Hastanenin emzirme odasında, iki annenin konuşmasına şahit oldum. ‘‘Ay bu aralar Mehmet’le inanılmaz gerginiz.’’ diyor beş aylık bebeği olan. ‘‘Sen ne diyorsun, biz Can’la şu son iki ayda boşanmadıysak, bir daha hiç ayrılmayız.’’ diye cevap veriyor iki aylık bebekli. ‘‘Siz bir de ikinci çocuktan sonra görün, esas o zaman evliliğe dikkat.’’ diye lafa karışasım geliyor ama kocaları çekiştirmeye başladılar bile, susup, kalıyorum.
Bugünlerde bu tarz mesajlar çok alıyorum, ‘‘Melis Hanım, sizin eşinizle aranız çok iyi herhalde? Hiç kavga ediyor musunuz? Sizin ilişkinizi bozmadı çocuklar? Gerginlik yaşadığınız oluyor mu?’’ Ay olmaz mı! Ben ne diyorum, sosyal medyadaki fotoğraflar işin süslü tarafı. Bir de fotoğraflara yansımayan, evin kapısı kapandıktan sonraki yaşananlar var. Eh, kavga ederken biz, ‘‘Dur bir fotoğrafımızı çekeyim de, nasıl da sinirliyiz birbirimize gösterelim ele güne.’’ demiyorum tabii ki.
Çocukla birlikte çiftler başka bir boyuta geçip, ebeveyn oluyorlar. Hiç bilmedikleri bir düzen. Yepyeni bir yaşam şekli. Hele ilk aylar, özellikle de anne o kadar uykusuz, yorgun, tek gayesi bebeğiyken; ne kendine vakit ayırabiliyor, ne kocasına. Bir süre sonra da
Mir Kaya’ya hamileyken çocuk gelişimi hakkında çok okur ve yapmam muhtemel yanlışları not alırdım. Hepimiz ailemizden gördüğümüz klasik hataları sorgulamadan, çocuklarımıza uygularken kendimizi bulabiliriz çünkü öyle görmüşüz ve doğrusunun öyle olduğuna inanmışızdır. Evet, hepimiz çocuklarımızı çok seviyoruz. Buna hiç şüphe yok! ‘‘Peki onlara olan sevgimizi yeterince hissettirebiliyor muyuz?’’ esas soru bu. Eğer biz, onlara olan sevgimizi ‘doğru’ şekilde gösterebilirsek, o zaman onlar da ileride kendilerini seven ve onaylayan yetişkinlere dönüşürler. Anne Melis için kendime aldığım notlar şöyle...
Ebeveynlikte çok yapılan yanlışlardan biri; çocukları ‘küçük gördüğümüz’ için onlara saygı duymuyor ‘gibi’ davranmamız. Ne demek istiyorum? Mesela ağlayan annemize, neden ağladığını sorduğumuzda, bizi üzmemek için ‘‘Ağlamıyorum ki, gözüme toz kaçtı.’’ diyebilir. Veya anne babamız kavga ettikten sonra, neden kavga ettiklerini sorduğumuzda ‘‘Etmedik ki.’’ diyebilirler. Bu durumu çocuk, ‘‘Ben her şeyi yanlış, görüyorum-duyuyorum, yanlış algılıyorum.’’ olarak düşünür ve kendi algılarına karşı güveni sarsılır. Her ne kadar gördüğüne, duyduğuna emin olsa da onun en çok sevdiği
Geçenlerde bakış açımı değiştiren bir olay yaşadık, Mir’le...
Yemek masasının üstüne çıkmış, oyun oynuyordu. ‘‘Mir Kaya oradan in. Hadi Mir’ciğim lütfen in.’’ Nefes eğitmenim, Mir duymadan ‘‘Onu neden masadan indirmek istiyorsun?’’ diye sordu. ‘‘Eee orası yemek masası, masaya çıkılmaz ki!’’ diye cevap verdim. ‘‘Tehlikeli olduğunu düşünmediğin sürece neden çıkılmasın?’’ ‘‘Çünkü orada yemek yeniyor...’’ vs. diye açıklamaya yeltendim. Tam o sırada da masayı kurmam ve yemek yememiz gerekiyordu. Ama benim masadan indirme çabalarım hiçbir işe yaramıyor derken, eğitmenim devreye girdi.
-Mir ne güzel oynuyorsun. Ne oynuyorsun?
-Ben uçuyorum.
-Ooo öyle mi? Nereye uçuyorsun?
2014’te anne olmaya hazır hissettiğimde ‘kendime neler katmalıyım’ diye Anne Adayı Melis’i sorgulamıştım. Çocukluğuma ve iç dünyama dönmüştüm. Yapmam gereken ne çok şey varmış meğer... Çünkü bu karmaşada (iş-ev-aile-arkadaşlar), kendi içimdeki kargaşada (çocukluğumda farkında olunmadan yapılan yanlışlar), koşturmacada (ezber bozmam gereken biliçaltı) mutlu bir birey yetiştirmek istiyordum. Bunun için durmam, dinlenmem, yenilenmem gerekiyormuş. Tüm bu dönüşüm sürecimi ‘En Mahrem Hikayeme Hazırlık: DOĞUM’ kitabımda anlattım. Ama bugün konumuz bu değil... Konumuz çocuklara nasıl davranırsak, nasıl hissederler ve kendilerini ne zannederler? Aynaya bakınca ne görürler...
Değerlilik ve yeterlilik duygusunu edinmiş çocuk, ileride mutlu bir bireye dönüşür. Esnek, geniş düşünceli, sevecen biri olur. Ebeveynleri olarak çocuklarımızın özgüvenlerini nasıl geliştireceğimizi bilmemiz gerekir çünkü özgüven gelecekte onların kendilerine ve yaşadıklarına nasıl bakacaklarıyla doğru orantılıdır. Kendisiyle ilgili pozitif bakış açısı kazandırabilirsek, o zaman mutlu bir hayat sürebilmesini sağlarız.
Benlik bilinci gelişmiş kişi; kendine güvenlidir, mutlu ve esprilidir. Bütünlük duygusuna
Şu son zamanlarda etrafımda yeni doğum yapan bir sürü arkadaşım oldu. Onlara ‘‘Nasılsın?’’ diye sorduğumda, aldığım cevap her aynı: ‘‘Yorgun ama mutlu.’’ Mir Kaya doğduğunda, ben öyle derdim... Halbuki şu an çocukları büyümüş olan arkadaşlarımla geçmişi konuştuğumuzda birbirimize karşı daha açık, gerçekten dürüst olabildiğimizi görüyorum. Ne mi demek istiyorum? Şöyle...
Lohusalar kapalı kapılar ardında ağlarlar çünkü annelik kutsaldır. Ağlamayı, isyan etmeyi, bıkkınlık duymayı yakıştıramazlar kendilerine. Daha ilk günden ‘pes etmek, kaçıp gitmek istemek ama bir ömür gidemeyeceğini bilmek’ düşünceleri utanç verir onlara. İçinde fırtınalar koparan ‘Ne zormuş be!’ hissi daha da dibe çökmesine sebep olur ama dile getiremez. Etrafındaki herkes ‘‘Ne güzel duygu değil mi ama?’’ derken, lohusa kadın ‘‘Daha bir şey anlamadım. Ağrılarımla baş etmeye çalışıyorum. Bebeğe yetmek tek gayem. Uykusuzluk canıma tak etti. Sütüm gelsin diye beslenmeye çalışıyorum ama bırak yemek yemeği, tuvalete bile gitmeye vakit yok ki.’’ diye cevap veremez. Yutkunur. Ve ‘‘Evet, çok güzel duygu.’’ der. Gerçekten de öyle hisseder, yüreği titriyordur bebeğine, daha önce bilmediği bir his yaşıyordur. Şansı
Ebeveynlikte mükemmel olmayı kafaya takarsak, bir süre sonra tam tersine dönüşeceğinin garantisini veririm. İçindeyim, biliyorum. Zor bir süreç. Çocuk yetiştirmek, mutlu bir birey olmalarını sağlamak, düşüncelerine-haklarına saygı duyarak büyütmek gerçekten zor. O yüzden, hatalar yapabileceğimizi kabullenerek başlamak gerekiyor. Neyse ki; bilinçli ebeveynler olarak, o hataları telafi etmemiz gerektiğini biliyoruz. Çocuğumuzla bağımız koptuğu an, onarmak çok önemli.
Geçenlerde Mir Kaya’yla başımızdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum… Benzin almak için durduğumuzda, Mir babasıyla arabadan inmek istedi. Fakat ‘ayakkabı giydir, montu üzerine geçir’ işleriyle uğraşmaktansa, ‘‘Hadi sen, ön koltuğa geç, babanı direksiyonda bekle.’’ dedim. Direksiyonu bir o yana, bir bu yana çevirerek oyun oynarken, o sırada eli el frenine gitti. Korkuyla, sesim yükseldi ve direksiyona eğilerek, ‘‘Sadece direksiyon, sadece direksiyon.’’ diye bağırdım. Aslında ona kızgın değildim, sonuçta benim teklifim üzerine kurulmuş bir oyundu. Sadece korkmuştum. Sonuçta benim de bir bilinçaltım ve yaşanabileceklere dair öngörüm var. Direksiyona yaptığım hamleyi kendi üzerine alınmış olmalı ki; bana dönüp ‘‘Anne
İnsanların değerlilik duygusunun temelli ailede atılır. Birey, yetişkin olduğunda ilişki bozuklukları yaşıyorsa bunun en büyük sebeplerinden birisi de kendisine olan özgüven düşüklüğüdür. Biz ebeveynler olarak, çocuklarımızı kendilerini seven, kendilerini onaylayan kişiler olarak yetiştirmeliyiz ki; ileride kendi ayakları üzerinde durabilen yetişkinler olabilsinler.
Peki bunu nasıl yapabiliriz?
01- Onları sevmemiz ve bunu onlara söylememiz yeterli değildir; aynı zamanda sevgimizi hareket ve tavırlarımızla göstermemiz gerekir.
02- Onlara saygı duymalıyız. Daha bebeklikten, bir birey olduklarını farkında olarak, kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi, biz de çocuklarımıza yapmamalıyız.
Hayatınıza yön veren seçimlerinizin sebeplerini düşündüğünüz oluyor mu hiç? Neden bu işi yapıyorsunuz mesela? Veya niye evlendiniz? Evlendiniz de, çocuk kararı... Hadi ilkini yaptınız, peki ikincisi?
Bir şekilde iş hayatına atılıyoruz, belli bir yaşa geldiğimizde, hayatımızda biri de varsa, ‘‘Eeee, düğün ne zaman?’’ soruları başlıyor. Düğün gecesi, ‘‘Ehh artık, bebiş de gelir.’’ İlk çocuğunuzu kucağınıza aldığınız gün, ‘‘Kardeş yapacaksınız herhalde, değil mi?’’ Kabul edin, toplumun istekleri bitmiyor. Hep bir talep var; karşılamamız gereken. Biz de bir şekilde istediklerini veriyoruz. Peki gerçekten isteyerek mi? Kendi seçimimizle mi?
Mir doğduktan sonra arkadaşlarım ‘‘İkinciyi düşünüyor musun?’’ diye sormaya başlamışlardı. Bunun cevabı benim için çok netti. ‘‘Tabii ki.’’ Ama neden ‘evet’ dediğimle ilgili aslında ‘gerçek anlamda’ hiçbir fikrim yoktu.
En büyük etkenlerden biri eşim çok istiyordu. Peki, tamam da ben? ‘‘Ben Mir’e neden kardeş istiyordum?’’ Esas soru buydu...