak ordusuna güvensizlik, başarısızlık halinde sorumluluk almama isteği ABD’nin tutumu üzerinde etkili oluyor. Anlaşılan, şimdilik savaşın dünya kamuoyuna “satışı” peşmergeye bırakılmışken, muhtemel günahlar Bağdat yönetimine ciro edilecek gibi görünüyor.