‘Gezi Parkı’ direnişini destekleme-yenlerle bir dertleri yok, nefret ve kin duyguları yok, sadece ‘ülkedeki baskı havasından’ rahatsızlar ve bu rahatsızlıklarını gayet masumane bir şekilde gösteriyorlar
Gezi Parkı’ndaki atmosferi yaşamadan, oradaki havayı
solumadan anlamak mümkün değil. Öyle bir insan seli var ki içeride, adım atmak bile zor. Çadırlarının önüne kurulmuş muhabbet eden gençler, müzik yapanlar, şarkı söyleyenler, seyyar satıcılar, ilk kez gelip etrafa hayranlık ve şaşkınlıkla
bakınanlar, gruplar halinde resim yapan çocuklar, gelip geçenlere evde annelerimizin yaptığı gibi bir şeyler yedirmeye çalışan teyzeler, hepsi tek yürekli kocaman bir aile olmuş, hepsi birbirine yardım ediyor, görenin ağzını açıkta bırakan bir birlik ve beraberlik yaşatıyorlar.
Oradaki gençleri aralarına karışıp yaşamak lazım; ne kadar çağdaş, eğitimli, yardımsever ve şiddetten uzak olduklarını anlamak için.. Gezi Parkı direnişini desteklemeyenlerle de bir dertleri yok, nefret ve kin duyguları yok, sadece ülkedeki baskı havasından rahatsızlar ve bu rahatsızlıklarını gayet masumane bir şekilde gösteriyorlar. Polis üzerlerine biber gazlarıyla, tazyikli sularla, coplarla saldırmadığı müddetçe sakin ve barışçı bir havada demokratik haklarını kullanıyorlar.
Kin ve nefrete hayır!
Peki ya Başbakan Erdoğan’ı havaalanında karşılayan gençler? “Azınlık şaşırma sabrımızı taşırma”, “İstanbul burada çapulcular nerede” gibi bölücü söylemlerle haykıran başka tür bir gençlik gördük ne yazık ki... Bütün dünyanın gözünün üzerimizde
olduğu tarihi günler yaşarken en son ihtiyacımız olan şey şüphesiz ki;
kindarlık ve nefret...
Toplumda yaratılan bu kutuplaşmaya, birbirine düşürülen gençliğe şahit olacağımız yerde; şu hep bahsedilen normalleşmeyi bir görebilsek de
milletçe hepimiz rahat bir nefes alıp geleceğe umutla bakabilsek...
Divan Otel’e sevgi seli..
Gezi Parkı direnişinin ilk gününden itibaren kapılarını eylemcilere açan Divan Otel’in içi tıklım tıklımdı. Lobideki koltuklara serilip dinlenenler, koridorlarda yerlerde oturanlar, tuvalet sırası bekleyenler, telefonlarını şarj edenler, kapı önünde ayakta muhabbet edenler, bahçedeki kafede bir şeyler atıştıranlar, bir sandalyeye oturmuş etrafındakilere gitar çalıp şarkı söyleyen bile vardı. Ve bu kalabalık bir anda
“Teşekkürler Divan” diye tezahürat yaparak, kendilerine her türlü yardımda bulunan otele sevgilerini gösterdiler.
Piyasa yapmaya gelenler!
Divan Otel’in bahçesinde oturan bir grubun aralarındaki konuşmaya kulak kesildim. “Acaba buradan çıkınca Reina’ya mı gitsek?” konusunu tartışıyorlardı! Bazı tipler de açık açık “Herkes burda diye geliyorum” diyor. Kimileri gece gündüz parkta yaşayıp kahır çekerken, kimilerinin işin dalgasında olması sinir bozucu. Orada bulunmuş olmak için ve hatta piyasa yapmak için gelen arkadaşlar iyisi mi hiç yer işgal etmesin de doğrudan
partilemeye gitsinler.
MELEK BAYKAL’IN KONUŞMASI
Melek Baykal‘ın geçtiğimiz günlerde kendi televizyon programında yaptığı konuşmadan bahsetmeden geçemeyeceğim. “En büyük teşekkürüm hiçbir şiddete bulaşmadan, yakıp yıkmadan, masum isteklerini söyleyen; ağaçlara, Taksim’e, Gezi Parkı’na, şehrine, en önemlisi hayatımıza sahip çıkan gençlerimize.. Atatürk’ün bu ülkeyi neden gençlere emanet ettiğini şimdi anladınız mı dostlar?” diyen Melek Baykal, sanatçı duyarlılığının en güzel örneklerinden birini verdi.