İki komutanın ‘Duymadık, görmedik, bilmiyoruz’ beyanından sonra Balyoz davası yeni bir safhaya girdi..
Tezgâh olduğu, kumpas olduğu kuşkuları arttı.. Bundan sonraki hamle belli.. CD’ler incelenecek, gerçek mi, üretilmiş belgelerle mi olduğu ortaya çıkacak..
Bugüne kadar ciddi bir inceleme yapılmamasının nedeni de malum!.. İki komutan neden tanık olarak dinlenmediyse CD’ler de o nedenle hakkıyla inceletilmemiştir.. (Haa.. Bugün duymadık, görmedik bilmiyoruz diyen iki komutan o gün de aynı sözleri sarf eder miydi, bilemem)
*
Beni ilgilendiren şu.. 2003 yılında bir grup general darbe planı yaptı mı, yapmadı mı?
Yaptılarsa cezaları kesilmeli..
Yapmamışlarsa.. Yapmış gibi gösterilmişlerse bunun da hesabı sorulmalı.. Balyoz davası tezgâhsa kişisel hesaplaşma değildir..
Ak Parti’nin kampında milletvekilleri Başbakan Davutoğlu’ na Peşmerge’nin geçişini sormuş..
Oyunu bozduk cevabını vermiş...
Peşmerge’nin geçişini sağlayarak Mehmetçiğin savaşa girmesini engellediklerini söylemiş..
Oyunu bu şekilde bozmuşuz!. Başbakan şöyle bir hava yaratmış..
Ankara ustaca hamleler yaptı, istediği sonucu aldı.. Süreci nakış gibi işledi, Türkiye’yi Suriye batağına çekmek isteyenleri çırak çıkardı.. En başta ABD’yi tabii..
Durum tam anlamıyla bu mu?
Bazı çevrelere göre tam tersi.. Ankara’nın Kobani politikası yere çakıldı, iflas etti.. Ankara, söylediklerini yutmak zorunda kaldı..
Cumhurbaşkanı Fransa’da IŞİD’e artık IŞİD demeyeceğini DEAŞ diyeceğini açıkladı..
Gerekçesini şöyle izah etti: ‘İslami terör örgütü olarak göstermek isteyenler var. Anlamı barış olan din asla teröre müsaade etmez. Dikkat edin IŞİD’i de kullanmıyorum. Çünkü bunlar terör örgütüdür.’
Yapmak istediği ne?
Terör örgütünden veya terör devletinden bahsederken İslam sözcüğünün kısaltılmış halini bile ağzına almamak..
IŞİD demek; Irak Şam İslam Devleti demek.. IŞİD denelince İslam devletine vurgu yapıyorsun.. IŞİD adlı terör örgütü deyince İslam’la terörü yan yana getirmiş oluyorsun..
Bu tanım devletin zirvesinde sıkıntı yaratmış olacak ki, Cumhurbaşkanı IŞİD’den DEAŞ’a geçildiğini açıkladı..
DEAŞ deyince İslam’a vurgu yapmıyor musun?
Türkiye muhafazakârlaşıyor.. Türkiye örtünüyor.. Din sosyal hayatta giderek ön plana çıkıyor.. Din eğitimi veren okullar yaygınlaştırılıyor..
Evet.. Hepsi oluyor..
Ama bunlar olurken ahlak yücelmiyor..
Ahlaki değerlerin de yücelmesi lazım.. Ahlaki değerlerin kutsanması lazım.. Ahlaklı olma, ahlaklı davranma yarışının başlaması lazım.. Normali bu değil mi?
Evet ama olmuyor.. Neden?
Bu pazar bu konuya girmek istiyorum.. Gerçi geçtiğimiz yıllarda bir iki defa mevzuu açtım.. Gördüm ki konu tabu..
*
Silopi’deki, Cizre’deki, Nusaybin’deki manzarayı görmüşünüzdür.. Peşmerge konvoyunun, Kürdistan bayraklarıyla, davul zurna eşliğinde karşılanmasını izlemişinizdir.. İnsanlar zırhlı araçların üzerine çıkıp zafer işareti yaparak poz verdi..
Sanırsın ki peşmerge ordusu Kobani’ye gitmiyor..
Sanki, Nusaybin’e gelmişler!..
Görüntü hoş değildi.. Ne oldu da böyle oldu?
IŞİD denen örgüt Kobani’ye yüklenince PYD Ankara’dan yardım istedi.. Talepleri şuydu: Türkiye bir koridor açsın, Cezire kantonundan ağır silahların Kobani’ye geçişine izin versin..
Ankara olmaz dedi..
Aslında tam da olmaz demedi, Esad’la savaşan Özgür Suriye Ordusu’na katılın gibi bazı şartlar ileri sürdü..
Bir dönem her sabah operasyon haberiyle uyanırdık.. Dalga dalga gelirdi.. O günler kadar olmasa bile operasyonlar yine eksik olmuyor.. Son haber Mersin’den geldi.. Operasyonu yine polis yapıyor ama bu kez sivillere karşı değil.. Bu kez polis, polise operasyon yapıyor..
İddia ne? Yüzlerce, binlerce kişinin keyfe keder dinlenmesi.. Polisin yasadışı faaliyetleri..
*
Sadece polislerin değil savcıların da yasadışı faaliyetleri varmış.. İktidara yakın duran gazeteye göre yeni kurulan HSYK ilk iş olarak savcıların kumpaslarını ele alacakmış..
Çok sayıda şikâyet varmış.. Eski HSYK dikkate almamış..
Anlaşılan o ki; yasadışılık polisle sınırlı kalmamış.. Savcılar da hâkimler de yasadışı işler çevirmişler.. Sahte delil, yalancı tanıklarla insanları içeri tıkmışlar..
Mıntıka temizliği yapmaya kalkmışlar.. Veya casusluk davasında olduğu gibi intikam almaya, bilek bükmeye..
Bu sabah çok değil, üç beş dakikanızı ayırın..
Türkiye’nin çevresindeki ülkelere bakın.. Veya Osmanlı’nın sınırları içinde olan yerlere..
Irak’a, Suriye’ye, Ürdün’e, Mısır’a, Libya’ya, Filistin’e, Arap Yarımadası’na..
Ne haldeler?
Biz ne haldeyiz?
Fark; Atatürk ve arkadaşlarının 91. yıl önce kurdukları Cumhuriyet’tir.. Medeniyete attıkları adımdır.. Aydınlanma çağını başlatmalarıdır.. Bu topraklardan ulus çıkarmalarıdır.. Demokrasi harcını atmalarıdır..
*
Madem savcı yolsuzluk da yok rüşvet de yok, hepsi uydurma dedi, takipsizlik kararı verdi..
Madem dosyayı kapattı.. O halde bakanları aklandı.. O zaman neden görevlerine dönmüyorlar..
Koltukları pisi pisine mi gitti?. Bir iftira yüzünden mi, düzmece deliller yüzünden mi, sahte paralar yüzünden mi, kurgu fotoğraflar, montajlanan telefon görüşmeleri yüzünden mi gitti..
Bir hiç uğruna mı gitti!.. Olmaz öyle şey.. İade-i itibar şart!.
Başbakan onların kabine arkadaşıydı.. Yan yana oturuyorlardıÖ Bu iş ona düşüyor, küçük bir kabine revizyonuyla halletmeli.. Halletmeli ki; her hediye alan veya para alan bakan, milletvekili, bürokrat rüşvetle suçlanmasın!..
*
‘Dur bakalım, soruşturmanın bir de Meclis ayağı var.. Komisyon kuruldu, onlar ne karar verecek, bekleyelim görelim’ diye bir düşünceniz varsa.. Vazgeçin, daha çok beklersiniz.. O komisyonun ne yapacağı belli.. Komisyonu eski zanlılar, yeni masumlar(!) bile tanımıyor ki..