Geçenlerde New York Times’ta okuduğum bir yazıda “günah
işleme özgürlüğü” diye harika bir deyime rastladım.
Yazıyı Mustafa Akyol adında genç bir gazeteci yazdı. Akyol, kısa bir süre önce, Batı’da basılan ve çok övgü alan Islam Without Extremes, Aşırısız İslam, adlı kitabın yazarıdır.
New York Times’ta çıkan makale, sanırım, kitabın minik bir özetidir ve kanaatimce, uzun zamandan beri Türkiye konusunda dışarıda yazılmış en iyi yazıdır.
Batı uzun yıllar İslam’ın demokrasi ile bağdaşır olup olmadığını tartıştı. Arap Baharı bu tartışmaları geçersizleştirdi. Şimdi, diyor Akyol, başka bir endişe var: Müslüman demokrasiler liberal olabilir mi, yani,
Batı tarzı özgürlüklerin yaşandığı bir düzen oluşturabilir mi?
Ya seçimle iktidara gelen İslamcı partiler, halk desteğini arkalarına alıp, kişisel özgürlükleri kısıtlarlarsa? Örneğin alkol yasağı getirmek veya din değiştirenleri idam etmek gibi. Ya demokrasi özgürlük getirmezse?
Çünkü liberal olmayan demokrasiler de var. Bu demokrasilerde çoğunluğun gücü denetim altında değildir; herkes eşit hak ve özgürlüklere sahip değildir.
Bahar sonrası Arap ülkelerin de Atatürk sonrası Türkiye’nin karşılaştığı tehlike budur. Ve artık tartışma konusu İslam’ın demokrasiyle değil liberalizmle bağdaşır olup olmadığıdır.
Bu bağlamda ise, esas tartışma konusu, İslam’ın buyruklarının yasal mı ahlaki mi olduğudur.
“Müslümanlar, ‘İslam beş vakit namazı buyurur ve alkolü men eder,’ dediklerinde devlet tarafından zorla uygulanması gereken kurallardan mı bahsediyorlar? Yoksa değerlendirilmesi Tanrı tarafından yapılacak, kişisel yükümlülüklerden mi?”
Yani, (bunu ben söylüyorum) din Tanrı ile kul arasında mı kalmalıdır? Yoksa hükümet, Tanrı ile kul arasında, Tanrı’nın buyruklarının zorba uygulattırıcısı mı olmalıdır?
Liberal demokrasi arayışı
Suudi Arabistan ikinciyi tercih edenler için ideal bir yer olarak görünüyor, diyor Akyol.
Türkler ise, “ister camiye isterse bara gidebilir.”
Buna rağmen Türkiye de liberal demokrasiye dönüşemeyebilir.
Bunun tek nedeni AKP’nin İslamcı bir parti olması değildir. Başka nedenler vardır: Türkiye “paranoyak bir milliyetçiliğin tutsağı” olmaya devam ediyor. Azınlık haklarından “nefret” ediyor. Vatandaşın değil devletin haklarını korumaya saplanmış, “eli ağır” bir yargıya sahip. “Her eleştiriyi düşmanlık, sıra dışı ve kışkırtıcı düşünceleri suç gibi gören hoşgörüsüz bir siyasi kültür var.”
Liberal demokrasinin karşısında duran bu engeller İslami düşüncenin değil uzun geçmişe sahip laik ama otoriter düşüncelerin mirasıdır. AKP’nin sorunu aşırı “İslamcı olması değil aşırı Türk olması,” kendinden önceki rejimin huylarını edinmesi, yöntemlerini kullanmasıdır. AKP, sistemi kendi çıkarı için kullanmak yerine özgürleştirmelidir.
Akyol’un mükemmel analizini(*), daha kolay anlaşılmasını sağlamak için biraz liberal bir biçimde çevirdim ve kısalttım.
Direkt olmasa da, çok ama çok önemli bir tespitte bulunmakta: Türk laiklerle dinciler arasında ortak bir payda var: Otoriter olmak, özgürlüklerden, çoğulculuktan korkmak. Bunun AKP için yarattığı tehlike değiştirmeye soyunduğu rejimle özdeşleşmesidir. Türkler için ise tehlike günah işleme özgürlüğünün yitirilmesi.
(*)http://www.nytimes.com/2012/05/14/opinion/can-islamists-be-liberals.html?emc=tnt&tntemail1=y