İktidar yanlıları, kimi söylemlerden “darbe iması” çıkarıyor.
İma etmekle darbe olmaz.
Hem darbeyi kim yapacak? Görünürde darbe yapacak bir güç mü var?
CHP’ye gelince... CHP’liler de bize göre ikide bir “Bu iktidarın sonu geldi”, “Yakında gidecekler” gibi söylemlerle gereksiz bir gerilim yaratıyor!
Neden mi gereksiz?
Çünkü 2023’e kadar seçim istemeyeceğiz diyen CHP’nin kendisidir.
CHP seçim istemediğini açıkça söylediği gibi bir kaza sonucu iktidar olduğu takdirde ne yapacağını da bilmemektedir. Partinin bir iktidar programı, projesi yoktur. Bu yönde bir hazırlık da yapmamaktadır.
Aklı başında adamlar:
Önceki Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy’un konuğuydu. Dile getirdiği ilginç görüşler korona gündemi yüzünden yeterince dikkat çekmedi. Buyurun o görüşlerden notlarımıza takılanlara:
- Bu tür münasebetleri (şimdi ki Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın neredeyse koronavirüsün sebebi olarak gösterdiği eşcinsel ilişkileri) belli bir günah grubuna bağlamak, haşa,
Allah adına konuşmak anlamına
gelir, bu doğru değildir.
- Küresel siyasetin günahları cinsel günahlardan çok daha büyüktür bu çağda. O küresel günahlar Irak’ı bombaladı, milyonlarca insanı öldürdü. Afrika’yı aç bırakan, Suriye’yi bu hale getiren küresel siyasetin günahıdır.
Her şeyin mizahı olur da koronanın olmaz mı? Buyurun sosyal medyaya...
. Uzun süre sonra bugün ilk defa çöp atmaya çıkacağım, o kadar heyecanlıyım ki ne giyeceğimi bilemiyorum.
. Berberler kapalı diye herkes kafayı 3 numaraya vurmuş, memleket Isparta komando tugayı gibi.
. Oturma odasına İzmir, mutfağa Ankara, yatak odasına da İstanbul ismi taktım, şehir şehir dolaşıyorum.
. Tarihte ilk defa dünyanın bütün kadınları kocalarının nerede olduğundan eminler.
. Kolonya şişesini çamaşır suyu ile çamaşır suyu şişesini kolonya ile kolonya şişesini sirke ile siliyorum, çıldırmama ramak kaldı.
. Yüzyılın son kabadayısı koronaadam. Dünyada ne kadar bar, pavyon, kumarhane varsa hepsini tek başına kapattı.
. Deprem var, içeri girmeyin. Virüs var, dışarı çıkmayın. Hayırlısıyla bir öleydik, bu ne yaa.
Adana’da 18 yaşında bir genç, polis tarafından vurularak öldürüldü.
Bölgede inceleme yapan insan hakları heyetinden avukat Tugay Bek anlatıyor:
“Suriyeli bir ailenin oğlu olan Ali Hemdan 18’inden gün almış. Konfeksiyonda çalışıyor. Ancak şu sıralar işsiz. Olay günü arkadaşlarıyla birlikte dolaşmaya çıktıklarında Sucuzade Mahallesi’nde ışıklarda polis durduruyor. Arkadaşları kimliklerini veriyor, polis kabaca üst araması yapıyor. Ali, 18’inden küçük olduğu için, yani 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı bulunduğu için geri geri olay yerinden uzaklaşmak istiyor. Yan sokağa giriyor. Peşinden de polis giriyor ve dur diyor. Ali Hemdan duruyor, polis ateş ediyor. Kalbine isabet eden tek atışla Ali yaşamını yitiriyor.”
20 yıllık polis olduğu belirtilen memur ifadesinde:
“Peşinden koşarken zaten oruçluydum, dengemi kaybedip düştüm, silah ateş aldı” diyor.
Geçenlerde Taksim’de bir gurup polisi, kendilerine ateş eden bir saldırganı “yaralı yakalayarak” hastaneye götürdüklerini için
Kendimizin kullandığı otomobilimizde koronaya karşı önlem almaya gerek var mı? Bir vatandaşın bu sorusunu Hürriyet’te Prof. Derya Uludüz şöyle yanıtlıyor:
- Evet, var. Öncelikle arabanızda mümkün olduğunda az kişiyle seyahat edin. Sık molalar verip, inip binmeyin. Her inip binmeniz içeriye virüsü getirmeniz anlamına gelebilir. Benzin istasyonlarında mümkün olduğunca temassız ödeme yapmaya gayret edin. Aracınızda mutlaka alkollü mendiller bulundurun. Alkollü mendiller spreylerden daha kullanışlıdır. Alkol oranının yüzde 60 üzerinde olmasına dikkat edin. Aracınıza bindiğinizde en riskli alanlar olan kapı iç kolunu, direksiyonu, vites kolunu ve en çok virüsün birikme olasılığı olan ön konsol üzerini alkollü mendille iyice temizleyin. Temizledikten sonra mendili bir poşetin içine atın ve ağzını sıkıca kapatın. Aracınızdan indiğinizde hemen torbayı çöpe atın. Aracınızı sürerken klima yerine camı açın. İndikten sonra camları birkaç dakika açık bırakın.
Gördüğünüz gibi... Bırakın toplu
Korona günlerinde daha sık rüya görmeye başladım. Birini anlatayım.
Geçen akşam rüyamda ülkenin en yetkili kişisi olmuşum.
Çankaya’da masanın başına oturur oturmaz emirleri yağdırıyorum.
Devlet Planlama Teşkilatı’nın en kısa zamanda yeniden kurulmasını emrediyorum.
23 Nisan 1920 günü Millet Meclisi’nin ilk toplantısına gelen milletvekilleri araçlarını nereye mi park etmişler? Bahçe duvarındaki parmaklığa... O zaman malum; kimsede araç yok. Birçok milletvekili Meclis’e atla geliyor. Atları da bahçe duvarındaki parmaklığa bağlıyorlar!
İlk Meclis’te mebuslar okul sıralarında oturuyorlar. Elektrik olmadığı için salon bir kahvehaneden alınan bir veya birkaç gaz lambasıyla aydınlatılmış.
Birkaç gün sonra duvarlara şu ilanlar asılmış:
“Meclis binası içinde tavla ve her türlü kumar oynamak yasaktır.”
Birinci Meclis yurdun dört bir yanından davet edilen halk temsilcilerinin katılımıyla toplanmış. Toplantılara katılanların 65’inin başında fes ve sarık, yaklaşık 50’sinin başında ise o dönemde ilericilik simgesi sayılan kalpak varmış. Buradan muhafazakârların çoğunlukta olduğu anlamı çıkıyor. Zaten cuma günü dualarla açılan bu Meclis’in görüntüdeki amacı da padişahı ve hilafeti kurtarmaktır.
Mustafa Kemal böyle bir Meclis’le Kurtuluş savaşını başarıya
Geçen 17 Nisan günü, Turgut Özal’ın ölüm yıl dönümüydü. Kemal Kılıçdaroğlu yayımladığı mesajda şöyle dedi:
“Demokratik siyasi yaşama daima bağlı kalan, devletin kurum ve kurullarını önemseyen, devlet yönetiminde planlamaya ve liyakate önem veren örnek bir siyaset ve devlet adamıydı Turgut Özal... Saygı ve rahmetle anıyorum.”
Anlaşılan o ki Kılıçdaroğlu geçmişi bir hayli unutmuş... Örneğin, “Demokratik siyasi yaşama daima bağlı kalan” dediği Özal’ın 12 Eylül darbecilerinin kurduğu hükümette görev aldığını... Cuntanın siyaset yasağı getirdiği Demirel’in, Ecevit’in, Erbakan’ın, Türkeş’in yeniden siyasete dönememeleri için amansız bir mücadele verdiğini... “Ben zenginleri severim”, dediğini... Özelleştirme adı altında ülkenin tüm kâr eden kuruluşlarını iç ve dış sermayeye yok pahasına sattığını...
Bugün yaşanan tüm olumsuzlukların temelini o yıllarda bizzat Özal’ın attığını..
Unutmuş...