“Bir tiyatro oyununda Gezi’nin provası yapıldı” demek mantığa sığıyor mu? Onu olayların baş aktörü ilan etmek kime ne kazandırıyor?
Memet Ali Alabora için yapılan karalama kampanyasını uzun zamandır ben de çoğunuz gibi dehşet içinde izlemekteyim. Bu ülkenin sevilen bir sanatçısının defalarca hedef gösterilişini, Gezi Parkı direnişinin faturasının ona kesilişini, neredeyse vatan haini ilan edilişini benim aklım, dimağım almıyor arkadaşlar...
Birlikte ‘Heberler’ isimli muhteşem bir programa imza attığı arkadaşı Levent Kazak da bu haksızlığa dayanamadı ve Memet Ali Alabora için
imza kampanyası başlattı
biliyorsunuz.
Kazak’ın; “Bir sanatçının böylesi bir şekilde hedef gösterildiği tarihte görülmemiştir... Bir ‘tweet’ ile insanları ayaklandırmak, bir tiyatro oyunu ile darbe provası yapmak, faiz lobisi ile Mısır’da buluşmak gibi temalar ancak komedinin alanında kendine yer bulur; ne siyasetin ne de hukukun...” dediği açıklamasının her satırını burada tekrar paylaşmak isterdim yerim olsa, her bir kelimesi o kadar doğru ki...
Oradan oraya uçan Hayalet’iniz bu kez Kıbrıs’ta yapılan ‘Survivor’ finaline gitti, gitti ki canlı canlı izlesin ve sizinle paylaşsın! Gelelim izlenimlerime...
Finalin yapıldığı Kaya Artemis Otel, devasa büyüklükte, otelde bir yerden bir yere ulaşmak için yürürken yediğim lezzetli yemeklerin hepsini yakmışımdır Allah bilir! Kumlu denizinden çıkasım gelmedi, o kadar temiz ve ılık bir su ki, görmeniz lazım.
Otele yeni bir aquapark yapılmış, kaydıraklardan kayarken attığım çığlıklarla epey deşarj oldum. Konumu, servisi, yemekleri, aktiviteleri, müşteri memnuniyetine verdikleri önemle tatil için güzel bir alternatif..
Denizde bile rahat yok
Acun Ilıcalı, Arda Turan ve ‘Survivor’ yarışmacıları gün boyu imza dağıtmaktan ve fotoğraf çektirmekten bir hal oldu. Gözler özellikle Arda Turan’ın üzerindeydi, o da bütün sempatisiyle yanına yaklaşan herkesle ilgilendi. Onu uzaktan izlerken güzel olduğu kadar da zor bir hayatı olduğunu düşündüm. Denizin içindeyken bile fotoğraf çektirmeye geliyorlar, çocuk bir nefes alıp dinlenemiyor, bu kadar ilgi benim sinirsel ayarlarımı bozardı kesin!
Bir tek bölümünü bile es geçmeden izlediğim tek diziydi ‘Kuzey Güney’... İki sezondur hayatımda hatırı sayılır bir yeri vardı
Final yaptığı için bir garip, bir hüzünlüyüm ne yalan söyleyeyim. Ama sakız gibi uzayıp, konu kalmadığı için saçmalamaya başlayan, seyirciyi gördüğünde “Öghh yeter ya” dedirten birçok dizinin aksine ‘Kuzey Güney’, tam tadı damağımızda kalacak şekilde bittiği için de mutluyum.
Ambale eden veda!
‘Kuzey Güney’in veda bölümü, son yıllarda en çok etkilendiğim dizi sonu oldu. Adeta nefes nefese izlenen bölümde, mutlu son beklerken ‘Güney’, ‘Kuzey’i vurunca isyan bayrağını çektim! “Bu kadar zamandır Cemre’yle Kuzey’in kavuşmasını bekliyoruz, böyle haksızlık olmaz, bu finalden nefret ediyoruum” diye ağlarken dakikalar sonra; ‘Kuzey’in yaşadığını ve ‘Cemre’yle evlenmiş olduğunu görünce bu kez mutluluktan uçtum. Yazdıkça iyice fark ediyorum da; amma kaptırmışım kendimi bu diziye yahu!
Süper senarist Ece Yörenç, son bölümdeki keskin manevralarıyla hepimizin beynini döndürdü ve duygu seline boğdu. Başrolünden figüranına kadar çok iyi bir oyuncu kadrosuyla finalde de hayran olunası bir dizi izledik.
Livaneli gibi dev bir sanatçı konser öncesi kendi kulisine sokulmuyor. Tatsızlığa rağmen seyircisine, sevenlerine saygısından sahneye çıkıp konserini veriyor
Zülfü Livaneli... Türkiye’nin yaşayan efsanelerinden... Dünyanın saygı duyduğu yeri doldurulamaz sanatçılarımızdan. Bir konsere çıkacağı zaman bir dediği iki edilmemesi gereken, rahatının huzurunun sağlanması gereken çok önemli bir isim.
Ama ne oluyor, iki günlük şarkıcıların her türlü şımarıklığı karşılanırken, Livaneli gibi dev bir sanatçı konser öncesi kendi kulisine sokulmuyor ve çıkan tartışmada saldırıya uğruyor. İnanmakta güçlük çekiyorum.
Böyle bir rezalet, böyle bir saygısızlık, böyle bir hadsizlik akıl alır gibi değil. Ve Livaneli bu korkunç tatsızlığa rağmen seyircisine, sevenlerine saygısından sahneye çıkıp konserini veriyor.
“Olay Zülfü Bey’in anlattığı gibi değil” demek yerine bu rezaletin sorumluları en acilinden cezasını çekmeli. Livaneli gibi kıymetli isimleri el üstünde tutmak boynumuzun borcudur.
URZA’DA MUHTEŞEM BİR KIR DÜĞÜNÜ...
Birbirini hayatını birlikte geçirmek isteyecek kadar çok seven iki insanın ömür boyu unutmayacakları en özel günlerden biri düğün günüdür haliyle. Bugüne
7-8 Temmuz’da devlet sanatçısı Dr. Okan Demiriş’in ‘IV. Murat’ operasını izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum
Erdal Özyağcılar, Beyaz ve Sedef Avcı’nın operaya gitmek üzere hazırlandıkları Denizbank reklamında görmüşsünüzdür, ‘4. Uluslararası İstanbul Opera Festivali’ başlıyor. Memleketimizde unutulmaya yüz tutmuş opera sanatının böylesine başarılı bir festivalle dört yıldır hayatımıza geri dönmüş olması mutluluk verici.
25 Haziran-8 Temmuz arasında gerçekleşecek festivalde; operanın dünyaca ünlü solistlerinin sahneye çıkacağı ‘Viva Verdi’ Gala Konseri ve aralarında Mozart, Vivaldi gibi bestecilerin eserlerinin de bulunduğu birbirinden önemli beş yapıt, beş farklı mekânda karşımızda olacak.
Büyük ustanın ‘IV. Murat’ı
Türkiye’nin en önemli opera bestecilerinden devlet sanatçısı Dr. Okan Demiriş’in ‘IV. Murat’ operasını festivalin ikinci yılında Topkapı Sarayı’nda izlediğimde çok etkilenmiş ve sizinle hemen paylaşmıştım. ‘IV. Murat’; Demiriş’in ‘Karyağdı Hatun’ ve ‘Yusuf ile Züleyha’ eserleriyle Türkiye’nin en çok sahnelenen operası olma özelliğinde.
7-8 Temmuz’da ‘IV. Murat’ın yeniden Topkapı Sarayı’na geleceğini duyunca heyecanlandım. Bir
“Ben tek başıma neyi değiştirebilirim ki” diye düşünmedi. Aklıma ‘denizyıldızı’ hikayesini getirdi
Gezi Parkı eylemleri süresince çok kişiden duydum “Ben gitmiyorum, gitmem neyi değiştirir ki, ha bir eksik ha bir fazla” benzeri cümleleri.. Bir yanda böyle düşünenler var, öte yandaysa Erdem Gündüz gibiler...
Taksim’de tek başına başlattığı durma eylemiyle hepimizi yepyeni bir eylem şekliyle tanıştırdı. “Ben tek başıma neyi değiştirebilirim ki” diye düşünmedi ve hem Taksim’de hem diğer illerde yüzlerce kişi Gündüz‘ün ardından durma eylemi yaptı, duran adam sosyal medyada da en çok konuşulan kişi oldu.
Duran adam benim aklıma denizyıldızı hikayesini getirdi...
Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder.
Genç adama yaklaşır:
Çok şükür “Twitter’ımız var, teknolojilerimiz var, bilgi akışımız var” da (!) bütün esprili söylemleri anında görebiliyoruz
Gezi Parkı direnişi başladığı günden beri gençlerin espri ve kıvrak zeka dolu sözleri, pankartları, karikatürleri, açıklamaları bütün can sıkıcı olayların arasında hepimizi güldürmeye, gerilen sinirleri biraz olsun yatıştırmaya devam ediyor.
Gençler ve Zaytung
Benim son günlerde en çok hoşuma giden iki tanesini hemen paylaşıyorum. Gençlerin hazırladığı bir pankartta şöyle yazıyor: “Kusura bakma polis, biz de emir kuluyuz! Ey Türk gençliği; birinci vazifen Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” Bu pankartı hazırlayan zekaya hayran kalmamak, bir yandan da gurur duymamak imkansız...
Zaytung’sa ‘Erdoğan’dan açıklama’ adı altında şöyle bir haber yapmış; “Erdoğan: Topçu Kışlası ve Gezi Parkı için referandum, referandum için kağıt ve sandık, kağıt ve sandık için de oradaki ağaçların kesilmesi gerekiyor.” Zeka makinesi Zaytung bu haberiyle beni gülmekten bayılttı.
Gezi Parkı’na desteğini gösteren sanatçılar, cesurca barışın ve demokrasinin yanında taraf olmaya devam ediyor. “Aman Başbakan kızmasın ama eylemcileri de karşıma almayayım” düşüncesiyle ortada duranlara duyurulur
Gezi Parkı direnişinde sessiz kaldığı için eleştirilen Hülya Avşar, “Sanatçı olarak Gezi Parkı’na gitmenin doğru olduğunu düşünmüyorum.
Sanatçının her zaman yapıcı olması, taraf olmaktan çok barıştan yana olması gerekir... Oraya gittikten sonra orta yolu bulmak biraz zor olur düşüncesiyle ortada kalmayı tercih ediyorum” dedi. Bu açıklamasına göre; oraya giden
veya açıklamalarıyla eyleme destek veren sanatçılar orta yolu bulamadılar, taraf
oluverdiler ve ayrıca kendisi gibi barıştan yana değiller ve yıkıcılar!
Hülya Avşar’ın anlamadığı şu ki; bu eylem aslında bir huzur, özgürlük ve barış ortamı isteme hareketi. “Bu baskılar yetti artık” çığlığı.. Sinemasından tiyatrosuna, bir üniversitenin bahçesinde gençlerin yan yana oturmasından parkta yan yana oturmasına kadar, her şeyine karışılan bir toplum ve gençlik var ortada.
Gezi Parkı’na desteğini gösteren sanatçılar, Başbakan’ın “Sanatçı camiasından bu sürece destek verenlere yazıklar olsun” demesine rağmen