Doğumdan önce, o hengamede unutursam diye kendime bebeğimle ilgili bazı notlar aldım. (Bu ‘not alma’ benim hayatımın hep bir parçası olmuştur. Yaşlılığım için bile şimdiden listem elimde; gelecekte çocuklarımı çileden çıkarmayayım diye...)
Herkes listesini, geçmişinde yaşadıkları problemler doğrultusunda kendi yapabileceği hatalara, kendine iyi gelmeyen davranış kalıplarına, ezberlenmiş yanlışlara göre revize edebilir.
‘Yeni Melis Anneye Hatırlatma Listem’ şöyle:
• Doğumdan sonra ilk günlerde not tutmak iyidir. Böylelikle bebeğin ne zaman, niçin ağladığını anlaman hız kazanır. (Hangi saat diliminde acıkıyor, ne zaman uykusu geliyor gibi.)
Dün yeni doğum yapmış bir arkadaşımı ziyarete gittim. Herkes bebeği konuşuyor; yaptıklarını, ne kadar emdiğini, geceleri nasıl uyuduğunu, ne kadar küçük ve tatlı olduğundan bahsediyordu... Ama kimse anneden söz etmiyordu! En çok ‘‘Peki sen nasılsın?’’ sorusuna ihtiyacı olan kadına, kimse dönüp, bakmıyordu. Evet, yemek veriyorlar, evet suyunu eksik etmiyorlar ama ‘süt olsun’ diye. Anneyi düşündüklerinden değil yani, yine bebeğe faydası dokunacak hevesiyle.
‘‘Sen nasılsın can anne, güzel anne, taze anne, lohusa kadın?’’ diye sorum. İçimi acıtan bir gülümsemeyle cevapladı beni: ‘‘Beni yoran, üzen bebeğim değil de etraftan gelen yorumlar.’’ dedi. Bebiş her ağladığında, ‘‘Aç bu çocuk! / Doymadı ki! / Senin sütün yetmiyor herhalde? / Yok, yok gazı var. Gazını çıkart, emzirmeye devam et, yetmedi ona o kadar emmek.’’ cümleleri helak etmiş kadıncağızı.
Mir Kaya’ya hamileyken, bir sürü arkadaşımdan bu hikayeleri dinlemiştim. Omzumda ağlayanlar, dayanamıyorum mesajları, gecenin bir vakti dertleşmek için çalan telefonlar... ‘‘Ben bu çocuğa yetemiyorum! Olmuyor! Beceremiyorum anneliği! Sütüm de yetmiyormuş zaten...’’ Anlayacağınız, -miş/-muş dünyası! İnsanın, ‘‘Bak sen şu kerata
Mir Kaya’ya hamileliğim boyunca 30 yıldır bilincime işlenmiş ‘‘Doğum acısı hiçbir şeye benzemez. / Doğum sancısı gibisini bilmem. / Sen daha kan aldıramıyorsun, nasıl doğuracaksın? / Öyle, böyle bir ızdırap değil...’’ cümlelerinin yerini, ‘‘Her şey yolunda gidecek, kolaylıkla, sağlıkla bebeğimi kucağıma alacağım. Doğum, doğanın bize bir armağını. Tarlada kadınlar tek başlarına doğururlarken, ben hastanede koca bir ekiple mi yapamayacağım?’’ cümleleriyle değiştirmeye çalıştım. Tabii ki; kolay olmadı... Dile kolay, bir ömür doğumun ne kadar da zor bir deneyim olduğunu dinleyerek büyüyorsun, sonra da ‘‘Bu doğal bir süreç, zor olmayacak, kolaylıkla bebeğim gelecek.’’ diye kendini ikna etmeye çalışıyorsun. Ama 9 ay, bilinçaltımdaki bilgi kirliliğini temizlemek için az da bir süre değildi. Yaptığım doğum meditasyonları, olumlamalar beni başarılı bir doğuma her geçen gün biraz daha yaklaştırıyordu.
Mir’in doğumuna fazla zaman kalmadığını hissettiğim dönem kendime bir not listesi yapmıştım. Her güne başucumda duran maddelerle başlıyordum. Doğum kasılmaları sırasında belki bu liste elimde olamayacaktı ama bilincim/ruhum süreci bedenime hatırlatacaktı.
Şimdilerde
Her yeni anne gibi siz de okumuşsunuzdur şu tarz öneriler; ''Emzirirken bebeğinle göz teması kur, ona gülümse, şarkı söyle (Dünyanın en bad sesine sahip olsan bile, ona güzel gelecektir.), onu sevdiğini dillendir, tatlı tatlı konuş onunla… ("Aaa ısırıyorsun ama! Canım acıyor, olmaz böyle!" falan deme.) Tatlı olacak; ses tonun da, kelimelerin de!''
O zaman emzirmeye başlamadan önce ne yapıyormuşuz? Şu dudaklara bir gülücük yerleştiriyoruz, ah yetmedi ninnilere başlıyoruz, biraz sevgi sözcükleri ilave ediyoruz... ‘‘Evraka! Şimdi emmeye başlayabilirsin, tüm ortam senin için hazır evlat!’’
Tam olarak öyle olmuyor işte! Kitap diliyle konuşmayı bıraktığımız ve hislerimizle hareket etmenin bebeğimiz için en iyi yöntem olduğunu çaktığımız gün, annelik sanatını keyifle icra edebileceğiz.
Şöyle ki; tıpkı bilirkişilerin dediği gibi, ninni söyledim, çocuk türküsü çığırdım, Alibabaaaa'nın demekten dilimde tüy bitti, bir türlü Mir'e emerken şarkı sevdiremedim. Bir yandan lıkırdatarak emer, bir yandan da eliyle ağzımı kapatırdı. (''Sus be kadın, bir huzur ver! Güzel güzel içiyoruz, başımı ütüleme.'' falan diyordu herhalde.) Sustuğum an huzurlu bir yüz ifadesiyle emmeye devam ederdi. Emzirmek
Mir Kaya'ya hamile kalmaya karar verdiğimde (Artık hepimiz çocuk sahibi olmak için bir zaman dilimi belirliyoruz, öncelikle şartları ve kendimizi hazırlıyoruz.) kendimi bu konuda geliştirebilmek için bolca okudum, etrafımdaki doktorlara, pediatristlere, psikologlara, pedagoglara bilmediklerim hakkında danıştım, aklıma yatan bilgileri kendime aldım, bana uzak fikirleri beynimin beri tarafına öteledim. Ve öğrendiğim en yararlı gerçeklik; kendi çocukluğumu çözümleyemezsem, çocukluğumda yaşadıklarımı farkına varamazsam, çocuğuma ne hissettireceğimi ve geleceğini ne şekilde etkileyeceğimi asla bilemem! 30 senedir beynime/ruhuma işlenmiş davranış kalıpları, filtreden geçmeden, çocuğumu yetiştirme tarzımda pörtleyiverir; kimisi doğru olur, kimisi yanlış... Ve ben, bunun ayrımına varamam!
"Ama geçmişime dönüp, ilk önce çocukluğumu, sonrasında ergenliğimi irdeleyebilirsem, o zaman kendimi ve çocuğumu evren için sevgi dolu bir birey olarak yetiştirir; bu toplumu ileriye taşıyabilirim." diye düşündüm ve o günden sonra çocuk gelişimini ikinci aşama olarak bir kenara bırakıp, öncelikle kendim ve geçmişimle ilgili çözmem gereken soru işaretlerime odaklanmaya karar verdim.
Evet; mutlu bir hayatım