İçinde bulunduğumuz durumu anlatan en iyi ifade bu galiba..
Mağdurun kimliği sorulmaz..
Polis gazetelere baskın yapıyorsa, gazeteciler gözaltına alınıyorsa bizi meselenin bu boyutu ilgilendirmeli..
O gazetenin..
O gazetecilerin dün yaptıklarına bakarsak..
Basın özgürlüğü, demokrasi yeni mi aklınıza geldi diye sorarsak, oh olsun tavrı içine girersek doğru olmaz..
Mesele Zaman gazetesi değil.. Mesele Samanyolu TV’nin yayınları değil..
Hafta içi biz de yoruluyoruz, okur da yoruluyor.. Çetrefil konuların biri kapanırken öteki açılıyor.. İnsan bazen yetişemiyor..
Öyle zaman oluyor ki; bir konuya tam
el atacaksın, tam iki üç cümle edeceksin,
bir bakıyorsun
gündem başka..
Sabah başka, akşam başka olduğu günlerden geçiyoruz..
Çoğu zaman siyasetin dili öyle baskın oluyor ki; girdabına kapılmamak imkânsız..
Osmanlıcaya methiye düzme yarışı tüm hızıyla sürüyor.. Sadece Osmanlı değil, mezar taşları da çok popüler..
Başbakan, ‘O mezar taşları bu ülkenin mührüdür’ dedi ya.. ‘Mezar taşlarını okumayı bilmeyen bir nesil tarihini bilmez’ dedi ya..
Cumhurbaşkanı ‘İsteseler de istemeseler de öğreteceğiz, öğrenecekler’ diyerek noktayı koydu ya..
İktidara yakın duranlar, iktidara hoş görünmek isteyenler anında ‘Ah Osmanlı vah Osmanlı, ne güzel dilin vardı, ne anlaşılır dilin vardı.. Bunlar yok mu bunlar’ kıvamında yazılar döşeniverdiler..
*
Ama ters bi durum oldu.. Osmanlıca kavramı hayatımıza pattadak girince methiye düzmeyi vazife edinenler hazırlıksız yakalandı..
Zannettiler ki; Osmanlıca denilen dil halkın konuştuğu dil.. Hadi haksızlık etmeyelim, meselenin aslını astarını biliyorlardı ama işlerine gelmedi diyelim..
Doğru değil, nerden çıkarıyorsun diyecek halleri yok..
Yazacaklarımın onlarca örneği var..
Şu bi gerçek, bu iktidar..
Odaları sevmiyor..
Baroları sevmiyor..
Meslek birliklerini sevmiyor..
Dernekleri, gerçek manadaki sendikaları, ezcümle, sivil toplum kuruluşlarını sevmiyor..
Öyle anlaşılıyor ki; iktidar bu kez darbeyi ‘Aşil tendonu’ndan yedi..
Posta kutuma düşen maillere bakıyorum; yığınla...
Ne yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ortaya atıldığında..
Ne saraya milyonlarca dolar harcandığı ortaya çıktığında..
Ne devletin hayat tarzlarına müdahale edeceği sinyali verildiğinde..
Ne de başka bir şey de..
İnsanların bu kadar tepki gösterdiğine tanık olmamıştım.. CHP, iktidarı 12’den vurdu da diyebiliriz..
Efendim, bu haftada nur topu gibi tartışma muhabbetimiz oldu!.. Hatırlarsanız; geçen hafta da olmuştu..
Geçen haftaki baraj meselesiydi..
Bu haftaki Osmanlıca.. Yani eski Türkçe..
Kıyamet kopuyor..
Devletin zirvesi bu da nereden çıktı diyenlere veryansın ediyor..
Nereden çıktığını ben söyleyeyim..
Milli Eğitim Şûrası’ndan çıktı.. Önce tüm liselerde zorunlu ders olsun denildi.. Sonra Anadolu İmam Hatip Liselerinde karar kırıldı.. Tavsiye kararı alındı..
Bütün kararları değil ama bazı kararları var ki Türkiye gerçeğiyle bire bir örtüşüyor..
Hangisi diyeceksiniz?
İlkokul son sınıfta görülen İnsan Hakları dersi kaldırılsın demişler..
Haksızlar mı? İnsan haklarının sorgulandığı ülkede insan hakları dersi vermek, anarşiye teşvik gibi..
Ders, gündelik hayatla, uygulamayla, pratikle hiç uyuşmuyordu..
Öğretmenler de zorlanıyordu.. Öğrenci, hocam bu söylediğinize örnek verir misiniz dese; al başına bela..
Eğitim Şûra’sı devrim niteliğinde karar aldı; insan hakları dersinin kaldırılmasını istedi.
Eskiden mayıs ayı yürüme mevsimiydi.. Kışın yan gelip yatanlar, ağzını tutamayanlar, hafif yağlananlar havalar ısınınca telaşa kapılırdı.. Çeneler tutulur, ayaklar çalıştırılırdı..
Halinden memnun olmayanlar yollara düşerdi..
Son zamanlarda bakıyorum, çoğu kişi 12 ay fit yaşama derdinde.. Aktivite revaçta, sadece kilo kontrolü için değil, daha sağlıklı yaşam için..
Kaliteli yaşlılık için..
Zaten dikkat ediyorum, spora asılanlar, düzenli yapanlar genellikle orta yaş gurubu.. 35 yaş üstü diyelim..
Peki, ne yapalım?
Yürüyelim mi, koşalım mı, spor salonlarına gidip aletlere mi takılalım? Ne yapalım, nasıl yapalım, ne kadar yapalım?