Trafik kazalarında her gün en az 20 kişi ölüyor... Bunun iki katı masum insan yaralanıyor, sakat kalıyor... Daha kötüsü... Trafikte can vermek neredeyse olağan hale geldi. Ne İçişleri Bakanı ve hükümet kendini bu ölenlerin sorumlusu olarak görüyor, ne trafik önlemleri sıkılaştırılıyor, ne insanlar yetkilileri sıkıştırmak için çaba harcıyor...
      Bir ülkede trafik kazalarının çokluğu neyin göstergesidir?
      Cehaletin...
      Uluslararası Kızılhaç Örgütü'nün "Felaketler Raporu"na göre, çeşitli ülkelerdeki kaza oranı o ülkelerin gelişmişlik oranıyla doğrudan ilgilidir.
      Gelişmiş ülkelerde araç sayısı daha çok olmakla birlikte kaza daha az.. Çünkü o ülkelerde emniyet kemeri ve yol güvenliğiyle ilgili kurallara azami dikkat ediliyor. Kontrol sıkı. Cezalar ağır. Bu yüzden kaza az...
      Örneğin Habeşistan'da her 10 bin araca yılda 190 ölüm düşerken, araç sayısı çok daha yoğun olmasına rağmen Avustralya'da 10 bin araca yılda iki ölüm düşüyor.
      İngiltere'de ise 10 bin araca yılda sadece 1.4 ölüm...
      Özetle... Trafikte her gün tavuklar gibi can vermekle kalmıyor...
      Bir de üstüne üstlük "cahil ülke" damgası yiyoruz.
      Diyarbakır'da açık alanda içki içen iki kişi, 4 kişinin satırlı ve bıçaklı saldırısına uğramış. Cumhuriyet'in haberine göre Hizbullah üyesi olduğu öne sürülen dört kişinin saldırısı sonucu Aziz Ay ağır yaralanmış, hafif yaralanan arkadaşı kaçmayı başarmış.
      Bu sıcakta içki içilir mi, diye düşünürken Aydın Boysan'ın rahmetli arkadaşı Amca Mithat'ın anısı aklımıza geldi.
      Kendisi de iyi bir içkici olan Amca Mithat, Diyarbakır'da sur dibinde rakı içen iki vatandaş görmüş. Vakit öğle... Sıcaklık kırk küsur derece... Rakı şişesi de güneşin alnında duruyor. Amca Mithat yanlarına yaklaşmış:
     Â- Yahu aÄŸalar, demiÅŸ, hiç deÄŸilse ÅŸu rakı ÅŸiÅŸesini gölgeye koyun... AteÅŸ gibi rakı içinizi yakmıyor mu?..
      - Yok be ağam, demiş içkiciler, şu pul biberi görüyor musun? Bir avuç pul biber atıyoruz ağzımıza, arkasından bir yudum rakı... Vallahi buz gibi geliyor.
      Diyarbakır'daki son olaya gelince... Vahşet... İçkicilerin cehennem sıcağında çektiği eza yetmiyormuş gibi... Sen bir de satırla saldır, din adına cezalandırmak için adamları doğra. Vahşetin bu kadarına pes...
      CHP Lideri Deniz Baykal, Antalya'da bol bol yüzmüş, güneşlenmiş, yürüyüş yapmış. O arada yanındaki gazetecilere geçecekleri haberin başlığını bile vermiş:
     Â"Baykal seçimlere Kemer'de stres atarak hazırlanıyor. Yüzerek, yürüyüş yaparak güç depoluyor" dersiniz, demiÅŸ...
      Başka ne diyecektik? "Deniz Bey Kemer'de dalga geçiyor" diyecek halimiz yok.
      Elbet gerçeği söyleyeceğiz. Nitekim söylüyoruz:
     Â"Deniz Bey yukardaki fotoÄŸrafta seçimlere hazırlanırken görünüyor..."
      Askeri Şura toplandı... Genelkurmay Başkanı Orgeneral İ. Hakkı Karadayı emekli oluyor. Yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Kıvrıkoğlu geçiyor. Ve komuta kademesinde bir dizi değişiklik daha oluyor. Bu arada terfiler karara bağlanıyor. Geçmiş yıllardan farklı olarak... Artık subaylar "sırası gelen terfi eder" ilkesine göre değil... Aldığı puanlara, sicil notuna, başarısına göre terfi ediyor. Ya da edemiyor. Yerinde kalıyor.
      Ordu; içinde demokrasinin en az olduğu kuruluş olarak bilinir.
      Siyasi partiler de malum demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır.
      Ancak bizdeki manzara çapraşık bir hal aldı.
      Ordu'yu bir an siyasi parti gibi düşününüz.
      Bu partinin genel başkanı 3 yılda bir mutlaka değişiyor.
      Bu partinin yöneticileri görevdeki başarılarına göre terfi ediyor.
      Demokrasinin temel taşları olan siyasi partilerde ise genel başkanlar, seçim kaybetseler ve ne kadar başarısız olsalar değişmiyor.
      Ve siyasi partilerin yöneticileri gösterdikleri başarılara göre değil...
      Lidere gösterdikleri bağlılığa, liderin hanımının gözünde kazandığı sempatiye, yağcılık özelliklerine, tarikatlara veya iş çevrelerine yakınlıklarına, yolsuzluk konusunda meşreplerinin genişliğine göre saptanıyor.
      Orduyu siyasi partilerden daha demokrat veya sempatik gösterme gibi bir çabamız yok. Olamaz da... Ama siyasi partilerimizin ne ölçüde demokrat olduklarını düşünmek de hakkımız... Eğer siyaset "emir komuta" sistemine göre kurulmuş bir teşkilat kadar demokrat değilse... O ülkede demokrasiden söz edilebilir mi?
     ÂBill Clinton, Monica Lewinsky konusunda itirafta bulunacak:
     Â- Yattım, diyecekmiÅŸ.
      Onu öyle demezler. Madem Başkansın:
     Â- Yattımsa ben yattım, diyeceksin.
Yazara E-Posta: M.Asik@milliyet.com.tr