19 Mayıs’ta Yunanistan’da yine Pontus fırtınası estirildi. Siyasetçiler Pontus soykırımını kınamak için kuyruğa girdi. Bu olaylar 1919 yılında meydana gelmiş. Ancak akılları başlarına 75 yıl sonra gelmiş olmalı ki Meclis’ten anma günüyle ilgili kanunu 1994 yılında çıkardılar.
Greek Reporter adlı internet sitesi olayın tarihçesini anlatırken, 1919 yılında Karadeniz’de bir Yunan Ermeni devleti kurulmasının tasarlandığını saklamadı. Buna o tarihte izin verseydik bugün suçlu olmayacaktık!
Yunan politikacı, Türkiye ile düşmanlığı körükleme ve halktaki Türk korkusunu katmerlendirme çabalarını hiç yorulmadan sürdürüyor. Bu korkuyu sömürerek oy topluyor. Yabancı silah tüccarları da yine bu korkuyu sömürerek ülkeye envaiçeşit silah yığıyor. Yunanistan askeri harcamalar yüzünden iflasa sürüklendi. Ama kendini frenlemedi. Düşmanlığı köpürtmeye devam ediyor.
Ege ve Akdeniz’de ittifaklar oluşturarak Türkiye’yi kuşatma çabalarını da sürdürüyor.
Sosyal Demokrasi Vakfı SODEV’in araştırmasına göre... Türkiye genelinde gençlerin yüzde 62.5’i imkânları olsa yurt dışına yerleşip orada yaşamayı istediklerini ifade ediyor. Bu oran AKP seçmeni gençlerde yüzde 47.5 iken, CHP seçmeninde yüzde 74.4.
Araştırmada sorulan bir soru da şu:
“Hayatınızın kalan kısmının tamamını Suudi Arabistan’da aylık 10 bin dolar kazanarak veya İsviçre’de aylık 5 bin dolar kazanarak geçirme imkânınız olsa, hangisini tercih edersiniz?”
Bu soruya da Türkiye genelinde gençlerin yüzde 72,2’si ‘İsviçre’ yanıtını veriyor. Bu oran AKP seçmeninde yüzde 60.5; CHP seçmeninde ise yüzde 82.1 düzeyinde.
Siz AB ülkelerinin yerinde olsanız... Türkiye’ye vizesiz seyahat imkânı tanır mısınız?
Baksanıza, kapılar bir açılsa yurtta adam kalmayacak!!
***
Yukarıdaki konuyla az çok ilgili bir öyküyü
Birkaç hafta önce başka eve taşındık. Yeni yuvamız bir çiftlik evini andırıyor. Her taraf sessiz ve sakin. Etraf yemyeşil. Pencerenin önündeki ağacın dalları neredeyse içeri girecek gibi. Eskiden çok gürültülü bir caddede otururduk. Gürültüden ve egzoz gazından duramazdık. Burada kimsecikler yok. Derin sessizlik içinde insanın ruhu dinleniyor. Eskiden çevrede kargadan başka kuş göremezdik, şimdi penceremize flurya, saka gibi rengârenk kuşlar konuyor. Kapının önünde martılar dolaşıyor. Eşim onlara ekmek atınca teşekkür makamındaki çığlıkları bizi ayrıca mutlu ediyor. Dün eşime sordum:
- Nasıl yeni evimizden memnun musun?
- Hangi yeni ev?
- Şu anda yeni evimizde değil miyiz?
- Yoo, nereden çıkardın?
- Yahu bizim ev çok kalabalık, gürültülü bir yerdeydi, baksana şimdi bambaşka bir yerdeyiz.
- Caddeler boş olunca sana öyle geliyor, dedi eşim, etrafta kimse görünmeyince sen evi taşıdık zannettin. Camın önünde çok oturunca öyle oluyor.
Meğer taşınmamışız. Ben hayal görmüşüm. Sizi de
Atatürk, Büyük Nutuk’u 1927 yılında Meclis kürsüsünden okumaya şu sözlerle başlar:
“1919 yılı mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım...”
Bu tarih, Osmanlı’nın külleri üzerinde kurulacak Türkiye Cumhuriyeti için büyük yürüyüşün ilk adımıdır. Kongrelerle halk örgütlenecek, Millet Meclisi kurulacak, Kurtuluş Savaşı tüm zorluklara rağmen başarıya ulaştırılacak, Lozan’da yeni devletin temelleri atılacak, Cumhuriyet ilan edilecektir.
Cumhuriyet yılları ayrı bir başarı öyküsüdür. Bugünden geriye bakıldığında, başarı daha belirgin şekilde ortaya çıkar.
Atatürk ve İnönü dönemlerinde Çankaya Özel kaleminde çalışmış olan Haldun Derin’in “Çankaya Özel Kalemini Anımsarken” adlı kitabından birkaç satır aktaralım...
“...1923-1929 arası her yıl ithalatın değer tutarı hep ihracatın değer tutarını aşmış, ama 1929 dünya ekonomik bunalımı üzerine alınan önlemler sonucu 1930-1946 arası on yedi yılın (1938 hariç)
Atatürk’e yakın isimlerden, yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bir gün O’na, kendisini en yalnız ve çaresiz hissettiği dönemi sorar. Ne çocukluk günleri, ne savaşlar... Atatürk, hayatında en en zor dönemin, “işgal altındaki İstanbul’da kapı kapı dolaşarak insanları milli mücadeleye ikna etmeye çalıştığı” günler olduğunu anlatır. İşgal İstanbul’unda esaretten kurtulmak için başkaldırmaya niyetli o kadar az kişi vardır ki...
Alev Coşkun, “Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay” adlı kitabında o sıkıntılı günleri çok güzel anlatır.
Kitaptaki çarpıcı öykülerden birinin kahramanı da yazar Refi Cevad Ulunay’dır. Padişah yanlısı gazeteci Ulunay, Mustafa Kemal Paşa’yı Şişli’deki evinde ziyaret eden ilk basın mensubudur. Ulunay, 4 Şubat 1919 tarihinde yaptığı röportajdan gazeteye döndüğünde, arkadaşları ne konuştuklarını soruyor.
Ulunay, “Şu sıralarda Anadolu’ya geçilir, orada teşkilat kurulur, milli mukavemet harekete geçirilirse Fransız’ı da, İngiliz’i de,
AKP Aydın Milletvekili Bekir Kuvvet Erim güzel bir haber veriyor:
“Sümerbank basma fabrikamızı tekrar hayata geçirebilmek için Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisimiz ile birlikte çalışmalara devam ediyoruz. 42 bin metrekare kapalı alanı bulunan bu tekstil alanımızın özel işletmeler aracılığıyla tekrar üretime başlaması için çalışıyoruz” diyor...
Haber güzel... Ancak içi tamamen boşaltılmış ve çürümeye yüz tutmuş fabrika tekrar canlanır mı? Eskiye döner mi?
***
Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası bir gurur ve başarı romanıdır. Nazilli Atatürk’ün açılışını yaptığı son fabrikaydı... Yıl 1937... Açılışla birlikte 480 makine aynı anda çalışmaya başladı.
Atatürk bir süre makinelerin sesini dinledi ve şöyle dedi:
“İşte bu bir musikidir.”
Fabrika yıllarca Türkiye’nin en üretken kuruluşları arasında yer aldı. 1980 yılından sonra sistemli ve kasıtlı olarak batırıldı. 2000’lerde bitirildi.
Ana muhalefet partisi CHP’nin bir iktidar programı yok, temel konularda politikaları yok, demiştik. Parti kazayla iktidar olursa neyi nasıl yapacak, belli değil. İktidar olmak için değil olmamak için çalışıyor. Tek çabaları yüzde 25’i tutturup genel başkan ve çevresini koltukta tutmak... Diye yazmıştık.
Partililerden itiraz geldi. Açın internet sitemizi bakın, orada partimizin programını ve politikalarını görebilirsiniz, dediler...
Açtık CHP’nin resmi internet sitesi “chp.org.tr” yi...
‘Parti Programı’ yazan butonun üzerine bastık. “Aradığınız sayfa bulunamadı” diyor. CHP Tarihi başlıklı sayfa da boştu. Birinci sayfanın altında temel konularda sayfalar açılmış. Ekonomi politikaları, Sosyal politikalar, Eğitim politikaları, Dış ilişkiler, İşçi Sendikaları...
Nâzım Hikmet’in:
“Bugün pazar...
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak, bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum”
diye başlayan ve “bahtiyarım” diye biten şiirindeki gibi adeta...
Bizim 65 yaş üstüne de lütfedildi, pazar günü, yani yarın, 10 haftadır ilk kez sokağa çıkacaklar. Saat 11-15 arası evlerinin civarında volta atacaklar.