Son yıllarda sevilen şarkıların ‘cover’ları her yerde malum ama ‘cover var, cover var’! Bazıları dinleyeni sevdiği şarkıdan soğutacak kadar kötü. İşinin ehli müzisyenlerin yaptıkları ise o eski şarkıyı alıyor, bir daha zirveye çıkarıyor.
Misal; yaptığı işlere bayıldığım DJ Yasin Keleş’in hazırladığı ve Tan Taşçı’nın yorumladığı ‘Ara Ara’ şarkısı... Çıktığı günden beri radyolarda sürekli çalan, her gittiğim yerde duyduğum, herkesin çok sevdiği, süper ötesi bir versiyon oldu.
Son dönemde müzik dünyasının altını üstüne getiren genç DJ’lerin başında geliyor Yasin Keleş. Performans yapmak için yurtiçi yurt dışı demeden oradan oraya koşturma yoğunluğu içinde ‘İlk’ albümünü de tamamlayıp piyasaya çıkardı.
Ajda Pekkan’dan Serdar Ortaç’a, Aşkın Nur Yengi’den Gülben Ergen’e, Tan Taşçı’ya kadar müziğin önde gelen isimlerini bir araya getirmiş bu albümde...
Sadece bu isimlerle çalışmasından bile anlaşılıyor başarısı. (Alakasız olacak ama yakışıklılık konusunda da çok başarılı!) Keleş’in kaliteli ve sıra dışı düzenlemeleriyle coşmak için ilk iş kendime bir ‘İlk’ albümü edineceğim, ayrıca yakında bu albümdeki şarkılar her yerde olacak, geri kalmamam lazım!
ETİLER’İN
Geçen akşam bir baktım Twitter'da ‘sakinol’ hashtag'iyle yer yerinden oynuyor, sakin olamadım tabii, meraklandım çünkü, hemen konuya hakim olmalıydım! Meğer Doğukan Manço uzun zamandır gece gündüz emek verdiği projesini bitirmiş ve dijital ortamda yayınlamış, iki hafta sonra da müzik marketlerde olacak. Şarkı, Twitter'da paylaşılmaya başladıktan kısa süre sonra ‘trend topics’ listesine girdi, daha ilk günden tüm dikkatleri çekti anlayacağınız.
Sezen Aksu ve Uzay Heparı'nın, Sertab Erener'in sesinden hafızalarda yer etmiş şarkısı uzun yıllar sonra bambaşka bir haliyle karşımıza çıktı.. Doğukan Manço'nun yaptığı düzenlemeye bayıldım, ilk andan itibaren dinleyeni sarıveriyor, ‘hem çok Avrupai hem de çok bizden’, dengeyi tam tadında tutturmuş. Tuğba Yurt'un sesi ve yorumu da şarkıya ‘cuk’ oturunca harika bir iş çıkmış ortaya… Kulaklığı takanın "Ben DJ'im" diye dolandığı bir ortamda, işine gerçek anlamda hakim olanlar işte böyle ayrılıyor diğerlerinden.
Manço'nun single'ı için ‘Sakin Ol’ şarkısında karar kılması tamamen tesadüfi. Neden bu şarkıyı seçtiğini sorduğumda; "Survivor dönüşü performans yaptığım bir etkinlikte, şarkıların arasında ‘Sakin Ol’u görüp çaldım. Herkes hep
Bu defileye gitme işini bir türlü sevemedim. Beğendiğim kıyafetlerin hepsi benim olamayacaksa neden bakıp bakıp kendime acı veriyorum arkadaşım? O yüzden özellikle de çok beğendiğim tasarımcıların defilesine gitmemeyi tercih ederim! Ama bir yanım böyle düşünürken, diğer yanım da “Görmelisin, gitmelisin” deyip duruyor.
Neticede kendimi her bir tasarımlarına ayrı ayrı bayıldığım Raisa ve Vanessa’nın İstanbul Moda Haftası defilesinde buldum yine!
Bakmalara doyulmaz bir koleksiyon hazırlamışlar... “Beğeni düzeyimi o kadar yüksekte tutayım ki, her şeye bayılıp canımı sıkmayayım” dedim ama mümkün değil! Her bir parça başlı başına ‘sanat eseri’ gibiydi!
Raisa ve Vanessa Kardeşler’e ayrı bir hayranlığım var doğrusu. Henüz çok genç olmalarına rağmen büyük başarılara imza atıp, moda dünyasının en çok dikkat çeken ve ilgi gören isimlerinden oldular.
Üstelik sürekli yükselen başarı grafiklerine rağmen son derece mütevazı ve tatlılar. Onlara gerçekten bayılıyorum ama koleksiyon bu kadar süper olmasa iyiydi, yine “Hepsini istiyorum” buhranı yaşadım!
Notlar...
Sizinle paylaşmak için biriktirdiğim bir sürü neşeli, keyifle okuyacağınız konu vardı ama şu an geldiğimiz noktada ne neşemiz, ne keyfimiz, ne de iyi şeyler yazıp-okuyacak halimiz var ne yazık ki...
Aylardır yaşamak zorunda kaldığımız kaos ortamından sonra, arka arkaya kaybettiğimiz üç can, bizi toplumca mutsuzluğun dibine sürükledi.
Berkin’in arkasından gözyaşı dökerken, henüz 22 yaşındaki Burakcan Kara- manoğlu’nu terörist kurşunuyla yitirdik, Ahmet Küçüktağ adlı genç bir polisimiz kalp krizi geçirerek şehit oldu.
Bu üzücü kayıpların ardından bile, toplum ‘kutuplaştırılmaya’ çalışılıyor, “Bizim taraftan biri öldü, onların tarafından biri öldü” konuşmaları yapılıyor.
Berkin Elvan‘ın ölümünden sonra “Su testisi su yolunda kırıldı”, “Ne işi vardı orada, belasını buldu”, “Gebermiş devlet düşmanları”, “Üzüldüm desem yalan olur” gibi ‘vicdanlı hiçbir insan evladının aklına bile getiremeyeceği kadar acımasız’ yorumlar yapanlar, kan donduruyor!
Bu ülkede böyle insanların yaşadığına inanmak istemiyorum!
Halbuki Berkin’in ardından sokaklara dökülen yüzbinlerce insanımızda bu ‘kutuplaşma ve nefret’ duygusu yok; polis şiddeti olmasa, araya
Geçen cumartesi İstanbul Kanyon Alışveriş Merkezi’nde tam anlamıyla mahşeri bir kalabalık vardı. Binlerce kişi, Yılmaz Özdil’in başlattığı kampanya ile tutuklu subaylara yazılan mektuplardan derlenen ‘Er Mektubu Görülmüştür’ kitabının imza günü için toplanmış, sabah saatlerinden itibaren buz gibi havaya ve yağmura rağmen uzun kuyruklar oluşturmuştu.
Yılmaz Özdil, Uğur Dündar, Soner Yalçın, Ruhat Mengi, Müjdat Gezen, Tarık Akan, Rutkay Aziz, Nedim Şener, Nasuh Mahruki, Ümit Zileli, Yazgülü Aldoğan, Levent Kırca, Atilla Sertel, Prof.Dr.Aysel Çelikel bütün bir gün boyunca bir saniye durup nefes almadan binlerce kitap imzaladı.
İmza gününün bir gün öncesinde tahliye olan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un organizasyona katılması günün en muhteşem sürprizi oldu. Saatlerce bekledikten sonra Başbuğ Paşa’ya ulaşan insanların gözyaşları içinde ona gösterdikleri büyük sevgiyi kelimelere sığdırmak imkansız, görmeliydiniz... O da yorgunluğuna rağmen binlerce kişiyle tüm içtenliğiyle tek tek ilgilendi.
Soner Yalçın‘ın söylediği gibi “Tarihi bir gün yaşandı”, halk Başbuğ Paşa başta olmak üzere inandığı, güvendiği, sevdiği isimlerle kucaklaştı. Bütün gün oradaydım, yaşanan
Epey uzun zamandır heyecanla bekliyordum ‘Kurt Seyit ve Şura’yı; beklediğime de fazlasıyla değdi, tam anlamıyla fevkaladenin fevkinde bir dizi çıktı karşımıza! Tüm sahneleriyle, çekim kalitesiyle, oyunculuklarıyla, müzikleriyle Hollywood yapımlarından hiçbir eksiği yok. Özellikle Seyit ve Şura’nın birlikte şehri gezdiği sahneler rüya gibiydi, zaten aşkları da rüya gibi, insan hayallere dalıyor izlerken...
KAFA KARIŞTIRMA TATLI(M)TUĞ
Yalnız tüm muhteşemliğine rağmen bu dizinin toplumda sıkıntı yaratacağına inanmaktayım! Dizi süresince kız arkadaşlarımdan gelen mesajlarda kadın-erkek ilişkilerinin bozulma ihtimalini net olarak gördüm!
“Tüm erkekler şu anda bana batıyor” diyenden, “Bu Kıvanç artık fazla oldu” diye isyan edene, “Evlenmekten vazgeçeceğim” kafasına girenden “Şuurum kapandı şu an yorum yapamayacağım” diyene kadar her türlü mesaj mevcuttu!
Kurt Seyit kafa karıştırıyor, denge bozuyor, toplum huzuru açısından Kıvanç Tatlı(m)tuğ bu rolden derhal alınmalı!
Şaka bir yana Kıvanç Tatlıtuğ her yeni rolünde ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu daha da ispatlıyor. Dizinin ilk sahnesinde onu görünce aklıma hemen Atatürk’ü oynamanın ona ne kadar yakışacağı geldi.
Nurgül Yeşilçay‘ın geçtiğimiz günlerde yaptığı; “Oğluma sadakati, erkekliğin sadece cinsel organdan ibaret olmadığını öğretiyorum” açıklamasını görünce “Helal olsun” dedim.
Zamanında bu ‘çok önemli’ eğitimi erkek çocuklarına vermeyen, onları sırf erkek oldukları için yücelten o kadar anne oldu ki zahir; ortalık ‘sadakati eziklik, ihaneti erkeğin hakkı’ olarak gören zavallılarla dolu...
Misal en son sevgilisine evlilik teklif eden bir zatın, hemen ertesinde yakın arkadaşlarına, “Amaan, haftanın üç günü iş için yurt dışındayım zaten, keyfime bakarım” dediğini duydum.
Daha evlenmeden planını yapmış arkadaş, bravo!
Bana gelip, “Bütün kızlar devamlı aldatılıyor ama buna rağmen yuva kuruyorlar, sen neden aldatılmaya bu kadar karşısın, manyak mısın?” diyen de oldu.
Manyak benim yani, kendi yaptığını son derece normal görüyor!
İnsanlık, adamlık, saygı, dürüstlük hep aile içinde, küçük yaşta öğrenilen şeyler, karakter şekillenmesinde tüm sorumluluk anne babada... O nedenle Nurgül Yeşilçay erkek annelerine örnek olmalı!
İngilizleri çok severim, dünyadaki ilk nefesimi İngiltere’de aldığım için kan çekiyor zahir!
Geçenlerde tanıştığım Paul ve Michael’la vaktin nasıl geçtiğini anlamadan saatlerce sohbet ettik. Biri hatırı sayılır bir organizatör, diğeri başarılı bir politikacı...
Michael, çocukken West End’in en önemli müzikallerinden olan ‘Oliver’da uzun süre ‘Oliver’ı oynamış. Sonraki yıllarda farklı müzikallerde yan roller üstlendiğini duyunca bir anda soruverdim:
“İşe başrolle başlamışken yan roller sana kendini kötü hissettirmedi mi? Başroldekileri içten içe hiç kıskanmadın mı?”
İNSAN KENDİYLE YARIŞMALI
Michael, şöyle yanıt verdi: