Koronavirüs salgını nedeniyle ertelenen CHP Kurultayı’nın Ankara’da seyircisiz olarak 25-26 Temmuz’da yapılacağı açıklandı. Kurultay yeri olarak Bilkent Odeon’un kiralanması kararlaştırıldı.
Kurultayın ertelenmeyip seyircisiz yapılacak olması eleştirilere neden olurken...
Başka sıkıntılar da ufukta görünüyor...
Odeon, üstü kapalı, amfiteatr şeklinde 4 bin kişilik bir konser salonu.
CHP’li Yılmaz Ateş, salonu bilen mimarların hazırladığı notu gönderdi. Diyor ki notunda:
“Kurultayın 1370 oy kullanma hakkı, 1600 dolayında da oy hakkı olmayan ama söz hakkı olan toplam 3000 dolayında delegesi var. Gazeteciler, güvenlik görevlileri ve yönetime aday olacak kişiler de eklendiğinde salona 4000’e yakın insan girecek.
Sağlık Bakanlığı kurultayın en az 1.5 metre aralıklı sosyal mesafe sağlanması koşuluyla yapılabileceğini bildirdi.
Uzman mimarlar sosyal mesafe düzeni kurulursa 4 bin kişilik salona en fazla 1000 kişi alınabileceğini söylüyor.
Falih Rıfkı Atay 1. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’deki durumu anlatırken şöyle der:
“Açların Londra’ya yürüdüğü haberi alınınca İngiliz hükümeti Hyde Park’taki kürsülerin sayısının artırılmasını emretmiştir.”
Demokrasi düşüncesi “öfkeli toplulukları sakinleştirmek için onların söz söyleme hakkını genişletmeyi” öngörür.
İşgal İstanbul’unda Yunan ordusunun İzmir’e çıkışını protesto için yapılan Sultanahmet mitingine izin verildiğini de anımsatalım.
Gösteri ve yürüyüş bizim Anayasa’nın 34. maddesinde:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” sözleriyle hak olarak kaydedilir.
Başbakan Süleyman Demirel, 1968 yılında bir il kongresinde öğrenci yürüyüşlerinin durdurulmasını isteyen delegeye bakın ne demiştir:
“Ne diye rahatsızlık duyuyorsun? Anayasa ne diyor? ‘Herkes gösteri ve yürüyüş hakkına sahiptir’ diyor. Prote
Sümer Kraliçesi diye de anılan, Sümer ve Hitit uzmanı tarihçimiz Muazzez İlmiye Çığ 107 yaşına bastı.
Cumhuriyet yazarı Zeynep Oral kendisini yaş gününü kutlamak için aramış. Sohbet etmişler. Zeynep Oral sohbetin sonunda söylemek istediğiniz bir şey var mı, diye sorunca Muazzez Hanım demiş ki:
“Suçsuz yere hapse atılan, kilit altına alınan gazeteciler için, gençler için acı çekiyorum. Gazetecilik yaptıkları için, düşünceleri için ceza alıyorlar, hürriyetleri engelleniyor. Çok üzülüyorum, kahroluyorum. Acı çekiyorum.”
Osmanlı’da doğmuş, Cumhuriyet yıllarını baştan sona yaşamış, ülkenin dününü ve bugününü çağdaş bir bilinçle izlemiş, 107 yaşında duyarlı bir aydının acısıdır bu...
***
Yarın bir grup meslektaşımız yine hâkim önüne çıkıyor...
Odatv’den Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç, Yeniçağ’dan Murat Ağırel, Yeni Yaşam gazetesinden Mehmet Ferhat Çelik ve Aydın Keser’in MİT davasında
Küçük çocuğa “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorulduğunda, maalesef elektrik tamircisi veya su tesisatçısı demiyor. Ya ne diyor: Doktor olucam, mühendis olucam, vs...
Teknik öğretmen Ali Özdemir ana babalara tavsiyede bulunuyor:
“Ülkemizde yaklaşık 8.5 milyon kişi üniversitede okuyor. Mezunların yüzde 75’i okuduğu alanla ilgili bir işe giremiyor.
Milyonlarca insanımızı üniversitede okutmak için 150 bin akademisyene ve araç gerece milyar dolarlar veriyoruz. Sonuç ne? Elde var sıfır.
Evladınız ilk 8 yılda 80-100 arası bir not ortalaması tutturmuş ise onu fen ya da ciddi biçimde akademik eğitim verilen liselere yollayınız.
Ancak eğer yüksek başarı söz konusu değil ise onu meslek liselerine gönderiniz. Herkes memur olacak diye bir mecburiyet artık yok. Bu ülkeye üretici insanlar daha çok lazımdır.
Evlerinizde kullandığınız 50 kadar cihazın üretimi, ayarı, bakımı, yenilenmesi meslek lisesi mezunu teknik elemanlar tarafından yapılmaktadır.
Bugün, asansör ustaları, elektronik cihaz tamircileri, makinistler, tornacılar v
Ankara’da Mithatpaşa Caddesi üzerindeki tarihi ev aynı zamanda bir Cumhuriyet hatırasıdır. Bu evde Cumhuriyet’in ilk milli eğitim bakanlarından Mustafa Necati yaşamıştır. Evi sonraki yıllarda ailesi devlete vermiş, uzun süre boş ve harap kalan yapı önceki Kültür bakanlarından İstemihan Talay döneminde restore edilip Mustafa Necati Kültür Evi olarak düzenlenmiştir...
Kültür Bakanlığı işte bu evi ani bir kararla Nuri Pakdil Edebiyat Müzesi yaptı...
Mustafa Necati 1919 yılında İzmir’in işgali üzerine orada ve Balıkesir yöresinde silahlı direnişe katılan, Yunan kuvvetlerine karşı çarpışan, İmar ve Adalet bakanlıklarından sonra 1925 yılından itibaren hükümette Maarif Vekili (Eğitim Bakanı) olarak görev alan bir tarihi şahsiyettir. Eğitim devrimlerinde canla başla çalışan Mustafa Necati, 1 Ocak 1929 gecesi geçirdiği ani bir apandisit kriziyle hayatını kaybetmişti.
O ev müze yapılacaksa Mustafa Necati müzesi yapılmalıydı.
Cumhuriyet’in izlerinin böyle adım adım silinmesi, tarihe saygı gösterilmemesi, Cumhuriyet neslini üzüyor.
Faydasız bir tartışma tekrar alevlendi. Ayasofya tekrar gündeme geldi.
TBMM’de 1991-2002 yılları arasında üç dönem Ankara milletvekili olarak görev yapan, bu yıllarda AGİT ve Avrupa Parlamenter Meclisi’nde üye ve başkan yardımcısı olarak yer alan Uluç Gürkan anlatıyor:
- Avrupa Parlamenter Meclisi başkanlığına bir gün yaklaşık 50 milletvekilinin imzaladığı bir önerge geldi. Başı Romanya ve Polonya delegeleri çekiyor ama altında hemen her ülkeden de imza bulunuyordu. Önergede Ayasofya’nın müze statüsünden çıkarılarak Hıristiyan dünyasına iadesi isteniyordu. Biz Türk grubu olarak yoğun diplomasi faaliyeti yürüttük. Ayasofya’nın kültürlerin ortak mirası niteliğine uygun olarak müze yapıldığını ve böylece tek bir dinin değil bütün insanlığın hizmetine sunulduğunu anlattık. Tartışmalar sonunda önergeyi etkisizleştirdik ve reddini sağladık. Bu sonuç fanatikleri durdurdu, Balkanlar ve Avrupa’da pek çok Osmanlı eserini yok olmaktan kurtardık. Ayasofya tartışması çok sakıncalı noktalara
Yaş 35, yolun yarısı eder, demiş şair.
Yaş 65, yolun sonundan birkaç durak öncesi.
Bugünlerde dertliyiz 65 plus ahalisi olarak.
Sesimiz yukarıya ulaşmıyor bir türlü diyor yaşıtlarımız.
65 yaş üstü üç aydır karantinada. Bu hafta yine pazar izni çıktı.
Tek istenen bir iş günü birkaç saat izin verilmesi... Ki bankada, berberde veya benzeri yerlerde bekleyen işler görülebilsin.
Ne var ki bu basit talep bir türlü algılanamadı.
65 yaş üstü neden ev hapsinde? Eğer sağlıkları düşünülüyorsa bırakın kendileri önlemini alsın. Çünkü kapalı yerde sürekli hareketsiz bırakılan insanların sağlıkları en az korona kadar tehlikeye giriyor.
19 Mayıs’ta Yunanistan’da yine Pontus fırtınası estirildi. Siyasetçiler Pontus soykırımını kınamak için kuyruğa girdi. Bu olaylar 1919 yılında meydana gelmiş. Ancak akılları başlarına 75 yıl sonra gelmiş olmalı ki Meclis’ten anma günüyle ilgili kanunu 1994 yılında çıkardılar.
Greek Reporter adlı internet sitesi olayın tarihçesini anlatırken, 1919 yılında Karadeniz’de bir Yunan Ermeni devleti kurulmasının tasarlandığını saklamadı. Buna o tarihte izin verseydik bugün suçlu olmayacaktık!
Yunan politikacı, Türkiye ile düşmanlığı körükleme ve halktaki Türk korkusunu katmerlendirme çabalarını hiç yorulmadan sürdürüyor. Bu korkuyu sömürerek oy topluyor. Yabancı silah tüccarları da yine bu korkuyu sömürerek ülkeye envaiçeşit silah yığıyor. Yunanistan askeri harcamalar yüzünden iflasa sürüklendi. Ama kendini frenlemedi. Düşmanlığı köpürtmeye devam ediyor.
Ege ve Akdeniz’de ittifaklar oluşturarak Türkiye’yi kuşatma çabalarını da sürdürüyor.