Pazar günü Balıkesir’de işadamlarına hitap ederken açıkladı.. Cumhurbaşkanı’nın gönlünden geçen şuymuş..
Türkiye anonim şirket gibi olsun..
Anonim şirket gibi yönetilsin..
Nasıl mı?
Anonim şirket gibi, bir kişi tarafından..
Cumhurbaşkanı anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmeli derken aslında Anayasa’yı değiştirin, ülkeyi tek başıma yöneteyim demek istedi..
Anonim şirket gibi yönetilsin talebinin açılımı bu..
Türkiye’nin son altı, yedi yılı kumpaslarla, tezgahlarla geçti..
İktidarcı gazeteler bile büyük davaların, önemli soruşturmaların tezgah olduğunu kabul ediyor..
Arınç’a suikast yalandı..
Balyoz kumpastı..
Erzincan Savcısı Cihaner’e yapılan yargıya darbeydi..
Türkan Saylan’ın evine baskın tuzaktı..
Yer altından silah fışkırıyor iddiaları tezgahtı..
Öyle yorumlar yapıyor, öyle yazılar döşeniyorlar ki;
17. yüzyılda yaşayan Bostanzade Yahya Efendi bile bu kadarını beceremezdi diyorum..
Mesela, dolar alıp başını gidiyor.. Türk parası bir buçuk ayda yüzde 15 değer yitiriyor..
Bizimkiler bunu hükümetin başarısı olarak sunuyor..
Efendim, bu sayede turizm gelirimiz artacakmış.. Pamuk satarak daha fazla döviz kazanırmışız!..
Alkış üstüne alkış..
*
Kabataş’ta 100’e yakın üstü çıplak, deri eldivenli adamın türbanlı anneye saldırdığı, bayılttığı, üstüne işediği haberi ilk günden buram buram asparagas kokuyordu..
Senaryo olduğu belliydi..
O günlerde yine de temkinli davrandım.. Kuşkularımı dile getirdim..
Bu kadar vahşice saldırının hiç mi tanığı yok diye sormuştum..
Ne zaman?
2013’ün haziran ayında.. Olayın patlatıldığı günlerde.. Sıcağı sıcağına..
O tarihte Bugün’de yazan Ahmet Taşgetiren çok sinirlenmiş olmalı ki; ‘Azıcık insanlık beklerdim’ başlığıyla hakaret dolu yazı döşenmişti..
Gazeteleri açıyorsun her gün bir skandal..
Türkiye’nin son altı yılına bakın; devlet sapır sapır dökülüyor..
Bırakın dökülmeyi, ortada devlet kalmamış..
Devlet demek; adalet demektir, yargı demektir, güvenlik demektir.. Devletin temeli budur..
Bizde en büyük kumpası, en büyük tezgâhı polis ,savcı, hâkim, bürokrasi dörtgeni çevirmiş..
Pardon, beşgeni demek lazım..
Henüz beşinci ayağı deşifre olmadı.. Siyaset ayağı şimdilik eksik kaldı.. Yani paralel yapı bir anlamda topal..
Meselenin üç farklı boyutu var..
Birincisi, milli istihbarat boyutu, ikincisi Beştepe kısmı, üçüncüsü demokrasi ayağı..
Üç ayrı yazıyla ele alacağım..
Birincisinden başlayalım..
Her şeyden önce, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın istifa ederek siyasete atılması başlı başına olaydı..
Haberi duyunca Başbakan Yardımcısı bile şaşıp kalmıştı..
Öyle ya.. Kendisi için özel yasa bile çıkmıştı.. Her türlü koruma altına alınmıştı.. İmkânlarının haddi hesabı yoktu..
Üstümüze kalıp gibi oturan bir elbise uyduramadık gitti..
Bazen bol geliyor..
Bazen dar geliyor..
Elbise dedikleri Anayasa.. Bazen bol gelip bazen dar gelen de o..
Mesela 1960 Anayasası’nın bu millete bol geldiği söylendi.. 1971 muhtırası verildi, Anayasa’nın bazı maddeleri değiştirildi..
Elbise enden daraltıldı, boydan kısaltıldı..
Terzi kim miydi?
Abdullah Gül faktörünün konuşulmaya başlamasıyla birlikte AKP cephesinde kafalar iyice karıştı..
Gül’ü teşkilat istiyormuş..
Üç döneme takılan ağır toplar bastırıyormuş.. Cumhurbaşkanı’nın Gül için ‘adaylığı isabetli olur’ sözleri farklı yorumlara neden olmuş..
Otursun oturduğu yerde diyecek hali yoktu herhalde.. İstemiyorum da diyemezdi..
Neyse!..
*
Gelelim AKP’nin karmakarışık durumuna..