‘Gezi Parkı’ direnişini destekleme-yenlerle bir dertleri yok, nefret ve kin duyguları yok, sadece ‘ülkedeki baskı havasından’ rahatsızlar ve bu rahatsızlıklarını gayet masumane bir şekilde gösteriyorlar
Gezi Parkı’ndaki atmosferi yaşamadan, oradaki havayı
solumadan anlamak mümkün değil. Öyle bir insan seli var ki içeride, adım atmak bile zor. Çadırlarının önüne kurulmuş muhabbet eden gençler, müzik yapanlar, şarkı söyleyenler, seyyar satıcılar, ilk kez gelip etrafa hayranlık ve şaşkınlıkla
bakınanlar, gruplar halinde resim yapan çocuklar, gelip geçenlere evde annelerimizin yaptığı gibi bir şeyler yedirmeye çalışan teyzeler, hepsi tek yürekli kocaman bir aile olmuş, hepsi birbirine yardım ediyor, görenin ağzını açıkta bırakan bir birlik ve beraberlik yaşatıyorlar.
Oradaki gençleri aralarına karışıp yaşamak lazım; ne kadar çağdaş, eğitimli, yardımsever ve şiddetten uzak olduklarını anlamak için.. Gezi Parkı direnişini desteklemeyenlerle de bir dertleri yok, nefret ve kin duyguları yok, sadece ülkedeki baskı havasından rahatsızlar ve bu rahatsızlıklarını gayet masumane bir şekilde gösteriyorlar. Polis üzerlerine biber gazlarıyla, tazyikli sularla, coplarla saldırmadığı
Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir sivil toplum hareketine şahit oluyoruz. Küçük bir çevreci eylemden başlayan hareket; büyük kitlelerin tüm baskılara, dayatmalara başkaldırdığı dev bir toplumsal olaya dönüştü
Son derece masum ve savunmasız bir şekilde tepkisini gösteren halkın arasına karışan provokatörlere, polisin kendi insanına gaz bombalarıyla, tazyikli sularla adeta savaş açmasına rağmen; Türkiye ve dünya genelinde eyleme katılan tek yürek olmuş herkes bu olaydan alnının akıyla çıktı.
Bu isimler unutulmaz
Gezi Parkı direnişi süresince halkla bütünleşen halkın gerçek sanatçılarını da görme fırsatı bulduk. Memet Ali Alabora, Halit Ergenç, Rıza Kocaoğlu, Okan Bayülgen, Bergüzar Korel, Şebnem Sönmez, Mehmet Turgut, Can Bonomo, Gonca Vuslateri, “Bu ülke için sinemayı bırakıyorum, bundan sonra çapulcuyum” diyen yönetmen Zeki Demirkubuz ve sayamadığım daha birçok isim, gece gündüz halkın arasındaydı.
Tarkan, Kıvanç Tatlıtuğ, Şebnem Ferah gibi kimi isimler de mesajlarıyla direnişe destek oldu, yaşananlarla ilgili lafını esirgemedi, sessiz kalmadı, eylemcilerin yanındaki yerini aldı.
Ülkesindeki olaylara kayıtsız kalmayan, haksızlıklar, şiddet karşısında
Biricik ‘Hürrem’imiz Meryem Uzerli, Türkiye’den firar ettiğinden beri yatıyoruz kalkıyoruz onu konuşuyoruz. Bu gidiş ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisine büyük darbe oldu, eski tadı kalmayacak.
Zaten her dizide olan da bu değil mi? Başrol karakteri gittikten sonra eski havası kalmıyor hiçbirinin. ‘Adını Feriha Koydum’ ve ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de de aynı şey yaşandı. Hele giden oyuncunun yerine aynı karaktere bir başkasını getirirseniz, o hiç kabul görmüyor. İzleyici alıştığı oyuncuyu arıyor.
Eee bu durumda Meryem Uzerli’ye alışmış gözlerimizin bir başka ‘Hürrem’e adapte olması çok zor çünkü o rolüyle bütünleşmiş; hepimizin sempatisini kazanmıştı.
Sendromunu yediğim!
Benim anlamadığım Meryem Uzerli’nin, başarının, şöhretin, milyonlarca kişiden gördüğü ilginin zirvesindeyken; bir çoğumuz hayat boyu çalışsak bile bir arada göremeyeceğimiz kadar çok para kazanıyorken, yani ‘yeryüzündeki milyonlarca insanın hayalini kurduğu bir hayat’ yaşıyorken bunalıma girip kaçmış olması.
Empati yapmaya çalışıyorum olmuyor, gerçek anlamda zor koşullarda ekmek derdine düşüp gece-gündüz demeden çalışan, iki kuruşun hesabını yapan insanlarla dolu bir dünyada; böyle bir şans yakalamışken elinin
Tek hayalim; cumartesi-pazarı dinlenerek geçirmekti ama evdeki hesap çarşıya hiç uymadı
Gezmelere, görmelere alışkın Hayalet’iniz geçen hafta sonu ipin ucunu kaçırdı dostlar. Cuma akşamı arkadaşımın doğum günü partisine yorucu bir haftanın ardından sürünerek giderken tek hayalim; cumartesi-pazarı dinlenerek geçirmekti ama evdeki hesap çarşıya hiç uymadı. İzlenimlerime buyurun:
-Reina’ya her gittiğimde aynı şeyi düşünüyorum; o kadar eşsiz ve dünyada başka hiçbir gece kulübünün sahip olmadığı bir konumda ki, gelen turistler herhalde bu manzara ve ortam karşısında kendinden geçiyordur. Hafta içi-hafta sonu fark etmiyor, Reina hep kalabalık... Her yaz olduğu gibi yine eğlencenin bir numaralı adresi... Cuma akşamı “Bir görünür, kaçarım” dediğim doğum günü partisinden çıktığımda neredeyse gün doğuyordu; o çalan müzikleri ve o manzarayı bırakıp gitmek yürek ister valla!
Club Ada Sedef’e mutlaka gidilmeli...
- Cumartesi günü grup halinde bir kafede yayılmış muhabbet ederken Sedef Adası’ndan konu açıldı. “Biz de bir ara gidelim, çok güzel yerler açılmış” diye konuşurken bir andan kendimizi yolda bulduk ve akşama doğru Club Ada Sedef’e ayak bastık...
Türkiye’yi Avrupa’da da en iyi şekilde temsil eden; en büyük futbol yıldızlarımızdan biri... O kadar başarı, ün ve paraya sahip olanlarda genelde ister istemez bir şımarıklık ve ego patlaması oluyor malum!
Salı akşamı Lidyana.com’un davetinde bizim gruptan sevdiği bir arkadaşını görünce masamıza geldi. Önce masadaki herkesle tek tek tokalaştı, tanıdığı tanımadığı herkese hal hatır sordu, herkesle sohbet etti ve giderken de aynı nezaketle hepimize tek tek “İyi akşamlar” dedi.
Böyle karaktere şapka çıkarılır!
Etraf ünlü ya da zengin olsun olmasın; burnunu Kaf dağına dikip, havasından ve saygısızlığından geçilmeyen sayısız kişiyle doluyken; millet birbirine bir selamı çok görüp kasım kasım kasılmakla meşgulken; Hamit Altıntop’un bu herkese saygılı ve nazik tavrı Hayalet’inizi kalbinden vurdu!
Ortak arkadaşımıza “Ne kadar mütevazı ve tatlıymış” dediğimde; “Sen bir de yakından tanısan inanamazsın, onunla sohbet ederken insanın sarılası, öpesi geliyor, o kadar alçakgönüllü ve saygılıdır” cevabını aldım. Binlerce kez helal olsun ve kendini hint kumaşı sananlara örnek olsun.
SİNA ‘BULAŞICI’ OLACAK!
Sina’yı Ajda Pekkan’ın açık hava konserinde birlikte yaptıkları dü
İki oyuncuyla ilgili iki haber... Oktay Kaynarca’nın eşi “Önce hakaret ve tehdit etti, sonra yumruk atarak beni dövdü” diye şikayette bulunmuş, Gökçe Özyol’sa eşine attığı yumrukla yüz kemiğini kırmış! Aman ne güzel, ne umut verici haberler!
Ülkede kadına şiddetin önüne geçilmesi için kampanyalar, yürüyüşler, organizasyonlar yapıladursun; topluma eğitimleriyle, kültürleriyle örnek teşkil etmesi gereken ünlü oyuncular ‘kadın dövüyor’! Üstelik Oktay Kaynarca ‘kadına şiddete karşı’ yapılan yürüyüşlere katılmış bir isim... Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
Son dört yılda 726 kadın öldürülmüş, tekme tokat dövülenlerin, bıçaklananların haddi hesabı yok. Böyle bir ortamda toplumun gözü önündeki ünlü kişiler de karılarını yumrukluyorsa; kadınların bu memlekette daha çok çekeceği var demektir! Yazık ki ne yazık..
‘MUTLULUK’ YENİDEN...
Zülfü Livaneli’nin romanından uyarlanan Abdullah Oğuz’un yönettiği ‘Mutluluk’ filmini geçen akşam televizyonda rastlayınca yıllar sonra bir kez daha izledim. Ve bir kez daha çok etkilendim.
Tecavüze uğradığı için kirlenmiş kabul edilen ve töreye göre erkek akrabası tarafından öldürülmesi kararlaştırılan Meryem’in hikayesini
Hava ısınmak bilmedi ama yazın eli kulağında. Beni saran telaş biliyorum ki birçoğunuzda var. O diyete, o spora kaç kere başlayıp bıraktım Allah biliyor ama internette bir spor motivasyon sayfasında gördüğüm maddeler, beni bayağı gaza getirdi
* Çirkin kadın yoktur, tembel kadın vardır
* Kısa bir egzersiz yapmak hiç yapmamaktan daha iyidir
* Bugün gelecekte kendine teşekkür edeceğin bir şey yap
* Kendinle gurur duyana kadar diyet ve spor planını hiç bozma
* Bundan bir yıl sonra; bugün başlamadığın için pişman olacaksın
* Eğer kolay olsaydı herkes fit olurdu
Hem cumartesi günü İnönü Stadyumu yıkılmadan önceki son maça, hem de ertesi gün oynanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisine futbolseverlerin ilgisi; maça gideceklerin yakınlarının da endişe ve stresi büyüktü. Kendi çevremde dahi maça gidecek dostlarımızı engellemek ve vazgeçirmek için epey uğraştık.. Ama takımına gönülden bağlı olanları yollarından döndürmek imkansız malum.
İnönü’deki maça giden kankam Caner, maç sonrası yaşadıklarını bir bir anlattı. Üşenmemiş her anın fotoğrafını çekmiş; kendisinin fahri gazeteci olduğunu ve elindeki fotoğrafların başka hiç bir yerde olmadığını iddia ediyor! Fotoğraflara bakmak bile dehşete düşmeme yetti; taraftarın üzerine fışkırtılan sular, havada uçuşan biber gazları, coplamalar... Bizimki de hepsinden nasibini almış maalesef!
Maça mı, savaşa mı?!
Sanki futbol müsabakası değil, savaş alanı! Caner, iki gün kendine gelemedi maçtan sonra. Maç başladıktan sonra Beşiktaş’tan geçtiğimde, sokaktaki insanlar hala ağızlarını peçetelerle kapatıyordu; çoluk çocuk, genç yaşlı, maçla alakalı alakasız herkes gazdan etkilenmişti.
Daha cumartesi gecesinin şokunu yaşarken pazar günkü derbi sonrası bıçaklanan Fenerbahçe taraftarı Burak Yıldırım’ın ölüm