Bu köşeyi takip edenler Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ve vaatleri hakkında ne düşündüğümü bilirler. Çipras’ın ucuz popülizm yaptığını, beyaz gömleği ve gençliğiyle imajdan ibaret olduğunu, vaatlerini gerçekleştirmesinin imkân dahilinde olmadığını ve borçların üzerine yatmayı adeta bir onur referandumuna dönüştürerek yüzde 61 destek almasına rağmen IMF ile masaya oturmasının tam bir kurnazlık olduğunu yazmıştım.
Çipras IMF ve AB ile referandumdan sonra masaya oturmasının bedelini partisinden 34 milletvekilinin açık muhalefeti ve partide güç kaybetmesiyle ödemişti. Önceki gün Yunan Başbakanı’nın istifa haberi geldi. Bu ilk bakışta bir yenilgi, bir vazgeçiş gibi görünüyor. Hakikaten öyle mi?
Ben Yunanistan’ı daha büyük bir felakete sürüklemek isteyen radikal sol çevrelerde büyük heyecan uyandıran bu istifanın Çipras’ın akıllı bir hamlesi olduğunu düşünüyorum. Bunu teyit etmek ve Yunanistan’ın genel havasını öğrenmek için tespitlerine güvendiğim dostum, a Haber ile İHA Atina Temsilcisi ve Elefteros Tipos gazetesi yazarı Manolis Kostidis’le konuştum. O da benimle aynı fikirde.
Çipras’tan akıllı hamle
Çipras’ın IMF ile masaya oturduktan sonra karşı karşıya kaldığı ve
Ak Parti-CHP görüşme- lerinden sonuç çıkmadı. MHP ile temastan da bir anlaşma doğması ihtimali çok düşük. Siyaset ara vermeyecek bu yaz. Türkiye yeniden seçime gidiyor. Ama ben siyasete bir hafta ara vereyim dedim. Bu hafta Ankara değil, Seferihisar ve Çeşme’ye uzandım...
Keşfedilmesi gereken bir yer
Seferihisar epey bir süredir kulağıma ‘yavaş şehir’ (citta slow) olarak çalınıyordu. Nihayet geçtiğimiz hafta ilk kez yolum düştü. Hem de bir iddialaşma sonucu. Dostumuz Manisa Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr Birol Kovancılar tam bir Çeşme hayranıdır. Eşi Özlem ise Seferihisarlı. Biri ha bire Çeşme’yi övüyor, diğeri Seferihisar’ı. En sonunda sizi Seferihisar’a götürelim, hangisi daha güzel kendiniz karar verin, dediler.
Seferihisar denince esasen kastedilen bu ilçenin deniz kıyısı olan Sığacık’ın marinası ve kale içi. Bozulmamış tarihi bir dokusu var, tatlı pansiyonları var, doğası var, kumsalı var ve benim için en önemlisi de nefis bir pazarı var...
Çeşme’ye bir saat mesafede ama onun popülarite olarak epey gerisinde bir yer Sığacık. Varır varmaz sevimli bir meydan ve kalenin önünde küçük balıkçılar dikkatimi çekti. Birol ve Özlem bizi asmaların süslediği bir
Bir haftadır en çok konuşulan parti MHP. Hem Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin ‘Boğaz’da oturup, viski ve rakın içen ve HDP’ye oy veren şerefsizler’ açıklaması hem de Bahçeli’nin basın danışmanı Metin Özkan’ın bir televizyon programında çantasına eğilerek ‘3000 kişilik şerefsiz listesi var’ demesi bir anda ‘MHP fişleme mi yapıyor’ tartışmasını başlattı. Ancak en temel soru sorulmadı. ‘Çantanın içinde ne vardı? Metin Özkan neden çantasına eğilmişti?
Özkan’ı aradım ve sordum.
- O çantanın içinde ne vardı?
Programa terör konuşmak için gidiyordum. O nedenle terörle ilgili dokümanlar hazırlamıştım. Bu dokümanlar vardı.
- Neydi onlar?
Erdoğan başbakanken ‘3000 terörist var’ gibi bir laf etmişti. 3000 aklımda oradan kalmış. Programa gitmeden google’ı taradım, TSK’nın ‘1500 kişilik terörist var’ gibi bir açıklamasına rastladım, onun çıktısını aldım, çantamda o kâğıt vardı.
- Bir liste yok muydu yani?
Bir hafta önce Suruç’ta yaşanan korkunç katliamı konuşurken onun üzerine art arda yeni katliamlar eklendi. Ne oldu da PKK bir anda ortalığı ateşe verdi? Üstelik çatışmada değil, en hain, en sinsi, en kalleş yöntemlerle neden polisleri , askerleri uykularında, trafik ışığında, vatandaşa yardımcı olurken, babasıyla telefonda konuşurken öldürmeye başladı? Bu, hiç kimsenin arkasında duramayacağı vahşeti ne hesapla yapıyor olabilir?
Başta Diyarbakır olmak üzere bölgeden ve İstanbul-Ankara’dan bu meselenin içinde yaşayan ya da hayatını bu soruna vakfetmiş ve aklını duygularına kaptırmamış birçok kişiyle konuştum. Bunların içinde Öcalan’ı tanıyan akil isimler ve HDP’liler de vardı. Yapılan açıklamalara baktım ve biraz geriye giderek 7 Haziran öncesi ve sonrasını bir karede birleştirdim. Vardığım sonuç şudur:
İntihar saldırısı
PKK’nın bir anda topyekun saldırıya geçmesi varlığını devam ettirebilmek için bir hamle. Çözüm sürecinin başarıya ulaşması ve bu yolda silahsızlanma kongresinin toplanması Kandil’in işlevinin bitmesi demek. Halbuki bitmek değil, var olmak istiyor ve bunun savaşmaktan, silahların üzerinde oturmaktan geçtiğini biliyor. Kandil’in varlığını
Onca mesafe kat etmişken çukurun dibini gördük yine. Ortadoğu burası. Kafamıza kazıyorlar! Ne olduysa oldu ve karşımızda tüm dehşetiyle IŞİD’i bulduk. Bu örgütün ne karanlık, ne vahşi ve ne kana susamış olduğunu biliyoruz da PKK her seferinde daha çok şaşırtıyor beni! Elbette onun şiddet severliği malum, ancak uzun süredir çözüm sürecini yürütmüş, tünelin ucunda ışığı görmüşken böyle bir kalleşlik nasıl olabilir? Böyle bir fırsatçılık, düşmanlık nasıl yapılabilir?
Kelimelerin zorlandığı bir yerdeyiz. Bu çukurdan birbirimizi yiyerek değil, birbirimize tutunarak çıkabiliriz...
Galiba birileri çok korkuyor
Yunanistan Başbakanı Çipras ve Partisi Syriza ucuz bir populizm ile borçlarının üzerine yatmak için referanduma gitti. Yıllardır hesapsızca alınan ve geri ödenmesi gittikçe zorlaşan borçları sildirmek uğruna çabaları karşılık görmeyince bunu bir bağımsızlık meselesi gibi göstermeye çalıştılar. Ezbere sloganlarla etkili de oldular. Borçların üzerine yatma oylamasına bir ‘demokrasi ve onur seçimi’ havası verildi ve sandıktan yüzde 61 oranında Çipras’ın istediği sonuç çıktı. Ancak şimdi anlaşılıyor: bu referandum kurnaz bir tiyatro. Yunanistan zaman kazanmak için oyun oynuyor.
Zira referandumun hemen ardından yeni bir paket sundu Çipras AB’ye. Bu paket, referandumu AB’den zaman kazanıp, halkın gözünde de imaj tazelemek için yaptığını gösteriyor. Pakete göre Yunanistan’a 53,5 milyar Euro’luk ek kurtarma paketi verilecek. Bunun karşılığında ise Yunanlar referandumda neye ‘hayır’ dedilerse onu yerine getirme sözü veriyorlar.
‘Hayır’ denen kemer sıkma paketinde KDV’nin yüzde 13’ten yüzde 23’e çıkması vardı. Yeni pakette KDV yüzde 23’te sabitleniyor.‘
‘Hayır’ denen kemer sıkma paketinde adalara vergi avantajının kaldırılması vardı. Yeni pakette adalardaki KDV oranında yüzde 30 tenzilat
Yunanistan bugün referan-duma gidiyor. Eğer yeteneksiz ve akılsız Yunan Başbakanı Çipras’ın istediği gibi ‘hayır’ çıkarsa ülke daha da batacak ve komşumuz Yunanlılar sefaletle boğuşacak. Sosyalist Çipras, tam da ideolojisine uygun bir şekilde kendi halkını fakirlikte eşitlik noktasına getirmek istiyor sanırım. Sosyalist zihniyet 100 yıldır dünyanın neresinde iktidara geldiyse hep aynı kötü sonuç oldu. Devletçi kafa ülkeleri hep daha da yoksullaştırdı.
Yunanistan bu haldeyken merak ediyorum: Acaba köhnemiş Çipras zihniyetine daha birkaç ay önce övgüler düzen gazeteciler ve akademisyenler şimdi utanıyorlar mı? Çipras’ı yere göğe koyamayan yüzlerce yazı çıktı. Bu yazıların sahiplerinden bir özür ya da yüz kızarıklığı gelecek mi? Yoksa Türkiye’de her şey olunur ama rezil olunmaz kuralı hâlâ geçerli olduğundan hepsi suspus mu oldu? Ya AK Parti medyasında yazan ve Erdoğan’la eş tutarak Çipras’a övgüler düzen akılsız yandaş kalemlere ne demeli? Türkiye’yi 2003’te Başbakan olduğunda kişi başına 3 bin dolardan alıp liberal ekonomik politikalarla 10 sene içinde 11 bin dolar seviyesine getiren Erdoğan’ı sosyalist Çipras’la aynı çizgiye koyarak övdüğünü zannedenleri bizim 2 yaşındaki
Geçen yılın ortalarında IŞİD’in zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan Ezidiler yaşadıkları büyük dramdan canlarını zor kurtarıp buraya geldikten sonra kamplarda yaşam mücadelesi veriyorlardı. Evet, hiçbir şey kolay değildi onlar için. Geçen eylül ayında bir vesileyle Diyarbakır’a gittiğimde Ezidilerin kamplarını ziyaret etmiş, hikâyelerini dinlemiştim. Hükümetin Suriye’den gelen Araplara destek olurken onlara kimsenin sahip çıkmadığını düşünüyorlardı. Birçoğu Diyarbakır Belediyesi’nin Fidanlık Kampı’nda kalıyorlardı. ‘AFAD bizi bir kampa götürdü ama orada Araplar vardı, biz onlarla kalamayız’ deyip geri döndüklerini anlatmışlardı.
Aynı akşam Bakan Mehdi Eker’i görmüş ve ona anlatmıştım dinlediklerimi. ‘Neden Ezidileri ziyaret etmiyorsunuz?’ diye sormuştum. Bana Ezidilerin ısrarla HDP’nin kamplarında kalmak istediğini, belediyenin de onlar üzerinden siyaset yaptığı yönünde bilgi geldiğini söylemişti. Hikâyeyi dinleyince ertesi sabah Ezidileri ziyarete gitti bakan. Hükümetten ilk temastı bu. Onlarla kucaklaştı, onları teskin etti. Onların da bizim kardeşimiz olduğunu hatırlattı.
Peki, ben bunları neden yeniden yazıyorum? Çünkü Diyarbakır’dan gelen haberler Ezidilerin kampları terk edip