Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AKP iktidarının yaptığı en akıllı işlerden biri -belki de en akıllısı- kendinden önceki hükümetin Uluslararası Para Fonu IMF ile yaptığı anlaşmaya sadık kalması oldu.
AKP’den önce Türkiye derin bir ekonomik krize girmiş, IMF ve Dünya Bankası liderliğinde uluslararası bir operasyonla iflastan kurtulmuştu.
Batılı ülkeler Türkiye’ye kredi verirken, tekrar aynı çukura düşmesini engellemek için Ankara’yı bir dizi reform yapmaya zorladı. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, bankaları zapturapt altına alan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurumu ve en önemlisi, devlet maliyesinin dengede tutulması o günlerin mirasıdır.
AKP seçim kampanyasında IMF ile yapılan anlaşmalara uymayacağını bağırdı. Ama iktidara geldikten kısa bir süre sonra bunu yapmanın olağanüstü akılsız bir iş olacağını anladı ve çark etti. IMF anlaşmalarına harfiyen uydu, anlaşmalar sona erince de kurumla el sıkışarak ayrıldı.
Ekonominin bugün kuzey Akdeniz’deki birçok Avrupa Birliği ülkesini kıskandıracak durumda olmasının nedeni budur. Biz onların yaşamakta olduğunu on yıl önce yaşadık. Acısı çekildi, önlemleri alındı, istikrarsızlık geride bırakıldı.
AKP’nin iktidara gelmesinin de iktidarda kalmasının da en önemli nedenlerinden biri 2002 seçimlerinden önce ekonomideki enkazın kaldırılmasıdır. Ekonomik kriz ANAP, Doğru Yol Partisi ve DSP gibi eski-rejim partilerinin siyaset sahnesinden sildi. Boş alanı AKP doldurdu.
Erdoğan iktidara geldiğinde yapılması gereken her şey yapılmış, bedel eski-rejim partilerince ödenmişti. Ama, bu, AKP’nin IMF ekonomik programında sadık kalmasındaki basiretin değerini azaltmaz.
Yunanistan ve muhtemelen Fransa aynı basireti gösteremeyecek. Her iki ülkede de yapılan seçimleri kemer sıkma politikası güden partiler kaybetti. Yunanistan’ın euro’yu terk edip drahmiye dönmesi gittikçe olası bir hal alıyor. Fransa’da ise Sarkozy’nin sıkı maliye politikasının terk edilmesi söz konusu. Her ikisinin de sonu hüsran olacak. Belki sadece bu iki ülke için değil AB için de.
Bu resmin olumlu yanı. Olumsuz yanı AKP hükümetinin reform iştahını yitirmesidir. AKP sadece Batı standardında özgürlük tesis etme projesini çöpe atmadı. Ondan önce ekonomide reform projesinden vazgeçti. Hatta, örneğin, ihale kanunu alaturkalaştırarak ve bağımsız kurumların bağımsızlığını çalarak, birçok alanda geri çark etti.
Makro ekonomik dengeler kurulduktan sonra yapılması gereken küçük ayarlar yapılmadı. Bu nedenle, uluslararası ölçümler Türkiye’yi iş yapılması zor ülkeler arasında saymaya devam ediyor. Yabancı sermaye girişleri düş kırıcı.
Reform ölüm gibi “one-off” (bir kereye mahsus) bir şey değil, yaşam gibi süreklidir. Tecrübe, rehavetin ekonomik krizleri tetiklemekte önemli bir unsur olduğunu gösteriyor.
AKP geçmişle hesaplaşmaya ayırdığı enerjinin bir bölümünü ekonomide reforma aktarırsa hem kendine hem de Türkiye’ye iyilik yapar.