Satın aldığımız GDO’lu ürünlerin ekimi primle teşvik edilse üretim açığı 1 yılda kapatılabilir. Oysa Türkiye geçen yıl sadece mısır ve soya ithalatına 1 milyar dolardan fazla para ödedi! Aslında Türkiye, GDO’lu gıda veya yem ithal etmek zorunda değil. Bugün GDO’lu satın aldığımız mısır ve soya gibi ürünlerin ekimi primle teşvik edilip, bu tohumlarda üretim açığı birkaç yılda kapatılabilir. Nitekim hükümet 2004’te mısıra prim verince bir yılda mısır üretimi 1.1 milyon ton arttı, ithalat ihtiyacı birkaç yüz bin tona indi. “Bir yıl sonra ‘amacına ulaşmıştır’ diyerek primi kaldırdılar” diyor Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin: “Amacına ulaşmış olur mu? İşte ithalata harcanan milyarlar.”
Başka kaynaklar primin GDO tohumcuları ile ithalat lobisinin baskısıyla Tarım Bakanlığı tarafından kaldırıldığı görüşünde. Türkiye geçen yıl sadece mısır ve soya ithalatına bir milyar dolardan fazla para ödedi. Bu para Türk çiftçisine prim olabilirdi. “Biz de ne yiyip ne içtiğimizi bilirdik” diyor Yetkin: “Ama Türkiye nedense yağlı tohumlarda (mısır, ayçiçeği, kanola, soya) hep açık veriyor. Hükümet tarımsal üretimi artırabilir. İklim, toprak, çiftçinin bilgisi buna müsait. Ama hükümetler tarımsal üretimi artıracağına ithalatı artırıyor. Karşımıza GDO diye bir sorun çıkarıyor.”
Hiçbir devlet GDO’lu yem veya gıda ithal etmek zorunda değil. İsviçre GDO konusunda halk oylaması yaptı ve kapılarını GDO’ya tamamen kapadı. Dünya GDO’suz mısır, ay çiçeği, soya kanola dolu. İsviçre ihtiyacını bu kaynaklardan karşılıyor. Türkiye de aynı şeyi yapabilirdi.
Faydalı mı zararlı mı?Bu sorunun cevabını kimse bilmiyor. Biliyorum diyenlere de inanmamanızı öneririm. Çünkü GDO’lu ürün tüketmenin sağlık açısından sonuçlarının ne olduğu meçhul. Bu konuda bilim adamları arasında derin görüş ayrılıkları var. Nedeni bu güne kadar yapılan bilimsel araştırmaların az sayıda ve sığ olması. Sonuçların hiçbiri zarar veya fayda konusunu ne kanıtlıyor ne de yalanlıyor. Aynı ürün üzerinde yapılan ve ters sonuçlar veren araştırmalar bile var.
Santa Clara Üniversitesi Çevresel Bilimler Enstitüsü öğretim üyelerinden Michelle Marvier’in görüşü şu: “Hiçbir araştırmanın bulguları ciddiye alınmamalı... Taa ki başka araştırmalar o bulguları doğrulayıncaya kadar”. Bazı bilim adamları ve Greenpeace gibi örgütler verilerin, genetiği değiştirilmiş ürünlerin sağlık tehlikesi yaratmadığını kanıtlamadığını ileri sürüyor. GDO’lu ürünlerin tüketiciye sunulmadan daha sıkı deneylerden geçmesini öneriyor.
Genetiğinin değiştiğini nasıl anlayabilirsiniz?GDO’LU herhangi bir ürünü, örneğin mısırı, görünüşünden veya tadından anlayamazsınız. Satın aldığınız herhangi bir hazır gıdada GDO olup olmadığını da anlamanız mümkün değil. Çünkü Türkiye’de satılan hiçbir hazır gıdanın etiketinde GDO olup olmadığı da yazmaz. Bu durum yakında değişecek... Tarım Bakanlığı konuyla ilgili bir yönetmenlik çıkardı. Herhangi bir üründe yüzde 0.9’da fazla GDO olursa etikette belirtilecek.
GDO’lu gıda yer miyim ve sevdiklerime yedirir miyim ?Hayır... Ne yerim ne evime sokarım ne de sevdiklerime yediririm. Çünkü doğal gıdanın insan vücudu için en yararlı gıda olduğuna inanıyorum. GDO’lu ürünlere güvenmiyorum. Onları icat edip üretenlere, ekenlere ve satanlara hiç güvenmiyorum...
Niye Frankenştayn gıda?Genetik mühendislik cinsler arası gen transferine olanak veriyor. Hayvan geninden alınan özellikler bitki genine, bitki geninden alınan özellikler hayvan genine monte edilebiliyor. GDO’lu mısır, normal mısır gibi sadece bitki değil. Biraz bitki biraz hayvan. Çünkü bitki olmayan canlıların özelliklerine sahip. Doğa, havyan geninden bitkiye, bitkiden hayvan genine transfer yapmaktan kaçıyor! Doğa yapabileceğini yapmıyorsa çok dikkatli olmak gerekir, çünkü sonuçlar hem insan hem de bitki varlığı için çok ciddi olabilir. Bu konuda çalışan bilim adamlarının çoğunluğu genetik mühendisliğin potansiyel olarak tehlikeli sonuçlar verebileceği konusunda hemfikir.
Bulaşma riski!Genetiği değiştirilmiş gıda bitkilerine kazandırılan özelliklerin genetiğiyle oynanmamış gıda bitkilerine bulaşma olasılığı var. Bazı cinsler yok olabilir. Bazı cinsler kısırlaşıp ot haline gelebilir. Bu özellikle Türkiye gibi bitki zengini bir ülke için büyük bir tehlike.
GDO’lu gıdalar yeni alerjilere ve zehirlenmelere neden olabilir. Bunlar bu güne kadar olmadı diye olmayacak demek değil. Ayrıca, olmuş olsa bile bu başıboşluk ve laçkalıkta farkına varabilecek miydik, o da ayrı hikâye.
YARIN: Tohum üreticileri neden araştırma istemiyor? Dev üreticiler neden şikâyet edildi? Zorla yedireceğim diyen kim? AB ne yapıyor, Türkiye ne diyor?