Atatürk Olimpiyat Stadı'ndaki 70 binlik koronun ardından gel de Osmanlı Stadı'nda oyna!
O mükemmel mücadelenin ardından böyle bir maça çıkmak... Lig de hedeflerin arasındaysa tabii ki iki maç arasında fark olamaz, olmamalı... Zaten Eskişehirspor karşısında yaptığı rotasyonla eleştirilen Bilic, bu kez idealiyle sahaya çıktı. Belli ki söylenenler, yazılanlar canını acıtmış! Belki de dersini almış!
Sadece Necip-Ersan Gülüm değişikliğiyle sahada yerini alan Beşiktaş, karşısında sıkletinin dışında bir rakip buldu. Liverpool gibi bir ağır sıklet rakipten, sinek sıklete düşmek, Kartal açısından bir galibiyet garantisi gibi görülebilirdi. Ancak hiç de öyle olmadı.
Topla oynayan Beşiktaş, isabetli şut alan Beşiktaş, net pozisyon bulan Beşiktaş, ama golü ancak penaltıyla bulan bir Beşiktaş...
Çizgi hakeminin hemen önündeki "el", o dakikaya kadar dimdik duran Balıkesirspor kalecisi Vukovic'in el yordamıyla yaptığı çabalarını yerle bir etti. "Demba Ba" bestesinin nağmeleri, siyah-beyazlıların dudaklarından dökülürken, aynı Atatürk Olimpiyat Stadı'ndaki koronun benzeri de, ceza dışında kalan binler tarafından oluşturulmuştu.
Olcay ile Gökhan'ın sağdan sola savrularak sürekli yer
Hafızalarınızı biraz zorlayın ve geçen haftaki Gaziantepspor maçını, daha doğrusu ilk yarısını hatırlayın...
Takım müthiş bir skor yakalamış, 5 gol bulduğu karşılaşmanın ardından bile ilk devredeki sıkıntı, herkesçe dile getirilmişti.
Kazanandan hesap sorulur muydu? Ama olmuştu işte... O ilk 45 dakikanın faturasını kim ödemişti? Diego... Akhisar Belediyespor karşısında değişen ne oldu? Fenerbahçe'nin topla oynamasına izin verildi ama kaleye yaklaşmasına aynı hoşgörü gösterilmedi.
Özellikle Emenike'nin kalenin dibinden topu yukarı atması, fizik kuralları açısından çok zordu! Caner'in arka arkaya ceza sahası içine ortaları sonuç için verimli olmazken, fedakarca oynayan Gökhan Gönül ise eskisi kadar etkin olamadı. Emre Belözoğlu istenen gibi miydi? Değil...
Ya en zayıf halka? Sadece Fenerbahçe'nin değil, sahanın en etkisizi Emenike idi. Yalnızca kaçırdığıyla değil, oyun anlamında da yetersizdi. Fenerbahçe'nin kaleyi bulan ilk ve tek şutunun golle sonuçlanması bile, sarı-lacivertlilerin yaşadığı sıkıntının derecesini çok iyi gösteriyordu. Ama hakkını vermeli, golünün güzelliği için Meireles'i tebrik etmeli...
Akhisar Belediyespor'da ise golü ne getirdi? Bilal gibi bir
Kimse Beşiktaş'ın lige döndüğünü düşünmesin. Onlar hala Liverpool maçının etkisinde...
Üstelik sadece futbolcusu değil, özellikle de teknik direktörü, hem o karşılaşmayı hem de rövanşı düşünmeden yapamamış. Necip'i stoperde görme isteği bile, UEFA Avrupa Ligi'nin etkisi değil mi?
Yarın Atınç Nukan'ı oynatmak istesen, ona ne diyeceksin? "Sana henüz güvenemiyorum. Necip'i de göreyim istedim." Atınç, son lig maçında iyi olmayabilir. İstediğini veremeyebilir. Ama oynatarak kazanmak daha iyi değil miydi?
Atiba'nın, Gökhan'ın kulübede oturmasını istemek nedir peki... Buna dinlendirmek değil, Eskişehirspor'u küçümsemek denir ki, iki işi birden becerirsin. Öğrencilerinin rehavetini artırıp, rakibi de hırslandırırsın.
Maç Eskişehirspor'un istediği gibi başladı, öyle devam etti. Hele Cenk'in şanssızlık ile yanlışlık arasındaki hareketi gol olmadı ama Kaan'a asist oldu. Golden sonra da değişen pek bir şey yoktu. Topla oynayan, rakibi baskı altına alan - ya da aldığını zanneden- Beşiktaş'tı ama 44. dakikaya kadar gole daha fazla yaklaşan Eskişehirspor oldu.
Sosa, her geçen gün artılarını daha da artırırken, dünkü maçta da en etkin, en baskın isimdi. 44'te Kamil'in çizgi üzerinden
Doğruya doğru; Çaykur Rizespor'un kalibresi, Beşiktaş kadar değil... Ancak Hikmet Karaman sonrasındaki Rizespor'un da başı dik, göğsü ileride oynadığı bir gerçek...
Hikmet Hoca, "Kazanan takımı bozmama" felsefesine sahip çıkarken, bu seçiminde ilk 45 dakikalık süreç içerisinde başarılı olduğu da görüldü.
Buna karşın Beşiktaş'ta da sakatlıktan yeni kurtulan Atiba da kenarıda... Siyah-beyazlılar, ilk yarıda eksikliğini hissetti mi? Hissetti. Orta saha, Kanadalı ile sanki daha bir güzel... Oğuzhan Özyakup tercihi, maç öncesinde, ofansif anlamda belki doğru görünebilirdi. Ancak karşılaşma başladığında ve dakikalar ilerlediğinde bunun pek de faydası olduğu hissedilmedi. Sanki Atiba gözden çıkarıldı ve "mümkünse oynamasın" deniyor gibi!
Olcay Şahan'ın kişisel gayretleri, Demba Ba'nın yalnızlığını gideremedi. Sosa, "Biraz gayretli olsa" dedirtirken, esas sakatlık, Beşiktaş savunmasının sol kanadındaydı. Çaykur Rizespor, "maden bulmuş gibi" Ramon Motta'nın kulvarından yüklenirken, belli ki bu, çalışılmış ve bir taktik olarak belirlenmiş organizasyonların ürünüydü. Beşiktaş'ta Ersan Gülüm yine başarılı çizgisini devam ettirirken, arkadaşının ters vuruşunu süper bir refleksle
Beşiktaş, ev sahibi olduğunda değil, taraftarıyla birlikte olduğunda çok farklı... Siyah-beyazlılar tribündeyse Fizan'da bile oynasa fark etmiyor. Yener-yenilir hiç önemli değil... Ancak mücadele gücü her zaman bir vites daha ileride...
Ligin en sempatik takımı olarak gösterilen, ne sonuç alırsa alsın, futbolun gereklerini yerine getirmek için çabalayan Beşiktaş için, Mersin İdman Yurdu maçının ilk yarısı hem zor, hem de kolaydı. Kolaydı, gol attı, bol bol pozisyona girdi, sürekli Mersin İdman Yurdu ceza alanı içerisindeydi. Zordu, bunların sadece birini değerlendirdi, zaman zaman kalesinde pozisyon verdi, bu anlarda taraftarına ecel terleri döktürdü.
Atiba'nın yokluğunda tercihini Oğuzhan'dan yana kullanan Bilic, belli ki Tolgay'a "Biraz bekle" demiş! Ama 45 dakikalık süreç o kadar karamboldü ki, orta saha oyuncuları topu görmedi bile! İşin esprisi bir yana, top bir o kalede, bir bu kalede kendini bulurken, son 15 dakikalık bölümde Beşiktaş'ın inanılmaz durgunluğu göze çarptı. Fırsat bulan Mersin İdman Yurdu da bunu iyi kullandı.
Kartal'ın etkili olduğu dönem, kanatların da ayaklandığı zamandı. Gökhan Töre ile Olcay Şahan'ın kalitesi, Beşiktaş için bir avantaj gibi
Performans-başarı eğrisinde bu kadar negatif olan bir takım az görülür. İyi oynadığında bile galibiyeti mucize! 90 dakika başlamadan önce de, "Kaybetmek kolay, kazanmak kolay" prensibi içerisinde sahaya çıkmıştı Kardemir Karabükspor... Düşme hattında olduğuna bakmayın, tehlikeli bölgede olmayan birçok takıma şapka çıkaracak kapasitede... Yenildiğinde bile alkışlanıp, kötü gidişte faturayı hocalarına çıkarmayan ender kulüplerden...
Ama tüm bu yazdıklarımız, Fenerbahçe karşısındaki Karabükspor için değil tabii ki... İlk yarıdaki süreçte öylesine mahkum oynadılar ki, karşılaşmanın zor olabileceğini düşünen sarı-lacivertliler bile, ilk 45 dakikalık dönemin bu kadar rahat geçeceğine inanmıyordu. Fenerbahçe o kadar fazla topla oynama, kolay pas yapma imkanı buldu ki, devrenin tek golle bitmesi Karabük'ün şansıydı.
Emre Belözoğlu ve Meireles'in yokluğunda Fenerbahçe'nin kapısını süpüren Selçuk Şahin'in akıllı dış şutu, Fenerbahçe'yi nefeslendirirken, İsmail Kartal'ın söz ettiği rakiplerin kafasını karıştıran, şaşırtan sihrini-sırrını bulabilmek hakikaten de mümkün değildi.
Fenerbahçe için kötü diyemezsiniz. Ancak iyi diyebilmek için sarı-lacivertliler adına tek done de,
Fenerbahçe ve Galatasaray'ın kazandığı haftada Beşiktaş'ın Gençlerbirliği deplasmanından üç puan çıkarması zorunluydu. Ama Gençler'in Ankara'daki "taş" gibi durduğu ve kolay kolay fırsat vermeyeceği de bir gerçekti. İrfan Buz yönetiminde evinde hiç yenilmemesi de ayrı bir gerçek olarak göze çarpıyordu.
Sahada var olanların yanında, yokların yoksunluğu daha fazla hissedilecekti. Özellikle Beşiktaş'ta Veli ve Sosa'nın yokluğu pek anlaşılmamış gibi görünse de, Oğuzhan ile Necip'in, hücum genişliği oluşturma anlamında pek de arkadaşlarına yaklaştıklarını söylemek zor...
Kartal'ın yedek kulübesinde bir forvetin bile bulunmaması düşündürücü... Mustafa ve Cenk'in yokluğunda, Bilic herhalde olası sakatlık durumunda takım içinden bir "hücumcu" çıkarabileceğini düşünmüş. U21'den golcü monte etmek, kulübeye bile olsa hocaya zor gelmiş anlaşılan...
Gençlerbirliği'nde de bir Stancu olsa, Berat Tosun'un yakaladığı ilk ve önemli fırsatı nasıl kullanırdı acba? İrfan Can'ın yokluğu da Kartal açısından ayrı bir şanstı.
Bu düşünce içerisinde ilk 45 dakikayı öyle-böyle geçiren iki takımın 3'er şutundan sadece Oğuzhan'ın "kaleci çalıştırır gibi" yaptığı vuruşun kaleyi bulması, ilk devrenin