Şalteri indirmek

3 Mayıs 2015

Bariyerler, bariyerleri yıkmaya çalışanlar, sökülen kaldırım taşları, sıkılan biber gazları, saldırı aletleri, tazyikli su, kavga, kargaşa... 1 Mayıs görüntüleri adeta arkasındaki ‘bayram’ kelimesini utandırmak istercesine şiddet, sıkıntı, karanlık ve kavga görüntüleriyle geçti gitti İstanbul’da.
Böyle mi olmalıydı? Başka türlü fotoğraflar kalamaz mıydı 2015 1 Mayıs’ından geriye? Herhalde kalabilirdi. Taksim yasağı olmasa bunca provokatör yine olurdu ancak belki vandallıklarına zemin olacak bu kadar basınç bulamazlardı. Ben Taksim yasağını ve bu yasak uğruna toplu taşımaların iptalini, İstanbul’un adeta durma noktasına gelmesini olası bir elektrik kaçağını önlemek için bütün bir binanın şalterlerini indirmeye benzetiyorum. Bütün hayatı bir gün boyunca durdurmayı adil bulmuyorum. Hem İstanbullular hem de her seferinde birkaç günlüğüne İstanbul’a gelip, Taksim civarına yerleşen turistler geliyor aklıma, onlar adına çok üzülüyorum.
Ak Parti Taksim ısrarını anlamayabilir ama belli ki 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenler esasen bunu Taksim’de yapmak istiyor. Ve Gezi olayları kimyamızı bozana kadar bunun yolunu açan da Ak Parti’nin ta kendisiydi. Keşke bu sene yeniden o cesaret

Yazının Devamı

Soykırımla yüzleşmek yeni Türkiye için elzemdir

26 Nisan 2015

Uzun yıllar koyu bir karanlıkta yaşadıktan sonra mumlarla aydınlığa ulaşmaya çalışırken bir anda keskin bir fara tutulmuş gibi dondu kaldı Türkiye. 15 gündür tam bir şizofreni hali yaşadık hep birlikte. 1915’in 100. yılı dolayısıyla meydana gelecek olası gelişmeler ya hesaplanmamış ya da yüz yüze gelindiğinde hesaplar bir anda şaştı. Yıllarca içinde yaşanan karanlık mağaralara bir girildi, bir çıkıldı. Ve dün Ali Bayramoğlu’nun da çok haklı bir şekilde sorduğu şu ikilem duraklarında kaldık: Öfke mi-saygı mı? Savunma mı- gerçek mi? Bir de ben ekleyeyim: Avunma mı-yüzleşme mi?
Avunmayı değil, yüzleşmeyi seçenler niyet okumayı bırakıp, 1915’te ne oldu sorusunu hakikati bulmak için sorarlar. Geçen sene 23 Nisan’da Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olarak yayınmladığı mesajda o arayışa açılan kapı vardı. Bu sene Başbakan Davutoğlu’nun Hrant Dink’i anma mesajında da öyle. Ancak Papa ile başlayan ‘soykırım’ yağmuru önce o kapıyı yeniden kapama refleksini getirdi.
Halbuki her açıklamaya reaksiyon göstermek, üstelik ağırlıklı olarak inkâr eden bir tutum içinde bunu yapmak, soykırımı tanıyan ülkelerden elçileri geri çekmek yerine soğukkanlılığımızı koruyarak 100. yıl ile yüzleşilemez miydi?

Yazının Devamı

Daha özgüvenli olunamaz mıydı?

19 Nisan 2015

Söze ortadan başlamak gerek: 1915 olaylarıyla ilgili hem Papa’nın soykırım çıkışı hem de Avrupa Parlamentosu’nun soykırım kararına karşı hükümetin tavrını son 10 yılda kat edilen mesafeye, hele hele geçtiğimiz yıl Başbakan Erdoğan’ın 23 Nisan’da yayımladığı taziye mesajına göre çelişkili buldum. Yakıştıramadım. Böyle yüksek perdeden bir karşı çıkış hatta toptan reddediş bana geride bıraktığımızı zannettiğim eski devlet tavrını hatırlattı.
Peki ama bunun sebebi ne? Neden Ak Parti iktidarı 1915’i tabusuz konuşmayı mümkün hale getirmişken, bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ilk kez Ermenilere taziye dileklerinde bulunmuşken, bu yıl yine Başbakan Davutoğlu, Hrant Dink’in ölüm yıldönümünde ortak acılardan bahseden bir mesaj yayımlamışken geçtiğimiz hafta bir anda devletin diline toptan bir reddediş hakim oldu?
Bu tavrı yanlış bulsam da neden takınıldığını cuma günü Başbakan Davutoğlu ile Haliç Kongre Merkezinde yaptığımız özel sohbette anladım. Bu sohbetin önemli detaylarını haberimde okuyacaksınız ancak Ermeni meselesiyle ilgili kısımda Başbakan’ın verdiği cevaplar şunu gösteriyor: Papa’nın ve AP’nin 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak tanımlaması bir dayatma olarak algılanmış.

Yazının Devamı

Çözüm süreci beyannameye eklenecek

19 Nisan 2015

Haliç Kongre Merkezi ’nde cuma günü Ak Parti yine büyük ve görkemli bir organizasyon düzenledi. Toplantıdan sonra Başbakan Davutoğlu bir grup köşe yazarı ile bir salonda buluştu. Sorular seçim maratonu ile başladı, güncel gelişmelerle devam etti. İşte sohbetin detayları:
‘MEYDAN OKUYORUM’
- (Çözüm süreci kavramının beyannamede geçmemesi üzerine) Benim yazdığım o 100 maddelik metni alırsanız, aslında çözüm sürecinin bütün ruhu orada var. Beyannamede son gece fasiküller giderken basım esnasında birkaç sayfa ve bir de içindekiler kısmı yok dikkat etmişseniz. Çünkü o gece bile çalıştık, oradan doğan bir eksiklik. Yine de aslında çözüm süreci de şeyin içinde var, anayasal düzen, siyasal düzen, reformlar, hepsi var. Ama ayrıca çözüm süreciyle ilgili bir bölüm vardı, o esnada bir şekilde düşmüş, o eklenecek içindekilerle birlikte.
Bir de arkada, şimdi zikrettiğim 100’e yakın ayrıca yeni proje var, onlar da tekrar baskıya verilecek. Bir seçim beyannamesinin kendisi var Ak Parti Beyannamesi olarak ve 350 sayfalık bir metin, orada her şey var ve kitap olarak çıktı. Ayrıca bu 100 sayfalık sözleşme onun özü mahiyetinde ve toplumun bütününü kuşatan bir metin olarak, o A’dan Z’ye benim

Yazının Devamı

Kılıçdaroğlu ve iktidar

12 Nisan 2015

Salı günü açıklanan milletvekili aday listeleri üzerinde epey konuşuldu. Ben Ak Parti’nin kucaklayıcı bir liste yaptığını, bir yandan MHP kökenli Vedat Bilgin ya da Hüseyin Yayman gibi değerli isimleri, diğer yandan sol kökenli Ozan Ceyhun ya da Muhsin Kızılkaya gibi isimleri, kendi içinden çıkan genç kuşak parlak kadroyu, birçok başörtülü kadını ‘biz’in altını dolduracak şekilde listelere koyduğunu düşünüyorum. Markar Esayan’ın Meclis’te olmasının ve MHP hariç diğer partilerin de Ak Parti’nin açtığı yoldan Ermeni aday göstermelerinin Türkiye’deki olumlu değişimi göstermek açısından çok olumlu olduğuna inanıyorum.
Tek eksik Aleviler
Ak Parti’nin listesinde ‘biz’ duygusunu eksik bırakan tek unsur Aleviler. Maalesef Alevi kimliğiyle öne çıkan isimler listelerde yok. Ve Alevi meselesi hâlâ Ak Parti’nin önünde en büyük sınav olarak duruyor.
Türkiyelileşme değil, Türk soluna açılma
HDP bence kadınların varlığı konusunda en iyi sınavı veren parti. Hem eşbaşkanlık mekanizması hem de kotalar sayesinde kadının en görünür ve güçlü olduğu parti. Listeler de bunu gösteriyor. Ancak kendi bölgesi dışında HDP ‘Türkiye partisi’ olma iddiasını esasen Türk soluna açılma politikası olarak

Yazının Devamı

Vurun liberal aydınlara!

29 Mart 2015

Bir zamanlar AK Parti’ye büyük destek verirken zamanla muhalif çizgiye geçen ve bugün ise adeta düşmanlık noktasına gelip nerdeyse darbe olmasını savunan malum isimlerin bu dönüşümünü onların liberal kimliklerine bağlamak AK Parti’yi destekleyen medya çevrelerinin çok hoşuna gidiyor. Sanki bu değişimin sebebi onların liberal olmaları gibi sunuluyor.
Bu aslında bilinç altında liberallere ve liberalizme karşı beslenen önyargıların bir dışa vurumu. Halbuki hiç kimse mesela Gülen cemaatine bağlı ya da bağımsız kimi muhafazakar kalemlerin dönüşümünü onların dindar kimliğine bağlamıyor. Aksine, cemaatin kalemleri ve cemaatin dışındaki bazı İslamcı ve muhafazakar kalemler azılı birer Erdoğan düşmanı haline geldikten sonra onların esasen muhafazakar olmadıkları tezi işleniyor. Halbuki konu liberallere gelince durum tam tersi. Onlar üzerinden liberalizme vurmak ve liberal kelimesini adeta bir küfür gibi kullanmak bir moda adeta.
Oysa zaten bu ülkede medyada yer bulan gerçek liberal demokrat aydınların sayısı çok çok az. Benim aklıma ilk gelen entelektüel kareas Atilla Yayla, Gülay Göktürk, Ali Bayramoğlu ve Etyen Mahçupyan. Bu, gerçek anlamda özgürlükçü, demokrat ve entelektüel

Yazının Devamı

Hoş geldin barış!

22 Mart 2015

Yağmura ve soğuğa inat ilk kez dün, yani 21 Mart 2015’te bu ülkeye gerçek anlamda bahar geldi. Diyarbakır’da dev bir kalabalığa okunan Öcalan’ın mektubu beklentileri boşa çıkarmadı, aksine! Net bir şekilde barış için kongre çağrısı, silahların döneminin kapandığının vurgusu, Eşme ruhu göndermesi ve birlikte kardeşçe yaşama sözleri çözüm sürecinin net bir şekilde nihai barışa evrildiğini gösterdi.
Lafı dolandırmak istemem: Çok mutluyum! Her şeyden önce çocuklarım için. Ailem için. Kendim için. Gelecek için. Türkiye’nin önünü çok açık bir şekilde görebildiğim için!
Çok uzun bir yoldan geldik bu günlere. Gazeteciliğe başladığım 2000’lerin başında Kürdistan coğrafyasında Nevruz lafını ağzına almaya dahi korkardı insanlar. Diyarbakır’a, Silopi’ye, Yüksekova’ya her gittiğimde Nevruz’da sokaklardan geçen tanklar anlatılırdı. Dersim’de 2004’te Songül Erol Abdil belediye başkanı seçildiğinde zırhlı araçların değil, çiçeklerin göründüğü Nevruz’lar yaşatacağız demişti... Sanki Kafdağı’nın ardına erişeceğiz der gibiydi...
Nereden nereye... Öcalan’ın isminin önüne sayın demek dahi yargı konusu olurken, Kürtçe konuşmak terör eylemi muamelesi görürken, çocuklara Kürtçe isim daha

Yazının Devamı

Öcalan çağrısını zaten yaptı

20 Mart 2015

Çanakkale Zaferi kutlamalarından dönerken sorularımızı yanıtlayan Başbakan Davutoğlu, Demirtaş’ın Çanakkale’ye yönelik sözlerine karşılık, “O zaman Demirtaş da İngiliz, Fransız sömürgeciliğinin kuklasıdır” dedi.

Çanakkale Zaferi bu yıl bir başka kutlanıyor. Hem 100. yıldönümü olduğundan, hem de zannediyorum yeni resmi söylemin bu savaşa hak ettiği önemi fazlasıyla vermek istemesinden. Kurtuluş Savaşı’na yol veren, Mustafa Kemal’i askeri bir deha olarak ortaya çıkaran, Rusya’da Bolşevikleri başa getiren dönüşümün önünü açan, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın psikolojik olarak İngiltere’den bağımsız olmalarını sağlayan savaştı Çanakkale.
Biz de Çarşamba günü Başbakan Davutoğlu ile birlikte 18 Mart anmaları için Çanakkale’deydik. Gün boyu süren törenlere katıldı Başbakan. Soğuğa ve rüzgâra rağmen programda en ufak bir değişiklik yapmadı. Akşam ise hep birlikte Çanakkale’yi anlatan ‘Son Mektup’ filmini izledik.
Başbakan Davutoğlu’na Çanakkale’den Ankara’ya dönerken sorular sorduk. O sorulara verdiği yanıtlar aşağıda. Çanakkale ve filmden izlenimler ise pazara...

‘Karşı taraftasın’

Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ Çanakkale ile ilgili bir açıklama yaptılar. Dediler

Yazının Devamı