Elektronik devrimin hayatımızda yaratacağı değişikliklerin ipuçlarını alıyoruz sürekli... Son günlerin birkaç küçük haberi de geleceğin büyük değişimlerini haber veriyor... Mesela...
      İngiltere'de bir çöp toplama firması işçilerini uzaydan kontrol için çalışmalara başlamış... Halen mevcut olan bir sistemle merkezde oturan bir görevli şirkete bağlı çöp kamyonlarının gün boyu hareketlerini izleyebiliyor. Kamyonlardan biri öğle tatilini uzattı diyelim.. Veya bir başka ekip çöpleri boşalttıktan sonra arabayı bir kahvenin önüne çekip işten kaytardı. Merkezdeki görevli uzay bağlantısıyla bütün bu hareketleri izleyebiliyor. Şirket, 100 bin dolarlık bir yatırımla bu sistemi kurabilecekmiş.
      Bu şekilde pek çok işyeri dışardaki elemanlarını izleyebilecek yakın gelecekte...
      Bir başka haber... Çok yakın gelecekte giyim mağazalarının elbise prova odaları ortadan kalkacak. Çünkü bir elektronik sistemle insan vücudundaki 300 bin nokta, milimine kadar ölçülüyor. Bu ölçüleri alan terzi üzerinize şıp diye oturacak elbiyeyi dikebiliyor. Veya giyim mağazası bu ölçüleri alıp size en uygun elbiseyi verebiliyor. Daha da kolayı... Ölçüleri istediğiniz giyim firmasına "e mail" notuyla iletip giysiyi getirebileceksiniz.
      Bir üçüncü kolaylık... Türkiye'de de satışına başlanan bilgisayarlı bir kalemle İngilizce bir sözcüğün ya da cümlenin üzerini çizdiğinizde derhal Türkçesini görebiliyorsunuz. İngilizce bilmeyen biri bu kalemle İngilizce bir metni okuyabiliyor.
      Dünyanın teknoloji merkezleri, üniversiteleri harıl harıl bilimsel atılımlar peşinde... Biz mi? Türbana dolaştık kaldık...
      Kapıya dayanan ekonomik krizi bizim işadamları yarı endişe, yarı memnunlukla ( kriz dolayısıyla rahat rahat işçi çıkarabilecek, zamları sıfıra yakın bir oranda tutabilecekler çünkü) haber verirken... Asya ülkeleri bu krizi bir süredir yaşıyor malumunuz...
      Ve Hong Kong'da benzeri az duyulmuş bir etkinliğin haberi elimize ulaşıyor...
      Hong Kong yöneticileri krizin yarattığı toplumsal moral bozukluğunu gidermek üzere bir geniş program hazırlamışlar.
      Halkı biraraya getirip eğlendirecek şov programları, sanat ve edebiyat yarışmaları, fuarlar, karnavallar, seminerler, spor yarışmaları yer alıyormuş bu özel programda. Böylece kriz döneminde insanları birbirine yakınlaştırmayı, teselli etmeyi, işsizlik ve benzer acıları hafifletmeyi amaçlıyorlarmış...
      Aklımızda bulunsun.. Bize de uyabilir böyle bir program.
      Devlet sanatçılığı tartışma gündemindeki yerini korurken "Çiçekçi" Erol Ciniviz geçtiği mesajda diyor ki:
     Â- Ben de devlet sanatçısı olmak istiyorum. 35 senedir bütün devlet dairelerinin çelenklerini yaparak sanatımı icra ediyorum. Yemin ediyorum, verirlerse reddetmeyeceÄŸim...
      Ve CHP'li Fikri Sağlar'ın sorusu:
     Â- Son aylarda kasetleri en çok dinlenen kiÅŸi olan Alaattin Çakıcı neden Devlet sanatçısı yapılmadı?
      Efendim Cumhurbaşkanı Demirel, hükümeti kurma görevini en büyük partinin lideri olan Recai Kutan'a vermeliydi...
      Tabii efendim... Hadi o olmadı neden Tansu Hanım'a vermedi de gitti dördüncü partinin liderine verdi?..
      Anayasa'ya uyar mı efendim? Demokrasiye sığar mı? Geleneklerle bağdaşır mı?
      İtirazlar yerinde.
      Yerinde de...
      Peki siyaseti belirleyen 5 büyük parti, demokrasinin ilkelerine uyuyor mu?
      Bu partiler milletvekili adayı belirlerken ön seçim yapıyor mu? Halkın tercihlerinin TBMM'ye yansımasına izin veriyor mu? Milletvekillerini kapıkulu gibi kullanmaktan geri duruyor mu? Anayasa'nın laiklik başta temel ilkelerini savunuyorlar mı? Hepsi "lider diktası" altında yönetilmiyor mu?
      Tablo buysa... Demokrasiyi kendi koltukları söz konusu olduğunda hatırlayan partilerin itirazları inandırıcı olabilir mi?
      Demokrasi halka dayansa bugünkü sıkıntılar yaşanır mıydı?
      Kapatılan Refah Partisi'nin kaçak milletvekili İbrahim Halil Çelik, sahte pasaportla Almanya'ya girmek isterken yakalandı... RP'nin bir başka kaçak milletvekili Şevki Yılmaz Hollanda'da... Karasesli Kaplan'cılar Almanya'yı mesken tutmuş durumda. Necmettin Erbakan'ın 12 Mart sonrası kaçak yıllarını İsviçre'de geçirdiği malum.
      Yani...
      Türkiye'de yaşarken İslam devleti mücadelesi yapan, halka İran, Pakistan, Suudi Arabistan, Sudan gibi ülkeleri örnek gösteren muhteremler yaşamaya geldi mi Batıl Batı'ya koşuyorlar. Nedense...
      Derken önceki gün gazetelerde bir haber:
     Â"Abdullah Öcalan Ä°talyan yetkililere `Beni Ä°ran'a gönderin' dedi."
      Gelin çıkın işin içinden...
      Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın düzenlediği barış yemeğine Paris'te bulunan Tibet Lideri Dalay Lama'yı davet etmediğini dün yazmıştık. Çin'i darıltmaktan çekinen Chirac'ın bu ayıbını "Liberation" Gazetesi kapaktan vermişti. Chirac, basının ve aydınların eleştirileri üzerine Dalay Lama'yı sonradan yemek kadrosuna dahil etmiş. Duyuralım...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr