İskoçyalı ile İngiliz komşu oturuyormuş. Araları da pek iyi değil. İskoçyalı bir sabah bakmış tavuğu İngiliz'in bahçesine yumurtluyor. Aynı anda İngiliz evden çıkmış yumurtayı alıp cebine atmış. İskoçyalı da evden fırlamış İngilizi bahçede yakalamış.
- O yumurtayı benim tavuğum yumurtladı, demiş, lütfen verir misiniz? İngiliz oralı değil: - Evet ama, demiş, benim toprağıma yumurtladı. Yumurta senindi, benimdi, derken İskoçyalı: - Bu durumu İskoç usulü çözelim, demiş, ikimiz de birbirimizin hayalarına birer tekme atalım, kim yerden daha geç kalkarsa yumurta ötekinin olsun. İngiliz kabul etmiş. İskoçyalı eve gidip en kalın postallarını giymiş. Gelmiş, İngilizin hayalarına var gücüyle bir tekme indirmiş. İngiliz yerden ancak 30 dakikada kalkabilmiş. Tekme sırası İngilize gelmiş. Tam vuracak, İskoçyalı: - Bir yumurta için değmez, demiş, al o aptal yumurta
Leyleği sürekli havada gördüğünden olsa gerek, sürekli geziyor. Ne Türkiye'de ne dünyada gezmediği, görmediği yer kalmadı. (Günahını almayalım! bir - iki tane kalmıştır belki...) Son olarak dün Makedonya'daydı, bugün Türkiye'de... Ankara'da diyemiyoruz; çünkü Ankara'da durmayı da sevmiyor. Mutlaka bir gerekçe buluyor, kendisine gezi yaratıyor. Ya bir açılış oluyor gerekçe ya bir temel atma ya da bir düğün veya nikah... Gerekçe artık kendisinin keyfine kalmış. Hesap soran mı var?..
Suriye'yle savaş tamtamlarının çalındığı şu kritik günlerde Ankara'yı terkedip Makedonya'ya gitmesi şart mıydı? Oysa çok değil, daha üç ay önce Mesut Yılmaz bu ülkede değil miydi?.. Ama onun gezisi, kendi gezisiyle çakışınca... Aynı anda hem Cumhurbaşkanının hem Başbakanın aynı ülkeyi ziyaretlerinin biraz fazla tuhaf kaçacağı düşünülünce Baba özveride bulunmuş (!) kendi seyahatini ertelemişti...
Bir ülkenin Cumhurbaşkanı bu kadar çok gezer mi?.. Dünyada Baba kadar çok gezen bir başka Cumhurbaşkanı daha var mı?..
Bunları geçelim, yeniden
Okurumuz 1983 yılında yazdığımız bir yazıyı arşivden çıkarıp yollamış... Yazının başlığı "Nereden Buldun Kanunu çıkıyor..." Bir de espri iliştirmişiz o habere... Şu:
15'inci derecedeki memura sormuşlar:
- Nereden buldun?..
- Belamı mı? diye sormuş...
Aslında "Nereden Buldun Yasası" 1970'lerde konuşulmaya başladı. Lafı kulağa hoş geldiği için gazetelerde bugüne dek yüzlerce kez manşet oldu. Ancak böyle bir yasa asla çıkmadı. Kimseye "Nereden buldun?.." diye sorulmadı. Mal beyanları alınıp raflara dizildi. Asla açılmadı. Ve sonunda çıka çıka ne çıktı biliyorsunuz:
"Nereden Buldunsa Buldun!" Kanunu çıktı...
Mali Milat diye bir dümenle bütün karanlık paralar aklandı. Haram para bir günde helal para oldu. Para zarflarının üzerindeki "Tüyü bitmemiş yetimin hakkıdır", ya da "Halkın parasıdır" ibaresi silindi, yerine çalanın adı soyadı, yazıldı. "Helal olsun", ibaresi eklendi.
TBMM açılışında tam 80 sayfalık konuşma...
İçinde tarih var, coğrafya var, çevre var, turizm var.
Son bir yılda trafik kazalarında ne kadarlık maddi hasar meydana gelmiş...
Yolcu ve yük taşımacılığının kaçta kaçı karayoluyla yapılıyormuş...
Üniversitelerde öğretim elemanının sayısı kaçmış...
Organize sanayi bölgelerinin sayısı kaçı bulmuş...
Kaç tanesi halen inşa halindeymiş...
Meclis bugün açılıyor. Önümüzdeki haftadan itibaren de çalışmalarına kaldığı yerden devam edecek. İlk iki hafta Genel Kurulu yönetecek Başkan Vekili Uluç Gürkan'a soruyoruz:
- Yeni dönemde gündeminizde neler var?
- İlk gündem maddelerimizden biri, eski Başkan Mustafa Kalemli'nin dokunulmazlığının kaldırılması konusu... Kader işte!..
- Yeni salonda oylamalar artık elektronik sistemle yapılacak herhalde?
- Hayır! Sistem henüz çalışmıyor, dolayısıyla oylama bir süre daha eskisi gibi ad okunarak yapılacak. Ha, bu arada, salonu yapan firmanın Meclis'e attığı yeni bir kazık daha ortaya çıktı...
- Nedir o?..
- Bize, elektronik yoklamayla ilgili brifing verirlerken milletvekillerinin üç parmağının izini almak en iyisi demişler, biz de bunu kabul etmiştik. Ama daha sonra anlaşıldı ki, iki parmak izi bile yeterliymiş. Bir fazla parmak izi çok mu önemli demeyin, sadece bunun bize getirdiği ek külfet milyarları buluyor...
Umut Vakfı'nın düzenlediği "Bireysel Silahsızlanmada Medyanın Rolü" başlıklı panelde genç bir medya mensubu; ATV'den Murat Atığ konuşuyor:
- Hiç unutmam, bundan birkaç yıl önce... Galibiyetle noktalanan bir milli maçın ertesi günü... Büyük bir gazetemizin birinci sayfasında, otomobilin camından yarı beline kadar uzanmış ve sevinç çığlıkları atmakta olan bir adamın fotoğrafı görülüyor. Bir elinde bira şişesi, ötekinde de havaya doğrultulmuş bir silah var. Fotoğrafın altında "Türkiye galibiyet sevinciyle sabaha kadar eğlendi!" yazıyor. Ama Türkiye genelinde çok sayıda insanın bu "eğlenceler" sırasında kaza kurşunuyla vurulduğu öğreniliyor o gün... Ve ertesi gün.. yine aynı gazetemizin birinci sayfası... Ve yine o fotoğraf... Hani şu bir elinde bira şişesi, ötekinde de silah bulunan adamın fotoğrafı. Bu defa altında şöyle yazıyor:
"Eğlence değil, vahşet!.."
***
Panelin konuşmacılarından biri de New York'ta uzun yıllar cinayet soruşturmalarına
PKK'ya karşı görüşleriyle bilinen İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'in bu örgüte yardım ettiği savıyla gözaltına alınmasındaki garipliği İP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Yalçın' a soruyoruz.
- Aleyhimizde birtakım tezgahlar hazırlandığını biliyorduk. Ferit İlsever arkadaşımız, 3 Eylül günü düzenlediği basın toplantısında bu mektup tezgahını açıklamıştı. DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel' in elinde böyle bir mektup var, piyasaya sürülmek için uygun bir zaman bekleniyor, demiştik.
- Dediniz de ne oldu?
- Hemen peşinden Günlük Haber gazetesinden Yasemin Güneri, DGM Savcısı Nuh Mete Yüksele "Böyle bir mektup varsa, bir işlem yapacak mısınız", diye sordu. O da, evet, bende böyle bir mektup var ama şimdi tatile gidiyorum, daha sonra bakacağım yanıtını verdi.
-Peki, savcı o zaman değil de şimdi niye harekete geçti?
-Son genel seçimler sırasında Doğu, televizyonda liderlerle yaptığı seçim tartışmasında, izlediğiniz yanlış politikalar yüzünden
Ali Özoğuz'u 60'lı, 70'li yıllar Ankarası'nda yaşamış sanatçılar ve sanat dostları iyi tanır. Hayattan erken ayrıldı Ali... Yaşasaydı o hayat felsefesi ve keskin zekasıyla ne çok deyim katacaktı hayatımıza. Bugün kimi insanları iki sözcükte tanımlayan "Ali" patentli deyimler hala dillerdedir... Örneğin Kifayetsiz muhteris... Müzmin muteriz... Mazlum mütefekkir... Müflis müteşebbis... gibi... Ali'nin esprilerini zaman zaman aramızda tekrarlar, onu tebessümle anarız. Birkaçını sizlere de aktaralım... Birlikte analım....
Sene 70 gibi... Mülkiyeliler Birliği'nin bahçesi tıklım tıklım. Boş masa yok... Her masada siyaset konuşuluyor. Kenarda masa boşalmasını beklerken bir arkadaş Ali'ye soruyor:
- Tek bir sözcükle bütün masaları dağıtabilir misin?
- Evet.
- Ne dersin mesela?
- Geliyolaaaar!.. diye bağırırım...
***