Nagehan Alçı

Nagehan Alçı

nagehan.alci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çanakkale Zaferi kutlamalarından dönerken sorularımızı yanıtlayan Başbakan Davutoğlu, Demirtaş’ın Çanakkale’ye yönelik sözlerine karşılık, “O zaman Demirtaş da İngiliz, Fransız sömürgeciliğinin kuklasıdır” dedi.

Öcalan çağrısını zaten yaptı
Çanakkale Zaferi bu yıl bir başka kutlanıyor. Hem 100. yıldönümü olduğundan, hem de zannediyorum yeni resmi söylemin bu savaşa hak ettiği önemi fazlasıyla vermek istemesinden. Kurtuluş Savaşı’na yol veren, Mustafa Kemal’i askeri bir deha olarak ortaya çıkaran, Rusya’da Bolşevikleri başa getiren dönüşümün önünü açan, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın psikolojik olarak İngiltere’den bağımsız olmalarını sağlayan savaştı Çanakkale.
Biz de Çarşamba günü Başbakan Davutoğlu ile birlikte 18 Mart anmaları için Çanakkale’deydik. Gün boyu süren törenlere katıldı Başbakan. Soğuğa ve rüzgâra rağmen programda en ufak bir değişiklik yapmadı. Akşam ise hep birlikte Çanakkale’yi anlatan ‘Son Mektup’ filmini izledik.
Başbakan Davutoğlu’na Çanakkale’den Ankara’ya dönerken sorular sorduk. O sorulara verdiği yanıtlar aşağıda. Çanakkale ve filmden izlenimler ise pazara...

Haberin Devamı

‘Karşı taraftasın’

Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ Çanakkale ile ilgili bir açıklama yaptılar. Dediler ki ‘Dönemin Osmanlı Hükümeti 1. Dünya Savaşı’nda kaderini Alman emperyalizminin kaderine bağlayarak büyük bir felakete yol açtı ve insan kıyımında kendine düşen rolü oynadı. Bir yandan İngiliz ve Fransız işgal girişimine imparatorluğun bütün topraklarından getirilen her dinden ve dilden vatandaşların oluşturduğu savunma siperleriyle karşı koyarken, diğer yandan Rus çarlığına yönelik Alman hamlelerinin kuklası olmaktan sakınmadı.’ Nasıl değerlendiriyorsunuz bu açıklamayı?
O zaman Demirtaş da İngiliz, Fransız sömürgeciliğinin kuklasıdır. Yani yüzyıl sonra bu kadar şehidin üzerine, bu kadar zorlu bir mücadelenin üzerine bu yorum yapılıyorsa demek ki Osmanlı devletinin karşısında olan safta duruyor. O zaman Selahattin Demirtaş da İngiliz ve Fransız emperyalizminin kuklasıdır, sömürgesidir. Bu kadar net. Bu Çanakkale’nin savunması değildir, hatta İstanbul’un savunması da değildir. Bu kadim bütün kültürlerin, medeniyetlerin sömürgeciliğe karşı savunmasıydı. O savaşı yönetenleri, siyasi karar alanları bir şekilde eleştirebilirsiniz. Ama bir devleti, bütün bir devletin temsil ettiği o yapıyı ve beş yüz yıllık geleneğin sonunda Almanya’nın kuklası gibi anlarsanız bu cehalettir. O zaman sen de karşı taraftasın. Dolayısıyla bunu ben ciddiye almam. Selahattin Demirtaş son zamanlarda böyle çıkışlarla ben varım demek istiyor. E ben varım diyecekse, bunu samimi bir şekilde yapacaksa yüzleştiği tarihi önce bir bilsin.

Son dönemde Türkiye’de resmi söylemin Çanakkale’ye yaklaşımıyla ilgili bir değişim var sanki. Gerekli önem verilmiyordu öncesinde. Artık yerli yerine konuyor Çanakkale. Siz öncelikle filmi nasıl buldunuz? İkincisi filmle ilgili eleştiri yapılıyor Mustafa Kemal neredeyse hiç yok diye. Bu yoruma ne dersiniz? Ve genel olarak törenlerle ilgili İlker Başbuğ’un da bir çıkışı vardı “Atatürk hiçbir yerde yok’’ diye. Ne dersiniz?
Bence iyi bir filmdi. Bir kere zor bir şeyi yapıyor. Çanakkale’yi anlatmak için bir pilot üzerinden gidiyor. Niye Mustafa Kemal yok diyebilir misin sen, bu doğru bir şey değil. Orada üstelik geçiyor Mustafa Kemal. Mustafa Kemal’in verdiği mücadele var. 2. Dünya Savaşı’nda niye her yerde Roosevelt ya da Churchill yok diye soruyor muyuz? Bununla beraber bir filmde ne kadar rol verilip verilmediği değildir, Atatürk’ün savaştaki rolünü belirleyen. Mustafa Kemal’in “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” ifadesidir Çanakkale’de oynadığı rolü gösteren.

Sizin bugünkü konuşmalarınızda ona zaten hep vurgu vardı.
Evet, dikkat ederseniz o dönemin padişahının adı da geçmiyor. O dönemin Erkân-ı Harbiye reisi olan Enver Paşa’nın da adı geçmiyor. Çünkü nihayetinde burada mikro hayatlar üzerinden bir savaş anlatılıyor. Dolayısıyla bunu çok abartmamak gerektiğini düşünüyorum.
Kılıçdaroğlu’nun açıklaması var, hani neden Mustafa Kemal yok diye hutbede. Bunu eleştirebilirsiniz ama Kılıçdaroğlu’nun ifadesi şu. Bakınız edepsizliğin ölçüsü nereye varıyor. Dünkü grup toplantısında Diyanet İşleri Başkanlığımıza hitaben söylüyor bunu. ‘Siz nasıl bu kadar nankör olabilirsiniz? Din adamısınız siz. Herkese sevgiyle yaklaşmak zorundasınız, şehitlerimize gazilerimize saygı duymak zorundasınız.’ Şimdi Allah aşkına, dünyanın neresinde bir din adamına “nankör’’ ifadesiyle yaklaşılıyor? Yani Yunanistan’da başpiskopos için nankör diyebilir mi birisi? Derse halk önüne nasıl çıkabilir? Ya da Papa hakkında bir yerde zikredebilir misiniz? Rus patriği hakkında zikredebilir misiniz? Eleştirinin de bir adabı var. Ayrıca da şey diyor tabii hutbeyle duayı karıştırıyor bir yerde, Diyanet Vakfı’yla Diyanet İşleri Başkanlığı’nı karıştırıyor. Burada tam seçim öncesi Kılıçdaroğlu anlaşılan kaybettiğini düşündüğü laik oyları tekrar tahrik etmek istiyor kendince, ulusalcı oyları. Ama Diyanet İşleri Başkanı’na saldırarak bunu yapmak çok ayıp.

Önümüz Nevruz. Nasıl bir Nevruz bekliyorsunuz? Abdullah Öcalan’ın mesajıyla ilgili bir beklenti var. Ne tahmin ediyorsunuz?
Bir kere 2013 Nevruz’undaki o olumlu atmosferle gidilmesini, onun bir adım öteye götürülmesini bekliyorum. 2013 Nevruz’unda silahlı unsurların bırakılması yoktu, silahların Türkiye’yi terk etmesi vardı. İki yıllık bir kayıptır. Bizi hükümet olarak bazen Demirtaş eleştiriyor ama ne gerekiyorsa yaptık. Yasal çerçeve konuşuldu, yasal çerçeve çizdik 2014 Haziran’ında. Bu anlamda biz gerekli adımları attık. Ama 2013 Nevruz’undan sonra esas itibarıyla 2013’ün Mayıs’ında silahlı unsurlar geri çekilmeye başladığında Gezi olayları oldu. Bu olaylar olunca bazılarının kafasında ya bu hükümet devam edecek mi diye kaygı oluştu. Tam tekrar Barzani’yi Diyarbakır’a çağırdık, demokratikleşme adımları falan atıldı, tekrar baktık 17-25 Aralık olaylarıyla bir yavaşlama oldu. Sonradan 30 Mart’ta nihayet biz siyasi partiler BDP ile bir rekabet yaşandı sonra cumhurbaşkanlığı seçiminde. Bütün bunların üzerine 6-7 Ekim olaylarıyla.. Dikkat ederseniz, 6-7 Ekim olaylarını biz çözüm sürecini aksatmadan, çözüm sürecine zarar vermeden ama kamu düzenini sağlayacak şekilde aştık. Ve en zor addedilen dönemlerde iç güvenlik yasasıyla ilgili görüşmeler yapılırken son yapılan açıklama, silahları bırakma açıklaması da önemli bir adımdır.

Şu tarihte kesin bırakılıyor gibi bir çağrı bekliyor musunuz?
Şimdi şu son açıklama zaten bunun ipuçlarıdır. Bu çağrı orada yapılıyor zaten. Silahları bırakma çağrısı açıkça orada var, kongreye çağırıyor.
‘İçi boşaltılmamalı’

Kandil bir açıklama yaptı böyle bir çağrı gelmeyecek diye. Cemil Bayık da kongrenin sönük geçmesi için uğraşıyormuş onunla ilgili bir bilginiz var mı?
Çağrı yapıldı bile. Son açıklamada. Kimse bu açıklamanın içini boşaltmaya kalkmamalı. Kimse şahsi hesapları, siyasi hesapları sebebiyle o açıklamanın muhtevasına, açıklamanın temel özüne zarar verecek bir yaklaşım içinde olmamalı. Bu açıklamanın içeriği bellidir, silahsızlanmadır. Bunun yöntemi bellidir bir kongre toplanacaktır. Silahsızlanma çağrısı zaten yapılmıştır. Açık ve nettir. Dolayısıyla bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

Haberin Devamı

‘Yalanladılar’

Kerry’nin Suriye rejimiyle müzakere edilmesi gerektiği yönündeki sözleri konusunda ne diyorsunuz?

Kerry’nin sözcüsü düzeltti sonra, böyle bir şey söylemedik dedi. Dolayısıyla yalanladılar, şimdi onların söylediği şeyler üzerine bir şey söylemem ama genel olarak şunu söyleyebilirim; kimyasal silah kullanmış biriyle bir düzen ve adalet ihtisas edilebileceğini düşünmek geçmişte Saddam’la hatta Hitler’le bunun yapılabileceğini düşünmek kadar zihniyetsiz bir tutumdur.

Haberin Devamı

Dizilere, filmlere iyi örnek ödülü

Kadına karşı şiddet, kadın istihdamı gibi konulardaki hassasiyetinizi biliyoruz. Doğum izniyle ilgili yeni düzenlemeler vardı. Ancak bunlar işvereni ürkütebilir deniyor. Nedir oradaki gelişmeler?
Bu düzenleme kesinlikle patronlara yük getirmiyor. Kadın annelik izni bitti dedi ki ben yarı zamanlı çalışmak istiyorum, dört saat çalışıyor tam ücret alıyor. Bunu işveren ödemiyor, biz ödüyoruz, devlet ödüyor. Biz diyoruz ki özel istihdam büroları kurulsun çalışan annelerin boş olduğu dönemde geçici olarak istihdam yapabilsin işveren böylece bir kayba uğramasın. Çalışan kadın ile anne olmak arasındaki o gerilimi çözmek lazım. Bunun dengesini biz ancak modernite ile gelenek arasında bir denge kurarak bulabiliriz. Dolayısıyla ne gerekiyorsa yapacağız.
Kadına yönelik şiddet konusunda ise şiddet önleme ve izleme merkezi var. Şimdi 14 ilde var onu 81 ile yayacağız. Denetimli serbestlikte yeni şeyler getireceğiz çift taraflı olarak da uyarıcı yani, kadını da şu anda tehlikeli bir yere yaklaşıyorsunuz diye uyaracak yeni bir sistem getiriyoruz. İyi örnek ödülleri vereceğiz. Kadına yönelik şiddet konusunda güzel bir örnek varsa bir dizide, bir filmde, bir uygulamada onlara ödül vereceğiz. Bir de rehabilitasyona değinmek istiyorum.
Şiddet uygulayanlara. Onların da çıkar mesela 6884 sayılı yasa 2010’da çıktı bunun raporları, bana da gelecek, onun sonuçlarına bakacağız, orada gördüğümüz şey kadına yönelik şiddet uygulayanların çoğu alkol ve uyuşturucu bağımlısı. Dolayısıyla psikolojik tedavi gören veya psikolojik tedaviye ihtiyaç hisseden erkekler. Onları rehabilitasyona ve psikolojik tedaviye alacağız, en kapsamlı şekilde mücadele edeceğiz.