Pazartesi akşamı ‘Aşkın Nur Yengi’yle Sahne Tozu’nu izlemek üzere Sahne Beşiktaş’a giderken Türkiye’nin en büyük yorumcularından birini ilk defa canlı dinleyecek olmanın heyecanını yaşıyordum; hayatımın en unutulmaz, en eğlenceli ve keyifli akşamlarından birini geçireceğimden ise haberim yoktu!
Nostaljik Türk Pop’una ömrünü adayan başarılı radyocu ve prodüktör Hakan Eren, yaratıcılarından biri olduğu projeye beni davet ederken “Hayatının eğlencesini yaşayacaksın” demişti ama inanın bu kadarını beklemiyordum.
Osmantan Erkır’ın Sahne Beşiktaş’ına girdiğim anda havam değişti zaten! Eski dönemin ruhunu yansıtan sevimli fuayede geçmişe gittim, çok keyiflendim.
Erkır öyle sıcak, sevimli ve insanı sarıp sarmalayan bir ortam yaratmış ki, hayran kaldım.
Sahne tarafında alışkın olduğumuz tiyatro koltukları yerine masalar vardı, tam bir kabare havasındaydı..
SAHNESİ DE KENDİSİ DE EFSANE!
Aşkın Nur Yengi’den önce önemli müzisyenlerden oluşan orkestranın müzikleriyle coşmaya başladık.
Bu sabah yataktan kalktığımda, daha tek gözüm kapalıyken beynimin verdiği ilk komut “Git ve ‘Alt Dudak’ı aç” oldu! Hande Yener‘in yeni şarkısını dinlemeye başladığım anda pozitif enerji patlaması yaşıyorum; güne başlamak için süper seçim! Tabii üstümde pijamalarımla yaptığım ‘kimsenin asla görmemesi gereken’ danslarımdan bahsetmeyeceğim, karizma çizmeye gerek yok!
Herkes “Yeni albümüm geldi, geliyor” derken Hande Yener hiç beklenmedik bir anda “Yerim çıkacak albümünüzü” dercesine ‘Alt Dudak’la masaya yumruğunu vurdu!
Ve herkes onu konuşmaya başladı.
Yener’in çok sevdiğimiz bir çok şarkısında imzası olan Altan Çetin’le yeniden bir araya gelişi, bu ‘bol coşkulu ve eğlenceli’ şarkıyla en çok bize yaradı valla!
“Biz değil miydik aşk ile yanan/Eğer ayrılırsak ölürdük falan/Hani ne oldu bak ne hallerdeyiz/Sensiz yapamam lafı külliyen yalan” sözlerine bayıldım.
Gerçekten de aşıkken nasıl da “Onsuz asla yapamam” sanıp sonra gayet güzel devam ediyoruz hepimiz, bir düşünsenize!
KARNAVALI KAÇIRDIĞIMA YANARIM!
Son dönemde ünü çığ gibi büyüyen ve çevremde herkesin “Buradaki gibi bir kebap hiçbir yerde olamaz” diye bahsettiğine şahit olduğum ‘Adana İl Sınırı’na ilk gidi
Gülşen ve Murat Boz‘un düet yaptıkları ‘İltimas’ şarkısıyla ortalığı yakacakları kesin; öte yandan bu proje için verdikleri pozları görünce resmen nutkum tutuldu!
Biri Türkiye’nin en başarılı, en seksi ve bence en güzel kadın şarkıcılarının başında geliyor; diğeri erkekler arasında en başarılı, en seksi ve en yakışıklılarda ön saflarda! Müzik dünyasının bayıldığım iki gerçek yıldızını bir arada görünce pek bir heyecanlandım, birlikte çektirdikleri fotoğraflar aynen magazin programlarında duyduğumuz gibi; olay, olay, olay! Bundan daha kaliteli, daha cool, daha estetik bir seksilik olamaz!
Bu ikili çok konuşulur, çok hayranlık uyandırır, bazılarını çok kıskandırır! Sözler Gülşen, müzik ve düzenleme Ozan Çolakoğlu, düet Gülşen ve Murat Boz..
Bu yılın müzik olayı ‘İltimas’tır, net!
KIVANÇ TATLI(M)TUĞ VE HİÇ KİMSELER...
Kıvanç Tatlı(m)tuğ milyonlarca hayranı olan, çok başarılı, çok yakışıklı, elini sallasa ellisinden çok daha fazlasını elde edecek bir adam... Bir kadına aşık oluyor, gördüğümüz kadarıyla ilişkisini gayet seviyeli bir şekilde yaşıyor, karşısındaki kadına değer gösteriyor, güvenilir, saygılı, sadık, ‘adam’ kelimesine yakışır bir profil çiziyor.
Bir de
Geçen haftalarda bir pazar akşamı televizyon karşısında sıkıntıdan zap manyağı olmuşken ‘O Hayat Benim’ çıktı karşıma... Konusuyla, kadrosuyla, heyecanıyla bir anda yakaladı beni. Hemen eski bölümlerini de açıp izledim, konuya hakim olmak lazım!
SU GİBİ GÜZELLİK
Üvey kardeşi ve üvey annesi tarafından sürekli hakkı yenen, masum ve iyi kalpli ‘Bahar’ rolündeki Ezgi Asaroğlu’nun ‘su gibi’ güzelliği başlı başına bir olay.
Gerçi bazen kendisine yapılan kötülükleri zerre kadar fark edemeyişi, saflığın daha ileri bir boyutuna geçiyor ama onu da idare ediyoruz artık, ne yapalım!
Keremcem intikam isteği ile iyi yüreği arasında sıkışan avukat rolünde çok doğal ve başarılı, Ezgi Asaroğlu ile ‘izlenesi ikili’ olmuşlar.
Yeşim Ceren Bozoğlu’nun ‘kumpasçı anne’ (kumpas kelimesi bu ara pek moda ya, ben de geri kalmayayım dedim!) performansı, hayranlık duygularımı kabartıyor.
Başrollerini Russell Crowe, Jennifer Connelly ve Anthony Hopkins’in oynadığı ‘Nuh-Büyük Tufan’ filmi için basında, sosyal medyada çok şey yazılıyor ama olumsuz yorumlara aldanmayıp görmek lazım.
Film, bildiğimiz ‘Nuh’un gemisi’ni anlatıyor ama asıl izlediğimiz ‘hayvanların niçin bu gemiye doldurulmuş olduğu’... İnsanların birbirine karşı acımasız davranışları bir yana, aynı acımasızlığı ‘doğaya ve hayvanlara’ gösterdikleri, insanlığın ‘iyi ve temiz’ yaratılmasına rağmen giderek ‘en kötü’ye dönüştüğü ve dünyayı mahvolmaya sürükledikleri için de ‘yaradan’ tarafından ‘bir tufanda yok olmak’la cezalandırıldıklarını görüyoruz.
Sadece Nuh, karısı ve üç çocuğuyla hayvanlar kurtulacak ve diğer insanların varlığı sona erecek.
Bu planı ise bir sürpriz bekliyor...
Film; iyi insan olmayı ve bunun en önemli şartı olarak da ‘dünyanın ve diğer canlıların korunmasını sağlamayı’, bu yapılmadığında felaketler yaşanacağını anlatıyor. Yani aslında o geçmiş günleri anlatıyor gibi olsa da, bugünün dünyasını gözler önüne seriyor. ‘Ormanları, ağaçlık alanları katleden, doğaya zarar verenler’ ve ‘hayvanlara şiddet uygulayanlar’, bu filmi izlemeli. Filmde kendilerini bulacaklar, ona şüphe yok!
Çocukluğumdan beri hayatımdaki en büyük zevklerimden biri, müzikal izlemek... Sayısını hatırlamadığım kadar çok müzikale gittim, çok etkilendiklerime ise defalarca...
Örneğin, sırf “Bir gün ben de bu müzikalde başrol oynayacağım” hayaliyle, uğruna 12 yaşında şan eğitimine başladığım ‘Operadaki Hayalet’i en çok izleyenlerden biriyimdir kesin!
Bir de çok istediğim halde izleme fırsatı bulamadıklarım var. Ve işte, ne mutlu ki onlardan biri olan ‘Notre Dame de Paris’, orijinal prodüksiyonuyla bu ay İstanbul’a, Zorlu Center PSM’ye geliyor. Aylardır sabırsızlıkla bekliyordum, sadece gelmiş geçmiş en favori şarkılarımdan olan ‘Belle’i, ait olduğu müthiş aşk hikayesinin içinde dinleyecek olmak bile beni fazlasıyla heyecanlandırıyor.
Zorlu Center’ın ayakları yerden kesen çetin rüzgarını da arkama alıp uça uça gideceğim ‘Notre Dame de Paris’e. Dünyanın en iyi müzikallerinden biri ayağımıza geliyor, kaçmaz!
‘ADANA iL SINIRI’NDA LEZZET PATLAMASI
Bu yazıya kendimi şiddetle kınayarak başlamak istiyorum! Çatlamaktan korkmasam günde üç öğün yiyebilecek kadar kebap seven bir Adanalı olarak, ‘Adana İl Sınırı’na yeni gittiğim için!
Kankuşum Zeynep, her hafta sonu,“Beyoğlu’nda
Geçen hafta sonu Ece Sükan-Ümit Benan çiftinin valeler tarafından uğradığı saldırının fotoğraflarına dehşet içinde bakakaldım! İstanbul’un en gözde semtlerinden, hepimizin korkmadan huzurla gezmeye alışık olduğu Bebek’te, güpegündüz, herkesin gözleri önünde ve en önemlisi karısının önünde bir erkeğe 6-7 kişi kafa göz dalıyor, üstelik bazılarında sopalar var! Bu arada fotoğraflarının çekilmesinden bile çekinmiyorlar, o derece fütursuz ve korkusuzlar! Arada kalan Ece Sükan, yerlerde sürükleniyor, hiçbiri durup da “Biz ne yapıyoruz?” demiyor, bir kadının oradan oraya savrulmasını umursamıyorlar, öyle gözleri dönmüş!
Mekanın önünden geçmem!
İstanbul’un göbeğinde yaşanan bu olay hafife alınacak gibi değil, ünlü çiftin dediği gibi “Her an herkesin başına gelebilir.” Ve Sükan’ın dediğine göre, aynı valeler bugün sanki hiç böyle bir saldırı yaşanmamış gibi, aynı işletmenin önünde çalışmaya devam ediyor. Ben şahsen bir daha bu adamların çalıştığı balıkçıya değil gitmek, oranın önünden dahi geçmem!
Aklıma pazar günü kardeşimle oy kullanmaya gittiğimizde, sandık başkanının soru sorduğu için önce kardeşime, ben müdahale edince de benim üzerime doğru yürüyerek bağırışı geldi.
Sacit Aslan, “Senelerden beri ‘sahip olduğumuz için övündüğümüz’ gelenek, görenek denen şeyler gün geçtikçe ‘mazi’ oluyor, kantarın topuzu iyice kaçtı. Biz nereye gidiyoruz? Yakında, korkarım millet yanyana yatarken yatak odasından karıları, kocaları kaçıracaklar!..Bu nasıl bir ahlak anlayışıdır? Bu ne anlaşılmaz davranış biçimleridir?” diye yazmış...
Ah bir de İstanbul’un elit kesimi olarak kabul edilen, tanınan ailelere mensup bazı gençlerin arasında yaşananları görse; kim bilir ne düşünür, ne der?
En yakın arkadaşının evlenmeyi planladığı kız arkadaşıyla birlikte olup, sonra hiçbir şey olmamış gibi bu çiftle görüşmeye devam eden mi dersin; bu rezalet olaya imza atan kadının rahatlığı mı; böyle bir adiliği ‘normal’ bulan çevre mi dersin, aynı gruptaki bütün erkeklerle birlikte olup çevreye karşı hepsine ‘kanka’ muamelesi yapan mı; kocasını genç komşuyla aldatan mı, hamile karısını evde bırakıp gününü gün eden mi, yanında kız arkadaşı veya karısı olan adamın bile uluorta kucağına atlayan mı, sevgilisine evlilik mesajları attığı anda başkalarıyla öpüşüp koklaşan mı, sırf parası var diye her şeyi kendinde hak görüp, karşısındaki kadına her türlü saygısızlığı yapan, ağız