Evi yoktu ama "sığınma evi" olarak gördüğü Fatih Terim Stadı'nda, hiç yenilmemişti Beşiktaş... Kasımpaşa'ya bile mağlup olmadı orada... Ama Akhisar ile oynamamıştı daha! Burada da yenildi rahatladı!
Futbolda oynayana değil, gol atana puan verildiği gerçeği bir kez daha görüldü. 25 şut da çeksen, o yuvarlağı üç direğin içerisinden geçiremedikçe işin bitik...
Hele karşında bu kadar maharetli ayaklar varsa! Üç şut çektiler ikisi gol oldu, biri direkten döndü.
Hayır, bunu Akhisar Belediyespor'u küçümseme adına söylemiyorum; futbolun ne kadar ilginç oyun olduğunu göstermek dileğim... Yoksa kaleci Lukac'ın çabasını, Douglao'nun cansiperane duruşunu, hele hele Merter'i nasıl pas geçeriz. Ahmet Cebe'nin sağ kanadı tıkayıp, bir de asiste imza atmasını nasıl unuturuz. Sami'nin elini kolunu sallaya sallaya gidip golünü yazmasını yazmazsak ayıp olmaz mı?
Bunları söylerken, Tolga kalitesindeki bir kalecinin topu içeri almasını, Rhodolfo'nun bu kadar kolay çalım yemesini, haftalardır "en iyisi" diye övdüğümüz Atiba'nın etkisizliğini, Gomez'in ve Quaresma'nın beceriksizliğini, hele hele çok şey beklenen Sosa'nın çaresizliği yazmazsak da ayıp olmaz mı?
Küçük bir anekdot da kaptan
Kalede Ertuğrul, önünde Şener, Kadlec, Ozan Tufan, Volkan Şen, Markoviç ve Fernandao... Mersin İdman Yurdu, Fenerbahçe'nin kulübedeki bu isimlerini kadrosuna görebilse, 7 kişiyle bile sahaya çıkmaya razı olurdu herhalde!
İşte böylesine zengin bir kadroya sahip Fenerbahçe... Kaybettiğinde, "O niye oynamadı, bu niye sahadaydı?" diyenler, kazanıldığında ise kadro kalitesine bakıyor.
Kuzguna yavrusu şahin görünürmüş... Pereira'ya göre de bu takım Türkiye liginin en iyisi, iyi mi!
Fenerbahçe kötü mü? Değil... Pozisyon buluyor mu? Buluyor. Atıyor mu? Atamıyor! Olsun... İlk yarı boyunca 10 şut atmak, bunların 6'sıyla kaleyi bulmak ve bir golde kalmak da beceri!
Şakası bir yana, ligin rakiplerine en çok pozisyon veren takımı bu, Mersin İdman Yurdu... Transfer yapamadan, eldekilere para bulamadan karşısına çıkan bir ekiple oynadı Fenerbahçe... Öyleyse daha çok iste!
* * *
Mersin İdman Yurdu için devreyi bir gol yiyerek kapamak başarı(!) görülmüş olacak ki, ikinci yarıyı da böyle götürürüz zannettiler... Ama Fenerbahçeliler, pabucun pahalı olduğunu anlayıp on dakikada işi bitirdi. Diego'nun "Al da at" pasına Nani ayak koydu, ardından gecenin adamı Mehmet Topal, Van Persie'yi
Osmanlıspor ile Fenerbahçe arasındaki kadro kalitesi, fersah fersah farklı... Ancak, maçlar oynanmadan kazanılmıyor. Her "kaliteli" iyi olamıyor. Büyüklere saygı kalmayınca, işler de zora giriyor!
Evet, Fenerbahçe ilk 10 dakikada kabaran hindi gibi Osmanlıspor'un gözünü boyamıştı. Evet, bu sezon zar zor forma bulan Alper, iştahlıydı. Ama kalan yarım saat, ilk yarılık dilimin Fenerbahçe açısından kaybıydı.
Fernandao'nun girişi sonrasında bir "kafa" buldu ki, o kadar... Üstelik rakibine verdiklerini bir bilseniz. Umar biraz "kafa"yı çalıştırsa, Fenerbahçe "ah"larla, "vah"larla soyunma odasına gidebilirdi.
Markoviç'in zamansız sakatlığı Fenerbahçe açısından şanssızlık mı yoksa Fernandao'ya bir fırsat mı oldu 16 dakikalık süreçte pek belli olmadı. Ama Brezilyalı golcünün takıma hareket kazandırdığı bir gerçek...
Fenerbahçe'de dikkate değer yan, savunmanın zaman zaman hazırlıksız yakalanması oldu. Ba'nın yokluğunda Alves'in varlığıyla yokluğu belli değildi!
Osmanlıspor'da ise kaleci Moraes, 45 dakikalık süreçte güvenli, Uğur Demirok savunmasında emniyetliydi. Hakan Aslantaş erken kart görmesine rağmen mücadele gücünü elden bırakmadı.
Anlaşılan o ki, Fenerbahçe istatistikleri yalancı çıkarmak
Osmanlıspor ile Fenerbahçe arasındaki kadro kalitesi, fersah fersah farklı... Ancak, maçlar oynanmadan kazanılmıyor. Her "kaliteli" iyi olamıyor. Büyüklere saygı kalmayınca, işler daha da zora giriyor!
Evet, Fenerbahçe ilk 10 dakikada kabaran hindi gibi Osmanlıspor'un gözünü boyamıştı. Evet, bu sezon zar zor forma bulan Alper, iştahlıydı. Ama kalan yarım saat, ilk yarılık dilimin Fenerbahçe açısından kaybıydı.
Fernandao'nun girişi sonrasında bir "kafa" buldu ki, o kadar... Üstelik Fenerbahçe'nin rakibine verdiği pozisyonları bir bilseniz. Umar biraz "kafa"yı çalıştırsa, Fenerbahçe "ah"larla, "vah"larla soyunma odasına gidebilirdi.
Markoviç'in zamansız sakatlığı Fenerbahçe açısından şanssızlık mı yoksa Fernandao'ya bir fırsat mı oldu 16 dakikalık süreçte pek belli olmadı. Ama Brezilyalı golcünün takıma hareket kazandırdığı bir gerçek...
Fenerbahçe'de dikkate değer diğer durum, savunmanın zaman zaman hazırlıksız yakalanması oldu. Ba'nın yokluğunda Alves'in varlığıyla yokluğu da belli değildi!
Osmanlıspor'da ise kaleci Moraes, 45 dakikalık süreçte güvenli, Uğur Demirok savunmasında emniyetliydi. Hakan Aslantaş erken kart görmesine rağmen mücadele gücünü elden bırakmadı.
* * *
Fenerbahçe açıs
Çaykur Rizespor gibi futbol oynamak isteyen, oynayan ve de oynatan bir takım karşısında işiniz hem zor hem de kolay...
Zor; çünkü Kweuke gibi bir tankı, Deniz ve Ahmet İlhan gibi iki bazukası ve defansında da Viera ve Obaobona gibi iki sağlam savunması var. Kaleci Itandje ha keza...
Kolay; açık futbolun karşılığı da açığa düşmek... En tehlikeli durum... Beşiktaş da rakibinden aşağı kalmayacak, üstelik daha klas isimlere sahip... Rahatlıkla açığa düşürebilecek ayaklara hem sahada hem de kulübesinde... Sol bekte Tosiç ile İsmail arasındaki tercihi bir kenara bırakın, sahadaki 10 ismi tartışamazsınız bile...
Aslında maç başlarken de "Tosiç mi, İsmail mi?" sorusuna yarı yarıya bir sonuç çıkardı ki normaldi. Ancak ilk 15-20 dakikalık bölümde Ahmet İlhan'ı milli yapmak için çok uğraştılar! İsmail burada notunu düşürdü.
İki takım da pozisyon açısından fena değildi. Ancak aman aman tehlike diyebileceğimiz, Deniz'in direkten dönen şutu ile kalecinin çıkardığı Sosa'nın füzesi vardı.
Çaykur Rizespor'un orta sahayı çabuk geçebilmesi, Beşiktaş'ın ancak ilk çeyrek sonunda uyanmasıyla bitti. Ersan Gülüm ile Rhodolfo açıkçası Kweuke ile pek baş edemedi!
İlk 45'lik sürede Mario
Eğer elinde Mario Gomez gibi bir oyuncun varsa, ilk hedefin topu onla buluşturmak olmalı... Beşiktaş bunu Sporting karşısında beceremedi ama Eskişehirspor maçında bu şekilde golünü buldu. Hem de maçın krize doğru gittiği dakikalarda...
Beşiktaş'ı son dönemde neden daha fazla takdir ediyor, daha çok seviyoruz? Takım oyununu en iyi beceren, belki becermek isteyen bir takım olduğu için... İşte bu ekip, ne zaman bireysellik elbisesini giyiyor, bu elbise iki beden bol geliyor. Hatırlayın yine Sporting maçını... Oğuzhan, Cenk ve diğer Beşiktaşlılar şahsiyet mücadelesi vermek yerine, topu Quaresma'ya aktarsa bugün Avrupa'da da keyif çatacaktı.
Tıpkı Eskişehirspor karşısında olduğu gibi, tıpkı yine Gökhan ile kanat değişikliği yaptığı sırada... Şu bir gerçek ki, Q17 senin takımındaysa ondan maksimum faydalanacaksın. Tıpkı bu maçta olduğu gibi... Ama ilk 45'te bunu bir kere becerebildiler ayrı mesele...
Kısacası Mario Gomez ligdeki son dokuz şutunun beşini, son üç şutunun hepsini gol yapmışsa, bu tesadüf değildir. Gomez'in ne kadar gol becerisi olduğunun bir işaretidir.
Eskişehirspor ise puan cetvelindeki konumuna rağmen, Beşiktaş karşısında hiç de ezilmedi. Birol Parlak,
Fenerbahçe'ye bir halley olmuş! Belki çok çok üstün değil ama çok çok farklı...
Üstelik Van Persie, Kjaer, Alper Potuk yedek... Üstelik Mehmet Topal, hafta içindeki kurşunlamanın etkisiyle moralsiz... Fenerbahçe'nin yedek kulübesi, Eskişehirspor'un toplam takımına bedel neredeyse! Ama Es-Es'in, 45 dakika boyunca ıkınıp sıkınması, 45 +'nın sonrasında pek kıymeti harbiyesi kalmadı.
Önce Sow rakibin gardını düşürürken, Fernandao da, "Öyle olmaz, böyle olur" diyerek göstere göstere skoru ikiledi. Attığı bu gol bile Emenike'nin kulağını çınlatmaya yetti! Bu takımın en büyük transferinin Emenike'yi göndermek olduğu bir kez daha görüldü. Atsan atılmaz, satsan satılmazdı. Takımda olduğunda oynatsan da oynatmasan da Fenerbahçe'ye yazıktı! Tıpkı bir zamanlar Tuncay'ın durumu gibi!
Diego sezona fırtına gibi girerken, sistem değişikliği de olsa, Fenerbahçe kadrosu hallaç pamuğu gibi de dağıtılsa, bu ekibin bir parçası olacağını gösterdi. Attığı asisti bir kenara koyun, yaptıkları yeterdi.
60'lı dakikalarda Fenerbahçelilerin gözü bir ara Selçuk Şahin'i aradı! Neyse ki bu kez oyuna giren Van Persie idi. İlk lig maçına Nani'yi izlemeye gelenler, biraz hayal kırıklığı yaşadı ama
(BEŞİKTAŞ-GENÇLERBİRLİĞİ MAÇI YORUMU)
"Şampiyon belli, küme düşen belli bu neyin maçı" diye düşünenler olabilir. Ama bu işin bir de parası ve havası var. "Şu kadar puan aldım" diyerek hava basacaksın, son maçında galip gelerek de parsayı toplayacaksın. Bir galibiyet 1.1 milyon lira... Fena mı? İlhan Cavcav'ın içi gider! Beşiktaş'ın da birçok derdine devam olur.
Üstelik bu tür maçların bir faydası da, yedek futbolculara ve hocalaradır. Oyuncu, Oyuncu, "Ben buyum" diyebilmek için yırtınması, takımda kalabilmesi için çırpınması gerekir. Teknik adamlar da, "Oynatmıyorsam bir sebebi var" sözünü söyleyebilmek için, "Buyru beklediğiniz isimler" diyerek sahaya sürebilir.
Tam da Bilic'in yaptığı ve yapmadgibi... Cenk Tosun, Oğuzhan, Opare, Kerim, Necip gibi yedekler 11'de... Ama Olcay Şahan gibi bir sol açık da sağ bekte... Bir de Pektemek kalede olsaydı, tam olacaktı! İşin esprisi bir yana, ligde artık son maçına çıkan Bilic, aynı, iddialıymış gibi bir motivasyonla yine takımına taktik verdi, hakemlerle sohbet etti.
Son dönemde, "Cenk Tosun nerede?" diye soran Beşiktaşlılar, sonunda golcüsünü buldu. Ona ayak uyduranlar da Oğuzhan ile Tolgay oldu. Ama ilk yarıda iyilerin başında