İnsanların değerlilik duygusunun temelli ailede atılır. Birey, yetişkin olduğunda ilişki bozuklukları yaşıyorsa bunun en büyük sebeplerinden birisi de kendisine olan özgüven düşüklüğüdür. Biz ebeveynler olarak, çocuklarımızı kendilerini seven, kendilerini onaylayan kişiler olarak yetiştirmeliyiz ki; ileride kendi ayakları üzerinde durabilen yetişkinler olabilsinler.
Peki bunu nasıl yapabiliriz?
01- Onları sevmemiz ve bunu onlara söylememiz yeterli değildir; aynı zamanda sevgimizi hareket ve tavırlarımızla göstermemiz gerekir.
02- Onlara saygı duymalıyız. Daha bebeklikten, bir birey olduklarını farkında olarak, kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi, biz de çocuklarımıza yapmamalıyız.
- Onların korkularını şirin bulmak yerine, endişe ve göz yaşlarını ciddiye almalıyız. Bir arkadaşımız korktuğu zaman, korkusunun saçma olduğunu söyleyip-gülmüyorsak, çocuklarımıza da bu şekilde davranmamalıyız.
- Düşüp, ağlayan bir çocuğa ‘‘Bir şey yok, kalk.’’ diyemeyiz mesela. Bu şekilde davranmamız sadece, ‘‘Sen canının ne zaman acıdığını bile farkında değilsin.’’ mesajı vermekten veya ‘‘Senin canının acımasını önemsiz buluyorum.’’ diye hissettirmekten ileriye gitmez.
- Çocuğumuz ağlıyorsa, anlayışa ihtiyacı vardır. Neden ağladığını anlamak ve onunla göz hizasına gelerek, üzüntüsü hakkında onunla konuşmamız gerekir. (‘‘Etrafa Çocuğunuzun Göz Hizasından Bakın’’ yazımda daha ayrıntılı anlatıyorum.) Sarılmak en iyileştirici yöntemlerdendir.
03- Çocuklara seçim şansı vermek, ileride kendi kararlarını alabilecek bireyler yetiştirmemizi sağlar. Mesela iki yaşında bir çocuk hangi tişörtünü giymek istediğinin kararını verebilir. Çok seçenek sunmak kafa karışıklığına yol açacağından iki alternatifle, ona ‘‘Bugün hangisini giymek istersin?’’ diye sorabilirsiniz. Böylelikle ileride, kararları başkaları tarafından onaylanmaya ihtiyaç duymayan, kendi kararlarının arkasında durabilen, güçlü bireyler olurlar.
Mevsimine göre kıyafetler dolabında olursa, yanlış seçimler yapmaz ve böylelikle uyarılmak zorunda kalmaz, ileride kendi hayatlarıyla ilgili kararlar verirlerken, ‘‘Yanlış mı yapıyorum?’’ endişesi duymazlar.
04- Evde, yaşlarına uygun sorumluluklar alması, kendini ailenin bir ferdi olarak hissetmesinde önemli rol oynar. Mesela iki yaşında bir çocuk oyunu bittikten sonra oyuncaklarını toplayarak annesine yardım edebilir. Ama burada dikkat etmek gereken bir nokta vardır; çocuğun yaptığı işi değil, çabasını taktir etmek gerekir ve işi yarım bırakıyorsa yaptığı kadarı için teşekkür etmek ve yapmadığını eleştirmemek önemlidir. Bu tavrınız, sizinle işbirliği yapmaya devam etmesi için ona şevk verir. Aksi taktirde, ‘‘Zaten benim yaptığım iş beğenilmiyor.’’ düşüncesiyle, bir sonraki yardımında ‘‘İyi yapıyor muyum?’’ korkusuyla, size yardım etmeye yanaşmayacaktır. Hayatının sonuna kadar da her işe atıldığında bu korku içinde barınacaktır.
05- Evde kararlar alınırken, çocukları es geçmemek ve demokratik bir şekilde onların fikirlerine değer vermek önemlidir. Mesela, bir Cumartesi programında sadece ebeveynlerin yönlendirmesiyle değil, çocukların istekleri de göz önünde bulundurularak aile programı oluşturulabilir.
06- Disiplin için otoriteye ihtiyacı olmayan bireyler yetiştirmeliyiz. Mesela, yanında arkadaşı var diye yere çöp atmayan bir çocuk değil, zaten yere çöp atılması doğru olmadığı için yere çöp atmayı tercih etmeyen, öz disiplini olan bir birey olmasını sağlamalıyız.
- Cezanın itaat getirmeyeceğini bilmeliyiz. Ceza sadece, öfke-haksızlığa uğramışlık hissi-isyan-öç alma-yalan söyleyerek olayları saklama gibi negatif duygu ve hareketleri doğurur.
- Onlara karşı pozitif cümleler kurmalıyız. Sürekli oyuncakları ortada olan bir çocuğa ‘‘dağınıksın, oyuncaklarını toplamazsan bir daha sana o istediğin yeni oyuncağı almayacağım.’’ diye olumsuz cümle kurarak, tehdit etmek yerine, yumuşak bir ses tonuyla; ‘‘Oyunun bitince oyuncaklarını toplarsan, istediğin o yeni gelen oyuncağı alabiliriz.’’ gibi doğru davranışa teşvik edecek şekilde davranmalıyız.
- Hata yapmakla, hata olmak arasında fark olduğunu onlara göstermeliyiz. Yani, ayağına oyuncağı battığı için ağlayan bir çocuğa ‘‘Çok dağınık olduğun için ayağın acıyor.’’ demek yerine, ‘‘Oyuncaklar yerlerde olduğu için ayağına battı ve canın acıdı.’’ diye durumu (olumsuz duygularımızı eklemeden) net bir şekilde ifade etmeliyiz.
07- Çocuklarımız için gereğinden fazla şey yaptığımızda, onların gelişimini önlüyor ve onları aciz kılıyoruz. Mesela, yatağında kendi kendine oynayabilen bir bebeği, sırf uyandı diye kucağımıza aldığımızda, ‘‘Ben bir şey talep etmeden sürekli bana ihtiyacım olan gelecek.’’ düşüncesini yükleyebiliriz. Halbuki, onu gözlemleyip, bizi istediği noktada anında yanında olursak, onun talebine karşılık vermiş, isteme becerisini öğretmiş, kendi kararına saygı duymuş oluruz.
08- ‘‘Başkalarının memnun olması benim isteğimden daha önemlidir.’’ düşüncesini öğretmemeliyiz. ‘‘Mutlu olmanın yolu, başkalarını mutlu etmekten geçer.’’ mesajını vermemeliyiz. Aksine, istemediği noktada ‘hayır’ diyebilen bireyler yetiştirmeliyiz. . Kendi fikri başkalarınınkinden ayrıştığında, kendi fikrinin arkasında durabileceği güvenini vermeliyiz.
Sonuç olarak çocuklarımızı oldukları gibi kabul ederek sevmeliyiz. Onlar bizim sevgimizi olumlu tavırlarıyla kazanmak zorunda değiller. Ebeveynin çocuğuna duyduğu sevgi, hak edilen bir şey değil, olağan bir durumdur. ‘Yapılmalı-edilmeli-eğer böyle biri olursan’ gibi kurallara bağlı olmamalıdır. Koşulsuz sevgiyle büyüyen her çocuk, ileride kendine özgüven duyan bir yetişkine dönüşecektir.
Not: Bu bütün maddeler üzerinde uzun uzun konuşulabilecek noktalar olduğundan, ilerleyen yazılarımda her birini daha uzun ve ayrıntılı yazacağım.
https://www.facebook.com/bebekolduannedogdu/