Başbakan her ne kadar ‘Bu tartışma kapanmıştır’ dese de.. Taraflar ağızlarına fermuar çekse de bu mesele kapanmaz..
Kapanmamalı..
Çünkü mesele; ‘Sen paralelcisin, ben değil sen paralelcisin, seni kızın paralelci’ şeklindeki belden aşağı vuruşlardan ibaret değil..
İddialar çok ciddi.. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın Ankara’yı parsel parsel sattığı iddiası var..
Az buz bi şey değil..
Söyleyen Başbakan Yardımcısı.. AKP’nin kurucu büyüğü..
İktidara yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak yazarı Selvi dün paralel yapının en büyük sıçramasını Gökçek zamanında yaptığını iddia etti.. Ankara’da 15 kat büyüdüklerini iddia etti..
İlk günden ısrarla altını çiziyorum..
Mesele sadece izleme komitesi kurulup kurulmaması meselesi değildi..
Mesele ülkeyi yönetme meselesi..
Ülkeyi kimin yönettiği meselesi..
Mesele anayasa meselesi..
Cumhurbaşkanı ile Hükümet Sözcüsü arasında çıkan krizin nedeni buydu.. Hükümet Sözcüsü’nün iki defa ‘Ülkeyi yöneten hükümettir, sorumluluk hükümettedir’ demesinin nedeni buydu..
Cumhurbaşkanı’nın ‘konu mankeni değilim’ sözlerinin nedeni de buydu..
Temel soru şu. Cumhur-başkanı neden açık alanda (halkın önünde) hükümetle çatışma yoluna gitti..
Neden hükümetin yanlış yolda olduğunu açık alanda ilan etti..
Neden?
Bunun iki nedeni olabilir..
Birincisi şu.. Cumhurbaşkanı, Hakan Fidan olayına benzer bir durumla karşı karşıya kaldı..
Demek ki; 10 maddelik deklarasyona da izleme kuruluna da karşı olduğunu söyledi ama hükümet kanadı bildiğini okudu..
28 Şubat’ta Dolmabahçe toplantısı yapıldı..
Büyük resme gözlüksüz bakarsak; ortada iç acıcı bir durum yok..
Sürecin yol haritasında derin görüş ayrılıkları var ..
Bazı iktidarcı yazarlar ‘oldu bitti, mutlu sona gelindi, PKK kongreyi topluyor, silahlar bırakılıyor, Öcalan bu yönde talimat verdi’ şeklinde toz pembe dünya çizseler de hal ve gidiş böyle değil..
Keşke olsa..
Hafif zelzele hali var.. Fotoğrafa bakalım..
Öcalan, silah bırakmanın koşullarını sayarken, 10 maddelik Dolmabahçe deklarasyonunun yeni bir süreç olduğunu ilan etti..
Cumhurbaşkanı ‘o metinde demokrasi çağrısı yok, neyini kabul edeceğim ’ diyerek 10 maddeyi defterden sildi..
Evelemenin gevelemenin anlamı yok.. Dün olanlar, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasına fitne sokmaya çalışan münafıkların abartması sözleriyle geçiştirilemez..
Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın çıkışı çok ciddidir, çok anlamlıdır..
Zirvedeki krizin dışa vurumudur..
İşin özeti şu.. Hükümet Sözcüsü Cumhurbaşkanı’na Anayasa’yı hatırlattı..
Fiili başkanlığın lastiği patladı demem bundan..
*
Meseleyi biraz daha açalım.. Neden lastik patladığına açıklık getirelim..
Neden şikâyetçiyiz?
Milletvekille-rinin sırtını seçmene değil, partilerinin liderlerine dayamasından..
Vekillerin seçmenin değil liderinin çıkarını kollamasından..
Neden şikâyetçiyiz?
Liderler sultasından..
Neden şikâyetçiyiz?
Parti içi demokrasinin olmamasından..
Başlığı okuyan bu da soru mu; tabii ki kendileri için oy isteyecek diyebilir..
Kazın ayağı öyle değil..
İş çetrefilli..
Cumhurbaşkanı ‘başkanlık’ için oy istiyor da Başbakan da ‘başkanlık’ için mi oy isteyecek?..
Gerçi; Demirtaş’ın üstüne basa basa.. Erdoğan’ı hedef olarak üç defa ‘Seni başkan yaptırmayacağız , seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız’ sözlerine tepki gösterdi..
Milli iradeye saygısızlık olarak yorumladı ama..
Ağzından ‘Ülkenin selameti başkanlıktan geçer’ sözcüğü de çıkmadı..
Yazıya başlamadan..
100 yıl önce bu toprakları bize bırakmak için hayatını feda eden, bu toprakların vatan olması için ölümüne savaşan Çanakkale şehitlerini rahmetle, şükranla anıyorum..
Anıyoruz..
Ruhları şad olsun..
*
100 yıl önce kazanılan deniz savaşı tek kelimeyle özetlenir; destan..
Bugüne kadar hakkıyla kutladık.. Şehitlerimizi saygıyla andık..