Memleketin gündemi zaten hepimiz için başlı başına bir stres ve mutsuzluk kaynağı. Kötü şeylerle karşılaşma endişesiyle haberlere bakmaya, başımıza bir şey gelir diye kalabalığa karışmaya korkar haldeyiz. Verdiğimiz şehitler, giden masum canlar büyük bir acı ve isyan sebebi, milletçe çok tatsız ve huzursuz günlerden geçiyoruz. Allah yardımcımız olsun...
Bir de bireysel hayatlarımızın sorunları var tabii... Son birkaç hafta hayatımın en zor, korku ve üzüntü dolu dönemlerinden oldu. Hayattaki en iyi dostum, canımın parçası, diğer yarım Zeynep’in (nam - ı diğer Lavuk Zatto) hâlâ söylemeye dilim varmıyor ama göğüs kanseri olduğu haberini aldık.
O dakikadan itibaren bugüne kadar kafama taktığım, canımı sıktığım, kendime dert ettiğim her şey anlamını yitirdi.
Biz atlattık şükür...
Bir yandan Zeynep’in moralini yüksek tutmak için pozitif görünmeye çalışırken, diğer taraftan yalnız kaldığım her an korkular içinde ağladığım, sabahlara kadar uyumadığım günler geçirdim.
Zeynep de, tüm çevresine karşı hiç sorun yokmuş gibi keyifli görünse de içi öyle değildi aslında.
Şimdi düşünüyorum da ömürlük dostluğumuz boyunca ilk kez birbirimize rol yaptık, birbirinden hiçbir şeyini saklamayan iki arkadaş
Hayatımda derin anlamı ve kalbimde büyük yeri olan şeyleri sonsuza kadar taşımayı, her an gözümün önünde olmalarını çok seviyorum... Bu yüzdendir ki dövmelerim benim için vazgeçilmezler...
Geçen aylarda arkadaşım Merve Kuğu, ‘Berrge Tattoo’dan bahsetti. Çevresi epey geniş olan Merve’nin; “Bu ara herkes Mehmet Berge’yi konuşuyor, çok iyiymiş” cümlesi bitmeden yollara döküldüm tabii!
Etiler’de kapısından girdiğiniz anda sizi etkisi altına alan çok farklı bir stüdyosu var. Benim ilk dikkatimi çeken büyük camların ardındaki yılanlar ve duvarlardaki bale fotoğrafları oldu.
Meğer şimdilerin ünlü dövme sanatçısı Mehmet Berge eskiden çok başarılı bir baletmiş. Mimar Sinan mezunu Berge, yıllarca Devlet Opera ve Balesi’nde çalışmış. Hani bale yapanların ayrı bir zerafeti ve asil duruşu olur ya, Mehmet’in de bol dövmeli asi görüntüsünün ardında, tüm tavırlarına işleyen o asaleti hemen hissediyorsunuz.
Baletlikten dövmeciliğe giden yol...
Baleden dövme sanatına geçişini çok merak ettim haliyle... Birbirlerine çok uzak göründüler gözüme... Mimar Sinan’da yardımcı meslek dersleri resimmiş ve iyi çizdiğini fark edince 7 / 24 resim yapmaya başlamış. Sonra dövmecilere tasarım hazırlamakla devam eden
Geçen hafta acil bir iş için birkaç günlüğüne Londra’ya gittiğimi ve her seferinde olduğu gibi huzurun dibine vurduğumu söylemiştim. Oradaki ve buradaki hayat arasındaki farkları görmek beni üzüyor.
Keşke dünyanın en güzel yerlerinden olan cennet memleketimizde biz de Londra’daki keyifli ve huzurlu hayatı yaşayabilsek...
Fark havaalanından başlıyor!
Atatürk Havalimanı pasaport kontrol noktasındaki polis memurlarından bazıla- rının yerli - yabancı demeden her yolcuya olan ‘gestapo subayı’ kılıklı tavırları daha yolculuğun ilk adımında insanın feci şekilde asabını bozuyor. Selamını almalarını bırak bazısına soru soruyorsun, cevap vermeye tenezzül etmiyor.
Bir yolcu polislerden biriyle ufak bir gerilim yaşadı, bir anda bütün polisler başına üşüştü! Sokaklarımızda dolaşan yüzü maskeli, eli silahlılara müdahalede de aynı hızı gösterseler keşke!
Gelelim Londra Heathrow Havaalanı’na... Pasaport kontrolündeki İngilizler nasıl sevimli anlatamam! Sorularını tatlı tatlı sohbet ederek soruyorlar, espriler yapıyorlar.
Bizdeki kontrolde gördüğümüz muameleden sonra vallahi sarılıp öpesim geldi! Dediğim gibi fark daha en başından kendini gösteriyor maalesef!
Sokaklar cıvıl cıvıl!
Kelimelerin anlamını yitirdiği, içimizdeki isyan ve derin üzüntüyü tarif edecek hiçbir cümlenin olmadığı karanlık bir kabusun içindeyiz milletçe...
Nasıl uyanırız, ne zaman uyanırız bilen yok...
Suruç’ta çok sayıda gencimizi yitirdiğimiz iğrenç terör saldırısının dehşetini yaşarken, hemen üstüne Adıyaman’da terörist saldırısıyla başlayan çatışmada yine gencecik bir askerimiz şehit oldu. Allah’ın rahmeti hayatını kaybedenlerimizin, laneti masum canlara kasteden pisliklerin üzerine olsun.
Artık neye üzüleceğimizi şaşırmış halde, sonsuz bir mutsuzluğun ve belirsizliğin ortasındayız. Elimiz kolumuz da bağlı üstelik, bir sonraki vahşi saldırının ne zaman, nerede geleceğinden bi haber, kelle koltukta nefes alıp gidiyoruz işte...
“İnsan öldü insan!”
İnsani duygularını yitirmemiş olan herkesi üzüntüye boğan bir başka nokta da; ölenlerin arkasından hâlâ ayırımcılık yapanlara şahit olmak... Teröristler zaten insan değil ama bu bakış açısı bizim aramızda da insanlıktan hızla uzaklaşanların varlığını gösteriyor maalesef.
Suruç saldırısından sonra Instagram hesabımda paylaştığım fotoğrafın altına densizin biri yorum yapmış:
“Ölenler komünistti, ne üzülüyorsunuz” diyor! Çıldırmamak imkansız!
Bu güzel bayram gününde sizlere Londra’dan sesleniyorum dostlar! Acil bir işimi halletmek için geldim ama yine buraya ayak bastığım anda huzurun dibine vurdum...
Hep söylerim zaten, arada bir yaşadığın ortamdan ve çevrenizdekilerden uzaklaşmak, gerekmedikçe kimseyle iletişime geçmemek insana inanılmaz iyi geliyor. Hele ki Londra’nın yeri benim için apayrı! Burası bana ayrı bir mutluluk veriyor, tüm stresimden arınıp normal hayatımın koşturmacası için yeniden güç depoluyorum...
Dünya üzerindeki en yakışıklı erkeklerden biri kabul edilen (gerçekten Allah onu çok boş bir zamanında yaratmış!) ünlü aktör Channing Tatum’un röportajını okuyordum az önce. Hani bayram gününde söylenmek istemezdim ama
ufak bir kıyaslamaya girince konuşmadan duramayacağımı fark ettim!
Kusursuzun ta kendisi olan ve milyonlarca kadının bayıldığı (misal ben!) Hollywood yıldızıyla yapılan röportaj şöyle başlıyor:
“Onun yapamayacağı herhangi bir şey var mı? Hayır! 35 yaşında olmasına rağmen kazandığı başarılarla, ancak uzun yıllarını sinemaya adamış aktörler yarışabilir. Tam bir işkolik ama onun önceliği artık ailesi... ‘Eşim ve çocuğum, benim kalbim ve ruhum’ diyor.” Channing Tatum ve karısına olan büyük aşkına
Radyo programcısı Emel Yalçın Instagram’da paylaştığı minicik bir köpek fotoğrafının altına şunları yazmıştı:
“Avşa’da bu köpekçik gibi bir sürü cins kedi ve köpek buraya terkedilmiş. Sokaklarda bir deri, bir kemik aç geziyorlar. Yüzlerinden mutsuzluk akıyor. Bakamayacaksanız niye alıyorsunuz bu hayvanları, sizde hiç mi vicdan yok!”
Vicdansızlar!
Ve altına yapılan onlarca yorumda insanlar ‘tüm yazlık yerlerde durumun aynı’ olduğunu sıralamışlar. Bu konuyu her yaz atlamadan yazıyorum çünkü gerçekten yürek kaldırmıyor o sokağa terk edilen hayvancıkların içler acısı halini ama maalesef vicdansız insanların sayısında hiçbir azalma yok!
Yaz başı çoluğuna çocuğuna karne hediyesi diye, kendine eğlence diye satın aldıkları kedi ve köpekleri, yaz sonu kışlık evlerine dönerken sokağa atıp gidenlere sesleniyorum! Yeryüzündeki hiçbir canlı bu hayata ne olarak, kim olarak geleceğini kendisi belirleyemiyor değil mi? Ya önce bakıp besleyip, sıcak bir yuvaya alıştırıp, aylar sonra sokağa attığınız zavallı hayvanlardan biri siz olsaydınız! Bir anda alıştığınız, güven ve huzur duyduğunuz yuvanızdan alınıp yapayalnız, aç ve susuz sokağa terk edilseydiniz ne hissederdiniz?
‘Benim Ol’ şarkısıyla hayatımıza giren, son yılların en etkili çıkışını bileğinin gücüyle yapan Edis’in yeni şarkısı ‘Olmamış mı?’yı epeydir heyecanla bekliyordum.
‘Benim Ol’ gibi Türkiye’yi tam anlamıyla sallayan, kıdemli popstarlarımıza kadar herkesin takdirini kazanan bir çıkıştan sonra gelecek ikinci şarkı haliyle büyük merak uyandırıyordu.
10 Temmuz’da klibiyle aynı anda piyasaya çıkacağını sosyal medyadan günlerdir
takip ettiğim için, dün sabah uyandığım anda bilgisayar başına koşup klibi açtım!
Edis’e ne kadar bayıldığımı ve birçok kişi gibi ‘Türkiye’nin yeni popstarı’ olarak
gördüğümü herkes biliyor ama bende yalan
yok dostlar, düşündüğümü söylemezsem
olmaz ve söylemek zorundayım ki
Müzik dünyası tıklım tıklım dolup taşıyor malum; müziğe gerçek aşkla bağlı, bu işe ömrünü adayan isimlerin yanında; sadece şöhret için ortalığa dökülen, şarkı söylemenin yanından geçemediği halde albüm çıkaran tonlarca tip de mevcut!
Bu ikinci gruptakiler şarkı hazırlarken teknolojinin nimetlerinden faydalanıyor ama bazısına o bile yetersiz kaldığı için, inanmayacaksınız ama şarkılarını kendileri değil, başka vokaller söylüyor! İşte böyle bir ortamda aradan sıyrılmayı hak eden yeni isimleri ayırmak gerektiğine inanıyorum.
Güçlü sesiyle Eda Resurreccion:
İşte tüm hayatını müziğe adayan bir isim; şarkı yapmaya çocukluk yıllarında başlayan Eda, konservatuar mezunu, Sezen Aksu’ya vokal yapmış, Kenan ve Ozan Doğulu başta olmak
üzere birçok önemli müzisyenle çalışmış.
Müzikle yoğrulduğu yılların ardından bütün söz ve müziklerin kendisine ait olduğu ‘Nihayet’ albümüyle karşımızda... Çıkış şarkısı ‘Oldu Canım Tabi’ dinleyene enerji veren tam bir yaz şarkısı, sözleri de hafif alaycı tavrıyla çok eğlenceli. Şu an yazarken bile dilimde şarkı...
Her şarkısı dinleyene ayrı bir keyif veriyor. Eda’nın aralarda yaptığı o billur sesini vurgulayan vokallere de bayıldım. ‘Nihayet’, A’dan Z’ye