Bir kişinin bildiği şeye sır denir. Hiç kimsenin bilmediği ise kozmik sırdır. Türkiye’nin Uluslararası Para Fonu ile ne zaman anlaşma imzalayacağı kozmik sırdır.
Bu konuda kimsede bilgi yok. Bilebilecek tek kişi bütün önemli konularda tek karar verici olan Başbakan’dır. O da daha karar vermedi. Veya verdi, ama, kendi dahil, kimseyle bu bilgiyi paylaşmıyor.
Ne olup bittiğini bilmemek yüzünden bir süreden beri aracı kurumların ekonomistleri analizi bırakıp falcılığa başladı. Kimileri IMF ile anlaşma “birkaç hafta içinde” imzalanacak diyor. Kimilerine göre, mahalli seçimlerden önce imzalanacak. Kimilerine göre mahalli seçimlerinden sonraya kaldı.
Seçim sonrasına kalır mı?
Ekonomistler, feylezof Wittgenstein’ın “Bir konuda bir şey söylenemiyorsa, o konuda susulmalıdır” tavsiyesine uyarak hiçbir yorum yapmayabilirler. Ama yorum yapmamak değil yapmak için para aldıklarından, ister istemez, yukarıda sunduğum alternatiflerden birini savunmak zorunda kalıyorlar.
Zaten, falcılık analist ruhunun gıdasıdır.
Benim falımda Başbakan’ın IMF anlaşmasını iki ay sonra, mahalli seçimler atlatıldıktan sonra, imzalamak istediği çıkıyor. Erdoğan, seçimlere, alnında “IMF önünde diz çökmüş başbakan” damgasıyla girmek istemiyor.
Onun için, bu aşamada, politika ekonomiden önemlidir. Mahalli seçimlerde AKP en az genel seçimlerde tutturduğu oy oranını tutturmalı, hatta geçmelidir. Bu şekilde güven tazelemiş olacak, kendini, kendine has politikalarında destek sağlamış sayacak.
Oy oranı Tanrı korusun! düşerse, kalede gedik açılmış olur, muhalefet moral kazanır, AKP’nin düşüşünün başlangıcı ilan edilir.
Onun içindir ki AKP belediyeleri yarın yokmuş gibi borçlanıp çılgınca para harcıyor. Moody’s’in raporuna göre, İstanbul Belediyesi’nin borç stoku 2007 sonunda 838 milyon dolardan, 2008 sonunda 1.5 milyar dolara çıktı. Diğer büyük AKP belediyelerinde durumun farklı olduğunu sanmıyorum.
Her şey olabilir!
Fon’un bu tür hovardaca harcamaları kısıtlamak istemesi anlaşmasının geciktirilmesinin en önemli nedenidir. Ağa eli tutulsun istemiyor.
Uluslararası Finans Enstitüsü’nün tahminlerine göre, bu yıl içinde kalkınmakta olan ülkelere yönelik özel kaynaklı sermaye akışında çöküş yaşanacak. Akış, 2007 seviyesinin beşte birine düşecek. Bu beklenti, açıklarını bu tür sermaye girişleriyle kapatabilen Türkiye için, IMF bağlantısına aciliyet ekleyen, kötü haberdir.
Türkiye’nin döviz birikimi olası tehlikeleri bertaraf etmek için yetersizdir. IMF bu birikimi takviye ederek piyasalara güven verecekti.
Anlaşma ne kadar gecikirse risk o kadar büyüktür. Bir bankacının dün dediği gibi, “Şimdi ile seçim arasında her şey olabilir.”
Ama Erdoğan’a “Elini çabuk tut” demek, balığa “Banyo yap” demek kadar abes bir iştir. Onun için neyse falimiz, çıkacak halimiz.