Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Öyle yorumlar yapıyor, öyle yazılar döşeniyorlar ki;
17. yüzyılda yaşayan Bostanzade Yahya Efendi bile bu kadarını beceremezdi diyorum..
Mesela, dolar alıp başını gidiyor.. Türk parası bir buçuk ayda yüzde 15 değer yitiriyor..
Bizimkiler bunu hükümetin başarısı olarak sunuyor..
Efendim, bu sayede turizm gelirimiz artacakmış.. Pamuk satarak daha fazla döviz kazanırmışız!..
Alkış üstüne alkış..
*
MİT Müsteşarı görevinden istifa ediyor..
Alkışlar.. Siyasetin ihtiyacı var.. Davutoğlu sağlam ekip kuruyor..
Cumhurbaşkanı taş koyuyor, Fidan MİT’e geri dönmek zorunda kalıyor..
Yine alkışlar.. MİT’in daha çık ihtiyacı vardı.. İyi oldu..
Mutlu son!..
*
Bu tür onlarca örnek verebilirim ama meseleyi anlatmak için bu ikisi yeter herhalde..
Gelelim Yahya Efendi’ye..
Yahya Efendi kim mi?
Ne mi yapmış?
Bizim iktidarcı yazarlar neden Yahya Efendi’yi aratmıyor? 300 yıl sonra neden Yahya Efendi’yi hatırladık?
O zaman gelin Yahya Efendi’yi tanıyalım..
Çetin Altan üstadımız
19 Kasım 2014 tarihli
Osmanlı aydını başlıklı yazısında şöyle anlatır:
*
“Evliya Çelebi’nin dışında, neden Osmanlı edebiyatında, ta Tazminat’a kadar yazar yetişmemiştir, sorusunun yanıtı, düşünce üretimindeki büyük boşluğun nedenini de açıklar.
“Düşünce” beylik değişmez kalıplarla iyice dondurulup mistik bir zırhın içine sokulunca, Osmanlı yazar çıkaramamıştır.

Bir de buna o dönem aydınlarının saray dalkavukluğu eklenince, Osmanlı
İmparatorluğu koca tarihte yazar yetiştirememiş tek imparatorluk olarak kalakaldı.

On yedinci yüzyılın
başında, I. Ahmet döneminde yetişmiş Bostanzade Yahya Efendi’nin “Duru Tarih”
adıyla bugünkü Türkçeye
aktarılan “Tarih-i saf-
Tuhfetul-Ahbab”ını arada bir karıştırıp duruyorum...
On yedinci yüzyıl Osmanlı aydınının nemenem bir aydın olduğunu az çok gösteriyor o kitap...

Bakın gelmiş geçmiş padişahların en canavar ruhlularından olan III. Mehmet’i nasıl anlatıyor:
“Uzun boylu kara sakallı, ak benizli, güzel vücutlu olup, yumuşak huylulukta ermişler benzeriydi. Babası Sultan Murad Han vefat edince Sancaktan gelip tahta çıktı. On dokuz kardeşine şehitlik şerbeti içirmiştir.”

İyi ki güzel vücutlu olup yumuşak huylukta ermişler benzeriymiş.
Kambur zambur aksi uğursuzun biri olsa, on dokuz kardeşine şehitlik şerbeti içirmekle yetinmez, herhalde önüne gelene aynı şerbetten içirirdi.

Bostanzade Yahya Efendi sürdürüp götürüyor çanak yalayıcılığını: ”Sultanlığının başlamasıyla yeryüzünü adalet ve doğruluk doldurdu.”
Zor doldurdu, hırsızlık, rüşvetçilik, adam gammazlama ve çeşitli ayaklanmalarla ortalığın cehenneme döndüğü bir dönemdir o dönem...

Yahya Efendi de elbet biliyordu bunu. Ama Osmanlı geleneğinde gerçeği yazmak diye bir şey yoktu... Yahya Efendi de bu geleneği bozacak kadar salak değildi.

Ve döktürüyor övgülerini:
“Dinsizler üzerine savaşa gitmiştir. Eğri Kalesi’ni fethederek Allah’ın yardımına mazhar olmuş bayrağı doğrulttu. Düşmanla olan savaşmadaki cesareti meşhurdur. Osmanlıoğullarının namusu bu savaşla kurtarılmış, ‘Allah’ adı bir kez daha yücelenmiştir.”

Kitabı bugünkü Türkçeye aktaran Necdet Sakaoğlu da dayanamayıp bu iddianın altına şu dipnotu eklemiş:
“III. Mehmet, Haçova Savaşı’nda bilakis korkarak kaçmaya yeltenmişti. Büyük bilgin Hoca Sadettin Efendi pek etkili sözlerle kaçmasını önlemiştir. Yazarın, olayı tamamen ters anlatması ve cesaretten söz
etmesi enteresandır.”

Evet enteresandır.
Yahya Efendi’nin, öteki enteresan sözlerini de izleyelim:
“Tabiatındaki soyluluk ve temizlik, kendisini aşırı derecede doğruluğa yöneltmişti. Bu yüzdendir ki yakınında bulunanların telkinlerine kanıp, suçsuz ve günahsız oğlu Sultan Mahmut’u öldürttü.”

İyi mi?..
Yumuşak huylu olduğu için on dokuz kardeşine şehitlik şerbeti içirmiş, aşırı derecede doğru olduğu için de yanındakilere kanıp suçsuz ve günahsız oğlu Mahmut’u öldürtmüş...

Böyle biri için de Yahya Efendi övgüler döktürüp durmuş.
Belli ki Osmanlı padişahlarıyla aydınları da biliyormuş “algı yönetimi” denilen işi.”
*
Kararı siz verin.. Bizim iktidarcı yazarlar Yahya Efendi gibi değil mi? Bayrağını taşımıyorlar mı?
İyi pazarlar!..