Özgüvenli Çocuklar

29 Kasım 2017

Bazen toplum için Mir Kaya’ya karşı davrandığımı fark ediyorum. Sonra durup, düşünüyorum, kendime notlar alıyorum; sinirlerime hakim olamadığım zamanlarda açıp-okumak, bilincimin gerilerine giden bilgileri hatırlamak için...

Çocuklarımız, istemediğimiz bir davranışta bulunduklarında, (Onlar adına tehlike söz konusu olmadığı anları kastediyorum.) onları engelliyoruz; kızıyoruz, kaşlarımızı çatıyoruz, ‘hayır’ diyoruz, sinirli davranıyoruz, bazen bağırıyoruz; yani onlara karşı şiddet uygulamış oluyoruz. Bizim bu davranışımızdan çekinerek-korkarak-ebeveynini kızdırmamak adına yapmayı kestiklerinde ise ‘aferin’ diyerek onları ödüllendiriyoruz. En sevdiği kişi (annesi vs.) tarafından güler yüzle taktir edilmek, onaylanmak onları mutlu ediyor. Sırf bu yüzden de içinde fırtınalar koparak, devam etmek istemesine rağmen kendine engel oluyor, yaptığına son veriyor ve bu esnada kendini durdurabilmek adına vücudunu kasıyorlar. Örneğin, kendi kendine yüksek sesle çığlık atar gibi şarkı söyleyen bir çocuk ve bu sesten rahatsız olup, çocuğunu susturan, sırf annesi öyle istedi diye, bağırmaya devam etmek istemesine rağmen kendine engel olan bir çocuk düşünün... Çünkü ses kesilince anne

Yazının Devamı

Rekabetçi Ebeveyn

22 Kasım 2017

Hatırlıyorum da kardeşim ilk satranca başladığı zamanlar, onun turnuvalarını izlemeye giderdim. Çocuklar içeride maç yaparken, dışarıda ebeveynleri onları çay-kahve, kitap-gazete beraberinde bekliyor olurlardı. Bir de birbirlerine attıkları ‘öldürücü bakışlar’ eşliğinde. Dudakta küçük tebessümler, gözlerde hırsın yer aldığı selamlaşmalar... Çocukları içeriden illa kazançla çıksın isterlerdi. Tabii ki... Kim istemez evladı kazansın da, mutlu olsun... Ama gözlemlediğim veliler; ‘çocukları mutlu olsun’ isteklerinden ziyade, ‘o benim çocuğum, başarılı olmak, beni gururlandırmak zorunda’ beklentisindeydi.

Çocuklara baktığınızda maç öncesi salona beraber girerler, rakiplerinin (arkadaşlarının) karşısında yerini alır, el sıkışarak oyunlarına (yarışa) başlarlar ve satranç maçı bittiği an sarmaş dolaş-kol kola, birbirleriyle neşe içinde sohbet ederek, salondan çıkarlardı. Ta ki; aileleriyle göz göze gelene kadar!! İşte o noktada kim kazandı, kim kaybetti anlardım. İşte o noktada, içim her seferinde cız ederdi. Annesinin masasına gidip, ondan duyduğu azardan sonra yüzü asılan çocuklar, tuvalette bir tokadı yiyip, ağlamaktan şişmiş gözlerle ikinci maçı bekleyen evlatlar, genç kız

Yazının Devamı

Normal Doğum Endişesi

15 Kasım 2017

‘En Mahrem Hikayeme Hazırlık: DOĞUM’ kitabımda da anlattığım gibi Mir Kaya’ya hamileliğim sırasında, sürekli normal doğumu kolaylaştırmak için ‘o gün’e hazırlık yaptım. Okudum-araştırdım, daha önceki doğumları dinledim, annemden kendi doğumumu en ince ayrıntısına kadar anlatmasını istedim. Doktorum izin verdiği sürece (üçüncü aydan sonra) yüzdüm, yürüdüm, spor yaptım. Esas hazırlığı da bilincimi hazırlayarak yaptım, doğum meditasyonları, doğum hakkındaki olumsuz bilincimin temizlenmesi...

Çok şükür ki; Mir Kaya müdahalesiz (kastım: vakum, forseps kullanmadan), normal doğumla, sağlıklı olarak dünyaya geldi. Fakat, doğum günü geldiğinde dokuz aydır beni takip eden doktorum tatildeydi. Yeni ve tanımadığım bir yüz karşımda duruyordu. (Belki de olması gereken buydu. Ama insan o sırada öyle düşünemiyor tabii. İlk doğum... Ne kadar ‘‘endişelerimi yendim’’ desem de bir bilinmezlik önümde duyuyor...) Bir de üstüne üstlük Mir Kaya, iki metrelik babasına çekmek istemiş ve 1.60’lık bir anne için fazla uzun bir bebekti karnımda... Tüm bunlar birleşince biraz uzun süren bir süreç yaşamıştım.

Atlas’a hamileliğimde de zaman zaman endişeler, bazen ‘yendim’ dediğim korkular su yüzüne

Yazının Devamı

Tüyap'ta Bir Günce

8 Kasım 2017

Bildiğiniz üzere, 36.’sı düzenlenen, Tüyap Uluslararası Kitap Fuarı geçen Cumartesi itibariyle başladı. Yaşımdan büyük olan kitap fuarının, bu seneki anlamı benim için bir başka. Sadece kitapların üzerinde ellerimi gezdirip; avuçlarımı ısıtmak, tanışmak istediğim yazarlarla buluşup; gözlerinin içindeki bilgeliği görmek dışında, kendi kitabımın da o standlar arasında yer aldığı tarifsiz bir heyecan. Öyle ki; içim kıpır kıpır... Kendimi ‘yazar’ olarak adlandıramam elbette; ben, hamilelik dönemi anılarını kaleme almış bir anneyim sadece. Ama yine de o kadar güzel bir duygu ki onca yazarın arasında adımın geçmesi, onca eser arasında bir güncemin bulunması... Mutluluğum yüreğime sığmıyor, acemi heyecanım kesin imzamı almak için gelenlere geçiyor. Hele ki; fuarda kitabımı edinip, okumaya başlayıp, sosyal medyadan hiç tanımadığım kişilerden bana ulaşan yorumlar, arkadaşlarımdan gelen telefonlar yok mu; onlar apayrı bir hayal alemine götürüyor beni. Ağzım kulaklarıma vararak cevaplıyorum hepsini.

Fuarda ilk defa adımla-kitabımla karşılaşan kişiler, gelip kitabın kapağına bakıp, arkasını çevirirken, kitabevim A7’nin standında duran kişilere soruyorlarmış... ‘‘Eee, ne anlatıyor bu

Yazının Devamı

Bu Üçlüye Dikkat: Gaz, Reflü, Kolik

1 Kasım 2017

Mir Kaya doğduğunda kolay bir bebek değildi; zor ve az uyur, her emme sonrası gazlanırdı. Emme-gazlanma-ağlama şeytan üçgeninde gelir, giderdik. Denemediğimiz gaz damlaları, ayak altlarına acı elma yağları, göbeğine yapılan gaz masajları kalmamıştı. Sonra fark ettik ki; Mir’in problemi laktoz intöleransıydı. Ona göre bir tedavi yöntemine gittiğimizde sorun hızlıca çözüldü ve şu an laktoz intöleransı gibi bir sorunu da yok çünkü bebekler ilk doğduklarında, (özellikle erkeklerde daha çok görülürmüş) sindirim sistemleri tam olarak gelişmemiş olabilirmiş. O yüzden ilk aylarda mide problemleri yaşayabilirlermiş. (Mir’in mide rahatsızlığı kalıcı da olabilirdi tabii.) Yalnız burada önemli olan konu, hangi gastrik problemle karşı karşıya olduğunuzdur. Bebeği iyi gözlemlemek ve sorunu anlayarak, ona göre hızlı çözümler üretmek hem sizi, hem de onu rahatlatacaktır. Onu rahatlatacak; ağrısı azalacaktır, sizi rahatlatacak; ağlama krizleri aza indirgenecek ve siz de kendinizi yetersiz hissetmeyeceksinizdir. Benim için ilk ay kabus gibiydi, Mir’in ağlamalarına çözüm bulamamak, onun acısını dindirememek çok zordu mesela.

‘‘Peki bu problemi nasıl keşfedeceğiz ve sonrasında nasıl çözüm

Yazının Devamı

Kardeş Birliği

25 Ekim 2017

Hani deriz ya "Aynı anne babadan çıktı ama birbirinden nasıl bu kadar farklı?" diye... Peki biz gerçekten aynı anne-baba mıyız çocuklarımıza karşı?

Aslında kardeşler arasındaki ayrışma daha anne karnından başlar. Hamileliği sırasında annenin duyguları, hisleri, yaşadıkları... Hepsi iki bireyi birbirinden farklı iki karakter yapmak için etkendir. Sonra hayata ‘‘merhaba’’ deme şekilleri farklılaştırır kardeşleri. Doğum sırasında hangi şartlarda, nasıl yapıda (stresli, rahat, huzurlu, öfkeli) bir doktorun-ebenin yardımıyla doğduğuna, bebeğin ne şekilde anneye verildiğine, babanın yanında olup-olmamasına, ilk emzirme sırasında annenin acemiliğine-heyecanına-mutluluğuna-hissettiklerine, baba ve bebeğin ilk karşılaşma şekline göre her şey çocukları birbirlerinden ayrıştırır.??

İki çocuğu olan hangi anne, ikisine birden birebir aynı davrandığını kabul edebilir ki? İmkanlı mı? Daha ikinci çocuğa hamilelikten fark gösterir anne tavrı göbeğindekine (bebeğine)... İlkinde hem daha heyecanlı, hem daha endişeli olunabilir. İkincisinde daha tecrübeli bir mutluluk yaşanabilir. Sağlık problemlerinin, dış etkenlerin değişimi bile annenin psikolojisine ve böylelikle direkt olarak bebeğe

Yazının Devamı

Ebeveyn-Çocuk-Saygı Üçgeni

18 Ekim 2017

Etrafımı gözlemlediğimde, genellikle insanlar çocuklarına saygı duymayı unutuyorlar. Küçük oldukları için onlar adına ‘doğru kararlar’ alarak, hareket ediyorlar. Ama çocukların duygu ve düşüncelerini önemseyen yok. Hatta alışkanlık haline getirip, çocuk yetişkin olduğunda bile bu davranışı sürdürüyorlar.

Geçen gün bir kafede şahit olduğum bir olayı anlatmak istiyorum... Yan masamızda, çocuk annesiyle yemek yiyordu. Çocuk en fazla iki-üç yaşlarında. Çocuğun oturduğu yerin arkasından bebek arabalı bir kadın geçmeye çalışırken, sıkıştı ve geçemedi. Bunun üzerine anne, oğluna haber vermeden, sandalyeyle beraber çocuğu kaldırdı ve yerini değiştirdi. Çocuk elinde çatalıyla, artık (yeri değiştiği için) önünde olmayan tabağına bakarak ağlamaya başladı. Annesi de onun üzerine ‘‘Dur, dur getiriyorum tabağını.’’ dedi. Ağlayan çocuk ‘ufacık’ bir olaydan susmak bilmedi. Bütün kafe döndü onları izledi. Anne gerim gerim gerildi. En sonunda sinirden çocuğa bağırmaya başladı. Anlayacağınız olaylar, olaylar...

Aslında annenin yaptığı çok masum bir davranıştı. Başkasına yardım etmek için oğlunun sandalyesini kaydırdı. Ama ben bu durumda çocuğa hak vermeden edemeyeceğim. Birisi bana hiç

Yazının Devamı

Bağırmayan Ebeveyn

11 Ekim 2017

Ben online alışverişi pek sevmem. Hele söz konusu kitap olunca... Gitmeliyim kitabevine, gezdirmeliyim parmaklarımı raflarda. İçime sıcak gelen kapakların, okumalıyım arkalarını... Öyle işte; gencim ama eski kafalıyım. Babama ise her hafta bir kargo gelir. İçinden çıkan yeni kitaplar, kitaplığını süsleyiverir. Ben de okumak isteyip de bulamadığım kitapların siparişini babama verdirtirim. Yine bazı kitapları raflardan edinemeyince, babamdan istedim kendilerini... Gelen kitaplarım arasında sipariş vermediğim bir kitap çıktı: Bağırmayan Anne Baba Olmak

Normal şartlarda hayatta elime almayacağım bir kapak ve başlık! ‘‘Öyle şey mi olur canım?! Nasıl ‘hiç’ bağırmadan yapabilirsin ki!’’ diye düşünürken ben, şimdilerde ‘‘İyi ki de gelmiş o kitap benim evime.’’ diyorum. Yoksa bazı önerileri kendime nasıl saklayacaktım ki!

Bizim Hal Edward diyor ki; ‘‘Oksijen maskesini önce kendinize takın!’’ Her uçak yolculuğumda, bu anons sırasında, düşündüğüm bir konu olmuştur şu öncelik işi. ‘‘O uçak yalpalarken ve oksijen maskeleri ortaya döküldüğünde oğullarıma değil de, kendime takacağım ha? İmkansız! Elim gitmez. Tabii ki önce onlar.’’ derdim kendi kendime... Halbuki herkes haklı!

Yazının Devamı