Pandemi sıradan insanları ve fakir fukarayı nasıl etkiliyor biliyoruz. Peki, zenginleri nasıl etkiliyor? Geçen hafta Financial Times’ta çıkan bir haberin içinde bu duruma odaklanılmış. İşlerini, sağlıklarını, hayatlarını kaybedenler hep sıradan vatandaş. Dar gelirliler ya da gelir seviyesi en diptekiler. Gazetede bir haberde Monaco’nun pandemi sırasında aldığı önlemler anlatılıyordu. Araya bazı detaylar sıkışmış sizinle paylaşmadan edemedim.
İnanmazsınız ama Monte Carlo da çok etkilenmiş pandemiden. Artık sahilde Celin Dion konseri yok, Formula 1 yok, ATP Monte Carlo yapılamadı. Dünyanın en pahalı ve en büyük ve en gösterişli ultra lüks yatlarının sergilendiği Yacht Show yapılamadı. Zenginler yasta. Bu yıl 150 metrelik yatını 180 metreye büyütecek zenginler çok üzgünler. Bu hayallerini belki 2021’de yapabilecekler. O da pandemi eskiye dönerse. Çok üzücü bir durum yani.
Turizm pandemiden en fazla etkilenen sektör olduğundan ve Monaco da turizme bağımlı olduğundan kötü bir dönem geçiriyormuş. Ama para piyasalarındaki
Her zamankinden daha fazla seslerini duyurmaya ihtiyacı var müzisyenlerin ve müzik sektöründe çalışanların. Kovid-19 sebebiyle getirilen yasakların en fazla vurduğu alan müzisyenler ve müzik emekçileri diye aylardır yazıp çiziyoruz. Sırf ben değil müzik ile ilgili yazılar yazan herkes bu konuda bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama anlayan pek yok gibi. Geçen hafta CHP milletvekili Gamze Taşcıer Müzik-Sen verilerini açıkladı: “Pandemi başladığından bu yana intihar eden müzisyenlerin sayısı 100’e yaklaşmış. Müzik aletlerini satarak eve ekmek götürmeye çalışan müzisyenler var”.
Hepimiz durumun iyi olmadığını biliyorduk ama bir felakete dönüştüğünü fark etmemiştik. Şimdi de müzik emekçileri çeşitli şekillerde desteklenmek yerine iyiden iyiye yalnızlığa itiliyor. Bütün konserler ve müzikli organizasyonlar yasaklanıyor, müzisyenlerin emekleriyle hayatlarını kazanacağı alanlar giderek daralıyor.
Dünyanın her yerinde müzik ve müzisyenler zor durumda ancak devletler vatandaşlarını
Dünyanın eve kapandığı son altı ayda günlük yaşam rutinimiz ve alışkanlıklarımızla birlikte pek çok şey değişti. Gelen haberlere bakılırsa, bunlardan biri de müzik zevkimiz.
Ya da müzik dinleme alışkanlıklarımız diyelim.
Rolling Stone’un geçen hafta sonu geçtiği bir habere göre, karantina döneminde eski şarkılara ve sanatçılara, yani stream dilinde katalog müziklere ilgi artmış. Stream dünyası yeni çıkan şarkılarla ve sanatçılarla dönüyor. Yani sektörün itici gücü elbette yeniler ve yeni nesil dinleyici. Her hafta cuma günü bütün dünyada pek çok yeni şarkı, albüm piyasaya çıkıyor ve bu rutin en büyük trafikleri yaratıyor.
Bazı bariz sebepleri var ama gene de üstünden geçmek gerekirse, müzik ergenler ve gençler için diğer yaş gruplarına oranla daha önemli ve hayati. Müzik zevki ve dinleme alışkanlıkları 14-15 yaş civarı oluşumunu tamamlıyor. Hayat boyu da değişmesi çok zor oluyor. Müziğe ve dinlemeye özel ilgisi olan ufak gruplar dışında
Oxford Street eski canlılığından uzak. Mağazalarda artık daha az insan var. Sokaklar boş. Turist gelmeyince sanırım mağazalar da ne yapacaklarını kara kara düşünür olmuşlar.
En lüksünden en sade ve ucuzuna, yeni nesil alışveriş kültürüne vurgu yapılıyor. Her yerde “Artık yeni alışveriş kültürüne alışmamız lazım” gibisinden sloganlar var. Yeni alışveriş kültürü ne demek herhalde zamanla daha iyi anlayacağız. Teknik olarak artık daha az sayıda insanın aynı anda mağazaların içinde bulunmasından mı söz ediliyor yoksa hastalıktan korunma önlemleri çerçevesinde kıyafet denemenin yasak olmasından mı? Çevreye saygılı olmaktan mı? Emin değilim.
Selfridges, Debenhams, Primark, John Lewis gibi en büyükler zincirler ve akla gelebilecek bütün büyük alışveriş mağazaları ekonomik açıdan zor durumda. Yeni döneme ayak uydurmaya çalışıyorlar. Bunu her yerde görebiliyorsunuz.
Kovid ile birlikte gelen ev hali kültürünün izleri mağaza vitrinlerinde ve tasarımlarda iyiden iyiye kendini göstermeye başlamış.
Bir ülkede olan bitenden haberdar olmak için bakılacak yerlerden biri de müzik videoları. Eskiden takside, kahvede nabız tutmak makbuldü. Bugün başka bir fikir daha edinmek isteyenler müzik videolarını yani kısaca bizde kabul gören tabirle klipleri inceleyebilir
Klipler hangi müzik türüne ya da sanatçıya ait olurlarsa olsunlar fark etmiyor. Her zaman dolu dolu mesajlarla geliyorlar. Geçen hafta yayınlanan klipler arasında gezinirken biri gerçekten ilgimi çekti. Sokak kültürünün yansıtıldığı bu klipte baş kahraman olan sanatçı, bir çocuk tacizcisini tabancayla delik deşik ediyordu. Klip kısa film tadında. Dram! Kötülük engellenemiyor ama en azından adalet yerini buluyor. Hayat acı da olsa devam ediyor, yaralar sarılmak zorunda, ancak elbette izi kalacak...
Yani bu kadarı bile yeterli aslında ve yazıya nokta konulabilir; ama iki cümle daha edeyim: Türkiye’de birçok konuda insanlar çok dolu. Bu konuların en önemlilerinden biri tecavüz, taciz olayları, kadın cinayetleri. Gereken cezalar adalet sistemi tarafından bir
Bu ara herkesin ortak sorusu şu: İngiltere’de Kovid önlemleri nasıl? Bu soruya yanıtım basit: Türkiye’den daha gevşek. Türkiye’ye gidip geldikçe bu farkı daha iyi gözlemleyebiliyorum.
Bir defa Londra’da ve benim yaşadığım gibi Londra’ya yakın yerlerde sokakta yürüyen insanlar artık pek maske takmıyor. On kişiden belki biri maskelidir. Bu manzara Türkiye’de gördüğümün neredeyse tam tersi. Çünkü Türkiye’de arabasında tek başına yolculuk eden kişilere dahi maske taktırıldığını gördüm. Burada böyle bir uygulama yok. Trafikte maske çevirmesi diye bir kavram da yok. Yolda polisler arkanızdan bağırıp maskenizi takmanız konusunda sizi uyarmıyor. Yolda maske takmadığı için yerlerde sürüklenerek dövülen kızlar, adamlar da görmüyoruz. Bunlar olmadan da bir şekilde virüse karşı önlemler alınabiliyor. İngilizler Türklerden daha bilinçli ya da virüse karşı daha korunmalı değiller. Ama yöneticilerin halka karşı tutum ve davranışlarının Türkiye’dekinden farklı olduğunu
Müzik sektörünün çöküşe geçmesi artık haber değil, herkesin malumu. Konsere dayalı ekonominin devamı olup olmayacağı tartışılırken yeni bir tartışma da kulüpler ve kulüp kültürüyle ilgili. Bugün gelinen noktada kulüplerin tekrar açılıp açılmayacağı, açılsa bile eskisi gibi bir eğlence ve gece hayatından bahsedip bahsedemeyeceğimiz tartışılıyor.
İngiltere’de gece hayatı ve bağlantılı sektörlerde 1.3 milyon insan çalışıyormuş. Aileleriyle birlikte düşünürsek, milyonlarca insanın geleceği şu an belirsiz. Gece hayatının merkezlerinden biri olan Londra’da yaşanan bu kriz elbette buraya özgü yerel bir durum değil. Bütün dünyada eğlence sektörü aynı krizi yaşıyor.
Bazı tahminlere göre, artık eğlence sektörü eski haliyle asla geri dönmeyecek. Kısaca, parti bitti, şimdi yeni çareler aranıyor. Kulüpler mart ayından beri kapalı ve bunun kulüp ve gece hayatı kültürünün çıkışından bu yana yaşadığı en büyük kriz olduğu belirtiliyor. Peki,
Ezhel ve Murda imzalı “Made in Turkey” adlı albüm pek çok açıdan yenilikler içeriyor. Bu albüm hem Türkçe rapin yol haritasında yeni bir dönem hem de yerel müziğin nasıl globale doğru uzanabileceğini gösteren yeni bir model
Geçen hafta dijital ortamlarda en fazla dinlenen şarkılardan biri “Anadolu Flex”ti. 28 Ağustos’ta yayınlanan “Made in Turkey” albümünde yer alan şarkı henüz bir klibi olmamasına rağmen listelerde en üst sıralara yükseldi. Siz bu satırları okurken muhtemelen YouTube trending videolar arasında ilk üçte yer alacak. Klip olmadan sadece müzik dosyasını içeren ses videosuyla bunu başarmak ayrı bir olay! “Made in Turkey”den ilk video ise albüm yayınlandıktan sonraki pazartesi geldi. “Duman” adlı bu şarkı, aynı “Anadolu Flex” gibi hayli “explicit” sözler içeren bir şarkı. Onun da listelerin tepesine oturması an meselesi. Bu iki şarkı, çıkışta dikkat çekenlerdi, ama albümde yer alan bir kısmı daha önce yayınlanmış (albümle