Devlet sanatçılığı konusundaki hararetli tartışmalara İbrahim Tatlıses de önceki akşam Kanal D Ana Haber programı aracılığıyla katıldı. "Okul ve üstgeçit inşası gibi sayısız hizmetlerine rağmen" listede adının olmayışına anlam veremediğini söyleyen Tatlıses, Baba'ya kırgınlığını kendine özgü üslubuyla şöyle aktardı:
     Â- Ä°bo Show'un bitiminde zırrr, bir telefon... CumhurbaÅŸkanımız arıyor: "Alo, Ä°brahimcim! Programını izledim, çok güzel olmuÅŸ, çok beÄŸendim..." Koca Türkiye'de baÅŸka iÅŸ kalmamış da Ä°bo Show'u mu seyrediyor, diyeceksiniz. Ama izliyor iÅŸte...
     ÂVe o an... Baba'nın Ä°bo'ya "resmen" haksızlık (!) ettiÄŸi anlaşılıyor!..
     ÂÄ°brahim Tatlıses, canlı yayına telefonla katılan "devlet sanatçısı" Sezen Cumhur Önal'ın tahrikleri üzerine dayanamayıp devlet sanatçılığını niçin bu kadar çok istediÄŸini de anlattı:
     Â- Söylemeyecektim ama söyleyeyim. Benim asıl isteÄŸim yeÅŸil pasaport almak... Yabancı havalaalanlarına iniyorum; Türk olduÄŸumu anlayınca gel kardeÅŸim diyorlar, bir saat bekliyorum. Ama devlet sanatçısı olsam, yeÅŸil pasaportla geçip gideceÄŸim...
      Peki, devlet sanatçıları "yeşil pasaport" edinebiliyor mu?.. Kültür Bakanlığı Basın Müşaviri Nafiz Şahin'e danışıyoruz...
     Â- Hayır, diyor, bu konu yanlış anlaşılıyor. Devlet sanatçılığı tamamen onursal bir unvan... Sadece kendilerine devlet sanatçısı kimlik kartı veriliyor. Bir de VÄ°P yönetmeliÄŸine göre ülkemiz havaalanlarının VÄ°P salonlarından yararlanabiliyorlar. Hepsi bu kadar...
      Anlaşılan... Bu devlet sanatçılığı bir yerde Yalova Kaykamaklığı gibi birşey...
      Sorular, İzmirli okurumuz Ercan Güz'ün kafasına takılmış; dün telefonda bize yöneltti:
     Â-Apo'yu bizden istemeyin, onu iÅŸlediÄŸi suçlardan dolayı burada biz kendimiz yargılayalım, diyen Ä°talyan makamlarına biz hangi gerekçeyle itiraz ediyoruz? - "Suç iÅŸleyen kiÅŸi, suçu iÅŸlediÄŸi yerde yargılanmalıdır" gerekçesiyle itiraz ediyoruz tabii ki...
     Â- Peki gerekçemiz buysa, gazeteci Metin Göktepe'yi Ä°stanbul'da öldüren polisleri niye Ä°stanbul'da deÄŸil de baÅŸka ilde yargılıyoruz o zaman?
      - Yargılamanın güvenliği açısından... Suçlanan polisler İstanbul'da yargılanırsa olaylar çıkabilir, gerekçesiyle...
     Â- Peki ÅŸimdi adamlar çıkıp da bize, "Siz ülkenizin en büyük kentinde üç - beÅŸ polisi bile güvenli yargılamaktan aciz olduÄŸunuzu itiraf etmiÅŸken Apo gibi 30 bin kiÅŸinin katilini nasıl güvenli bir ÅŸekilde yargılayabileceksiniz?" diye sorsalar ne yanıt vereceÄŸiz?
      Büyüklerimiz (!) bu sorulara ne yanıt verirler bilemeyiz ama biz okuyucumuza;
     Â- Yoksa sen Apocu musun kardeÅŸ?.. diye karşı bir soruyla yanıt verdik de susturduk. Yoksa daha kimbilir neler soracaktı hain!..
     ÂAtatürk'ün ölümüne sebep olan hastalığının ilerleme süreci içinde bir "teÅŸhis hatası" söz konusu olabilir miydi?.. 10 Kasım gecesi ATV'de Atatürk araÅŸtırmacısı ve tıp doktoru Profesör Utkan Kocatürk'ün verdiÄŸi bilgiler doÄŸrultusunda Can Dündar dile getirdi bu şüpheyi...
      Atatürk'ün tedavisinden sorumlu Türk hekimler ile yurtdışından gelen hekimlerin teşhislerinin "farklı" olduğuna dikkat çeken Dündar, Atatürk'ü erken kaybetmemizin nedeninin böylesi bir "teşhis hatası" olup olmadığını sorguluyor; "Atatürk'e neden otopsi yapılmadı?" diye soruyordu.
      Geçenlerde bu sütunlarda Tıp Tarihi Profesörü Arslan Terzioğlu'nun konuyla ilgili görüşlerini aktardık. Terzioğlu, Atatürk'ün doktorlarından Prof. Akil Muhtar Özden ve Mehmet Kamil Berk'in notlarına ve Atatürk'ün ölüm raporuna dayanarak "Türk ve yabancı hekimler arasında ihtilaf olmadığını, o yüzden otopsiye de gerek duyulmadığını" söylüyordu. Prof. Terzioğlu'nun değerlendirmesiyle ilgili olarak ilettiği notta Can Dündar özetle diyor ki:
      ...Bizzat Atatürk, 1938 Şubat'ında İnönü'ye;
     Â- Hastalığımı geç teÅŸhis ettiler. Vahametini geç söylediler. Yoksa beni bilirsin, tedbirli adamımdır, hiç tedbir almaz mıydım? Åžimdi herÅŸeyin geç kalmış olmasından korkuyorum, diyor.
      Bu sözler bile belki de Atatürk'ü erken kaybetmemize neden olan bu hataya ilişkin tartışmanın önemini ortaya koyuyor. Türk doktorları Atatürk'e 1938 Ocağında "alkole bağlı siroz" teşhisi koydular. Mart 1938'de Prof. Fissenger'nin de bu teşhisi doğruladığı söylendi. Oysa Fissenger, sirozun alkole bağlı olmadığı kanısındaydı. Eylül ayında Atatürk'ü bir kez daha muayene etti; karaciğeri yine büyük buldu. Alkole bağlı siroz teşhisi doğru olsa karaciğerin küçülmesi gerekirdi. Bu muayeneden sonra Prof. Neşet Ömer İrdelp, Dr. Nihat Reşat Belger ve Prof. Fissenger 8 Eylül 1938'de müşterek bir rapor yazarak karaciğerin büyük olduğunu belgelediler. Ancak Prof. Fissenger rapora şerh düşme gereği duydu. 10 Kasım gecesi Prof. Kocatürk'ün ilk kez açıkladığı bu belgeye göre, Prof. Fissenger, Atatürk'te Türk doktorların söylediği gibi "alkole bağlı sirozun" söz konusu olamayacağını; "alkol dışı sebebe bağlı bir siroz çeşidine" rastlandığını yazıyordu. 9 Eylül 1938 günlü raporunda da aynı görüşü dile getiriyordu.
      Otopsinin neden yapılmadığının açıklamasını ise yine söz konusu programda Atatürk'ün doktorlarından Neşet Ömer İrdelp'in asistanı Perihan Çambel'in kendi sesinden yayınladık. Çambel, 1978 yılında Prof. Kocatürk'e yaptığı açıklamada aynen şöyle diyordu: "Otopsi yapılması, devlet erkanı ve raporuna imza atan hekimler tarafından istenmedi. Ben bilinçaltı istenmediği kanısındayım. Çünkü gerçek meydana çıksaydı, teşhisi koyan hekimler rahatsız olacaklardı..."
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr
Özay Åžendir
ÖÄŸretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
DışiÅŸleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceÄŸiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
ÖÄŸretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep AktaÅŸ
Her ÅŸey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali EyüboÄŸlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024