Demir - çelik: Doğru mu, yanlış mı çocuklar?

7 Mart 2009

Yazılarıma en büyük iltifatı hep devlet dairelerinde çalışan arkadaşlardan alırım.
Genellikle beni cahillikle, bilmediğim konularda ahkâm kesmekle suçlarlar.
Demir-çelik ithalatına uygulanan verginin, Ereğli’nin talebiyle yükseltilmesi konusundaki yazımla ilgili olarak da beni düş kırıklığına uğratmadılar.
Dış Ticaret Müsteşarlığı’ndan “yeterli bilgi” ile yazmadığımı, yazımın “teknik yanlışlar” içerdiğini “kamuoyunu yanlış bilgilendirebileceğini” bildiren bir yazı aldım. Yazımı perşembe, müsteşarlığın mektubunu cuma günü milliyet.com.tr’deki köşemde bulabilirsiniz.
Yeteneklerimin mütevazı olduğunu biliyorum. Her zaman düzeltilmeye ve bilgilendirmeye açığım. Demir-çelik konusunda “yeterli” bilgim olmayabilir. “Teknik yanlışlar” da yapmış olabilirim.
Ama bu konuda kamuoyuna verdiğim bilgi doğrudur.
Bu bilgi şu idi: Ereğli demir-çelik şirketi, geçtiğimiz yılın son çeyreğinden itibaren büyük kâr düşüşü yaşadı. Stokları birikti. Korunmak için, Dış Ticaret Müsteşarlığı’na, ithalata uygulanan verginin artırılması konusunda baskı yaptı. Müsteşarlık, Ereğli’den ve daha yukarılardan gelen baskıya dayanamadı. Yassı demir ürün ithalindeki vergiyi sekiz puan artırdı.

Yazının Devamı

Fesat var ama nerede?

6 Mart 2009

Türkiye’de imtiyazlı iki sınıf insan var. Milletvekilleri ve bürokratlar. Bunlar dokunulmazlığa sahiptir. Aleyhlerinde güçlü suç emaresi olsa bile kovuşturulamazlar, haklarında dava açılamaz.
Milletvekilleri hakkında dava açmak için vekilliklerinin sona ermesi lazım. Memurlar hakkında kovuşturma sadece bakanın yazılı izniyle mümkündür. O da genellikle izin vermez. Çünkü soruşturma ortaya bir pislik çıkarırsa bunun bakana da bulaşma olasılığı yüksektir.
İzin vermeme olgusunun en son örneklerinden birini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler verdi.
Konu, ikisi emekli üç üst düzey Botaş yetkilisini ilgilendiriyor. Bu üç bürokrat hakkında Siemens’ten rüşvet aldıkları ve ihaleye fesat karıştırdıkları iddiasıyla suç duyurusunda bulunuldu, soruşturma izni istendi.
Güler ııh, dedi.
Bakanlıktan üstü düzey bir yetkili “Doğrudur, bakan izin vermedi, haklı sebepleri vardır” dedi ama bu sebepleri açıklamadı.
Rüşvet iddiasına konu olan ihaleyi birkaç ay önce araştırdığım için sizi biraz aydınlatabilirim.

Yazının Devamı

Amerikalıya yasak, Türke serbest

5 Mart 2009

Bir varmış, bir yokmuş. Bir İsviçre’cik varmış. Amerika Birleşik Devletleri’nden Fildişi Kıyısı’na, zenginler paracıklarını İsviçre bankacıklarında tutarlarmış. Çünkü çok güvenli ve ketummuşlar. Bu bankaların en büyüğü UBS’miş. Geçtiğimiz yılın ortalarında UBS’teki yabancı hesaplarında 733 milyar İsviçre frangı varmış.
Bu UBS’çiğin son aylarda başı dertte. Dünyanın en acımasız vergi idaresine sahip olan ABD, onu vergi kaçıran Amerikan vatandaşlarına yardımcı olmakla suçluyor. Vergiden kaçırdıkları paraları numaralı hesaplarda gizleyerek.
UBS, Erdoğan gibi cesur olmadığı için başlamış titremeye. Suçu kısmen kabullenerek Amerika’ya 780 milyon dolar ceza ödemiş ve 300 civarında Amerikalının hesaplarının ayrıntılarını teslim etmiş.
Amerika doyar mı? Dayatmış. “Sende 52.000 Amerikalının hesabı var. Hepsini isterim” demiş.

Yurtdışına para yatırmak
İsviçre ne yapsın? Bankalarının, hatta ülkenin, zenginliği yabancı zenginciklerin servetlerinin park yeri olmasına bağlı. Yasalarına göre geçerli adli kovuşturmaya tabi tutulmamış müşterilerinin hesaplarını açıklaması yasak. Açıklarsa zenginler paralarını çekecek. Ayak diretirse... Irak’ın başına gelenler belli.

Yazının Devamı

Ereğli için iyi olan ekonomi için iyi değildir

4 Mart 2009

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) demir-çelik üreticileri artan ithalata karşı gümrük duvarları kurulması için hükümete başvurmaya hazırlanıyor.
Böyle bir şey olması halinde en fazla etkilenecek olan ülkelerden biri Türkiye’dir.
Demir-çelik Türkiye’nin en büyük ihracat kalemleri arasındadır ve, dünyadaki ekonomik durgunluk nedeniyle, neredeyse diğer bütün ihraç ürünleri gibi, tehdit altındadır.
Birleşik Arap Emirlikleri gibi geleneksel büyük pazarlarda talep çöktüğü için geçen yılın ortalarından beri ihracatçılar yeni pazar arıyorlar. Açığı kapatmak için başvurulan ülkelerden biri ABD’dir. Yılın son çeyreğinde bu ülkeye satılan demir-çelik ürünleri yüzde 21 oranında arttı. Biz yalnız değildik. Çin’in Amerika ihracatındaki artış yüzde 80, Rusya’nın yüzde 175, Brezilya’nın yüzde 68’dir.
Otomobil endüstrisindeki çöküşle birlikte iç pazarı daralan Amerikan üreticilerini bu dış rekabet bunaltıyor. U.S. Steel, Nucor Corp, AK Steel Holding gibi üreticiler iflas etmemek için gümrük duvarlarının yükseltilmesinden başka çare olmadığını Washington’da savunmaya hazırlanıyorlar.
Türkiye’de bu iş oldu bitti bile. Ereğli Demir Çelik’in baskısıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı sıcak ve soğuk

Yazının Devamı

Geri alırım ama yarı fiyata verirsen

28 Şubat 2009

Türk şirketleri kredi çılgınlığı döneminde büyük kârlarla yabancılara sattıkları şirketleri ölü eşek fiyatına geri alabilirler mi?
Mümkündür. Çünkü özvarlığın kral olduğu devir sona erdi, nakdin kral olduğu devir başladı.
Son on yıl içinde ucuz ve bol kredinin kamçıladığı Avrupalı şirketler, Türkiye dahil birçok ülkede milyarlarca yatırım yapıp büyüdüler.
Business Week’e göre, Euro bölgesindeki şirketlerin 11 trilyon dolar civarında borcu var. Kredilerin vadesi dünyanın ekonomik krizde olduğu, satışların düştüğü bir dönemde geliyor. Normal zamanlarda bunları yeniden finanse etmek veya uzatmak mümkündü. Ama bankalar da sıkışık olduğu için bu yol daraldı. Bu da özvarlık alıcısı olan şirketleri satıcı haline getiriyor.

Türklerle pazarlık
Bu şirketlerden biri, dünyanın en büyük çimentocusu olan ve kredi bolluğu sırasında süratli bir biçimde büyüyen Lafarge’dır. Lafarge kredi bolluğunun vahşeti içinde en hızlı gelişen şirketlerden biri oldu.
Paris merkezli şirketin bu yıl 3.4 milyarı geri ödenmesi gereken 22 milyar dolar borcu var. Şirket ödemeleri yapabilmek için bazı varlıklarını satışa çıkardı. Türkiye’deki şirketleri bunların arasında.

Yazının Devamı

Yukos, Doğan ve dehşet

27 Şubat 2009

Erdoğan’ın başbakanlığının dönüm noktaları var. Merkez Bankası Başkanı’nın değiştirilmesi, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi birer milattır.
Bunlar Erdoğan’ın devletin önemli mevkilerine taraftarlarını ve yoldaşlarını yerleştirmek için her türlü çatışmayı ve krizi göze alacağını gösterdiler.
Doğan Grubu’na neredeyse bir milyar liralık vergi cezası kesilmesi de bir milattır. Erdoğan’ın ona karşı çıkanlara karşı devlet otoritesini yanlı, gayri adil ve acımasız bir şekilde kullanmaktan çekinmeyeceğini gösteriyor.
Bu, aklı başında herkesin yüreğine dehşet salması gereken bir gelişmedir.
Çünkü Rusya’daki Yukos olayını ve Putin’in büyük işadamlarını sindirmek için kullandığı yöntemleri hatırlatıyor.
Yukos, Rusya’nın en büyük petrol şirketlerinden biri, sahibi Mihail Kordovski oligarkların en zenginiydi. O zaman Cumhurbaşkanı olan (şimdi Başbakan’dır) Putin’e karşı çıkınca Yukos’a 7 milyar dolarlık vergi cezası geldi. Uzlaşma çabaları fayda vermedi.
Kordovski 2003’te Moskova Havaalanı’nda gözaltına alındı ve 8 yıl hapis cezasına mahkûm oldu. Rus petrolünün yüzde 20’sini çıkaran Yukos iflas etti, petrol sahalarına devlet el koydu. Birçoklarına göre Kordovski’ye

Yazının Devamı

Citigroup, Akbank’ın tamamını alabilir mi?

26 Şubat 2009

Kısa bir süre önce meydana gelen birkaç gelişme Akbank’ın piyasa fiyatını olumsuz etkiledi ve zihinleri bulandırdı.
Bu gelişmelerden ilki Sabancı soyadını taşıyan bir grup işadamı ve kadınının ellerindeki Akbank hisselerini satmak arzusunda olduklarını İstanbul Kıymetler Borsası’na bildirmeleridir.
Sakıp Sabancı’nın ölümünden sonra aile bölündü. Bir grup yönetimi ele geçirdi. İkinci bir grup, ki bunlar azınlıktadır, ayrıldı. Akbank hisselerini satışa çıkaran bunlardır.
İkinci gelişme, buna bağlı olarak bazı basın yorumcularının kaleminden yayılan spekülatif haberlerdir.

Kargaşanın başladığı nokta
Üçüncüsü, Akbank’ın stratejik ortağı olan Citigroup’un mali durumun zayıflamaya devam etmesidir. Bundan hareketle bazı yorumcular Citigroup’un, bütçesindeki gediği kapatmak amacıyla, Akbank’taki hisselerini satacağı veya, bankanın yönetimini ele geçirmek amacıyla, Sabancı Holding’in elinde kalan hisselerin tamamını satın alma “opsiyonunu” kullanacağını yazdılar.
Kargaşa bu noktada başladı. Ben de kargaşayı bertaraf etmeye bu noktadan başlamak istiyorum:

Yazının Devamı

Beyaz Türklerin sonu

25 Şubat 2009

Batılılar bayılmıştı Erdoğan’a genel seçimleri ilk kazandığında. Gönüllerine göre birini bulmuşlardı.
İşte dinci partiler de seçimlerle iktidara geliyor ve demokratik kurallara saygı duyarak hükümet ediyorlardı. Demek ki İslam ile demokrasi bağdaşıyordu.
Erdoğan hem içten bir Müslümandı hem de özgürlükçüydü. Ilımlıydı. Avrupa Birliği’ni hedefine almıştı, Irak’ta Amerika Birleşik Devletleri’ni destekliyor, hatta Türkiye’nin harekâta ta başından katılmadığına hayıflanıyordu. Hamas’la yakın temas içinde idi ama Türkiye’nin İsrail’le geleneksel, ABD destekli, dostluğunu ve silah alışverişini devam ettiriyordu.
Herkesi kucaklıyordu.
Bundan daha iyi Müslüman mı olurdu?
Batı’nın Erdoğan aşkı, Türkiye Brüksel’den Avrupa Birliği’ne girmek için müzakerelere başlama oluru aldığında, tepeye çıktı.
Bu lobinin bir de yerel aşk locası vardı. Hem Batı’daki aşkı besleyen hem de ondan beslenen bu locada geleneksel olarak Erdoğan’ın temsil ettiği akımın can düşmanları olanlar oturuyordu. Bin bir değişik saikle bunlar da Erdoğan’a hiç beklemediği bir yönden destek verdiler.

Leoparın benekleri kaybolmaz

Yazının Devamı