Gitarın süperstarıydı

8 Ekim 2020

“Eddie Van Halen gitarın en popüler enstrüman olduğu ve pop müziğe hayat verdiği bir dönemin gitar süperstarıydı. Geride pek çok güzel solo, şarkı, marka bir isim ve inişli çıkışlı bir hayat macerası bırakan Halen, dünya çapında bir virtüözdü...”

Çok sevdiğim bir kasetim vardı. Rock ve hard rock dinlememe rağmen zamanın pop hit’lerini barındıran bu kaseti çok severdim. Çünkü zaten şarkıların neredeyse yarısı rock’tı. 80’lerin sonlarına doğru radyolarda çalan popüler müziklerin azımsanamayacak kısmı bayağı sağlam gitarlı rock müzikler olmaya başlamıştı. Şimdilerde kaybolan geleneklerden “gitar solosu” olmayan şarkı pek yoktu neredeyse. Solo olmazsa şarkı yarım gibi gelirdi. Hatta “ Ee, bunun solosu nerede?” falan denirdi. Benim gibi gitara ve basa meraklı olanlar için hayat güzeldi. Popüler müzikler hep gitarlı olacak sanıyorduk.

Lafı uzatmayayım, bu öz güveni Van Halen gibi rock gruplarına borçluyduk. Eddie Van Halen’ı azıcık müzik dinliyorum diyen herkes

Yazının Devamı

Sinemayı James Bond kurtaracak umudu

6 Ekim 2020

Birleşik Krallık’taki sinema salonlarının gözü James Bond filminde.

Bu film geçen bahar vizyona girecekken Kovid -19 salgınının patlak vermesiyle sonbahara ertelenmişti. İtiraf edelim, çoğumuzda “Sonbahara kadar ohooo çoktan biter bu iş” havası hâkimdi. Ama bitmediği gibi, ikinci dalga da geldi çattı. Pek çok uzmana göre Temmuz 2021 hatta Ekim 2021’den önce hayatın normale dönmesi (eğer hâlâ böyle bir şey mümkünse) olası değil.

Sinema salonları bütün dünyada pek çok konser salonu ve benzeri eğlence sektörü mekânları gibi büyük bir sıkıntı içinde. Bu filmin beklenildiği gibi vizyona girmesiyle bir hareket gelmesi ve bunun ardından işlerin normale dönmesi hayal edilirken James Bond serisinin 25’inci filmi “No Time To Die/Ölmek İçin Zaman Yok”un Nisan 2021’de vizyona gireceği açıklandı. Bunun üzerine dünyanın en büyük ikinci sinema salonları zinciri Cineworld 128 salonunu kapatma kararı aldı.

Sinemalar gerçekten çok büyük bir

Yazının Devamı

İki albüm, 20 yıl

4 Ekim 2020

Geçen hafta Radiohead’in Kid A albümünün 20’nci yılıydı. 2 Ekim 2000’de yayınlanan bu albüm ben müzik dinliyorum diyen sanırım herkesin takdir edeceği niteliklere sahip, müzik yakın tarihinin en önemli işlerinden bir tanesi. Thom Yorke’un herkesten farklı çalışan beyni, müzik perspektifi ve elbette Radiohead’i oluşturan müzisyenlerin yeteneklerinin oluşturduğu başka türlü bir karışım. 

“Kid A”, 2000 yılında yayınlandı. Radiohead o zaman yaklaşık 8 yıllık geçmişe sahip bir alternatif rock grubuydu. “Ok Computer” ile çizgisini değiştirmiş ve seviye atlamıştı (bu albümü Kid A’den daha yükseğe koyanlar da var, itirazım yok), ama “Kid A” her anlamda bir değişim, dönüşüm demek. Bu albümde rock ve elektronik çok özel bir formülle bir araya geldi. Sınırlar değişti, kartlar yeniden dağıtıldı diyeyim. Sanırım o güne kadar bu özelliğe sahip daha popüler ve daha nitelikli bir albüm pek yoktu. 



 

Bu albüme bu kadar kafayı takmamın nedeni, 20’nci yıl

Yazının Devamı

Doğulu Trap ve Amorf

3 Ekim 2020

Elektronik müzik ile hip hop arasında bir yerlere konumlanan, yoğun Doğu melodileriyle kendini benzer türlerden ayıran trap alanında pek çok Türk prodüktör yer alıyor.

Geçen aylarda Arabic Trap, Turkish Trap ya da Oriental Trap gibi adlarla anılan ve giderek daha büyük bir kitle tarafından dinlenen müziklerle ilgili bir yazı yazmıştım. Bugün dijital platformlarda trending şarkılara baktığınızda örnekleri ansızın karşınıza çıkan ve çok bilinmeyen bir tür bu.

Elektronik müzik ile hip hop arasında bir yerlere konumlanan, yoğun Doğu melodileriyle kendini benzer türlerden ayıran trap alanında pek çok Türk prodüktör yer alıyor. Ben, şimdilik “Doğulu Trap” diyeyim de daha kolay olsun. Tanıdığım Arap coğrafyasında pek çok insan, Doğulu trap müziklerini beğeniyle dinliyor ve merak duyanlar, dinlemekle kalmayıp bu prodüktörlerin muhtelif kanallarını muhtelif mecralarda bularak, yeni çıkan işlerini yakından takip ediyor.

Ufak bir anketle daha çok dinlenmek, rahatlamak ya da konsantre olmak için dinlendiğini anladım bu

Yazının Devamı

‘Neden başka gezegene gideyim? Ben burayı seviyorum’

29 Eylül 2020

Açıkçası, ne zaman insanlığın geleceğinden söz edilse Mars’a gitmeye mecbur olduğumuzdan bahsediliyor. Mars’a gitmezsek neslimiz devam etmeyecek. İyi de Mars’ta ne şartlarda devam edecek? Nasıl bir hayat olacak, buna eğer hayat denebilirse... Bu konular ne zaman yazılıp çizilse, çok basit, naif bir düşünce olabilir ama ben böyle düşünüyorum ve dünyaya bir kez daha bağlanıyorum. Herkes gitse de ben burada kalırım gibime geliyor. Üstelik ilk fırsatta buradan Mars’a ya da Ay’a taşınmak isteyenleri de gözüm tutmuyor. İnsan yüz binlerce yıllık evini bir çırpıda böyle satar mı? 

Burada asıl mevzu Mars’a taşınmaya mecbur olmayacağımız bir yaşam kurmak olmalı. Sömürüp, yok edip, yaşanmaz hale getirdikten sonra sömürecek başka gezegen aramak makul ve mantıklı bir çözüm mü? Sürdürülebilir mi? 

Dün BBC Breakfast News’a konuşan David Attenborough benzer şeyler söyledi. Bugün İngiltere’de bütün medyada bu konuşuluyor. Bu bile bir şeydir.

“Ben burada

Yazının Devamı

Salgının ilk günlerine dair önemli bir belgesel

27 Eylül 2020

Ai Weiwei ismini sanatseverler İstanbul Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki solo sergisiyle hatırlayacaklardır. 2017’de başlayan bu sergi sanatçı ve aktivist Ai Weiwei’nin hayatından hikâyeleri porselen sanatından örneklerle anlatıyordu. 

Bugünlerde sanatçı koronavirüs salgınının ilk günlerine odaklanan filmiyle gündemde. Vuhan’daki ilk hastadan itibaren salgını adım adım bir günlük olarak anlatan bu film 7 Ekim’de Türkiye saatiyle 20.00-22.00 arasında online gösterime açılacak. Bir sergi gezer gibi biletinizi alıp evinizde online izleyebiliyorsunuz. 

Belgesel nitelikerki film 2020 Ocak-Nisan aralığında Vuhan’da çekilmiş görüntülerin Ai Weiwei yönetmenliğinde çok etkileyici bir anlatımla bir araya getirilmesinden ibaret. Çin’de devletin bu hastalığa karşı tutumunu, sağlık emekçilerinin durumu ve ilk müdahaleler anlatılıyor. Sanırım, bütün dünyaya bu hastalık nasıl yayıldı, bu hastalığı ilk başta nasıl ele aldılar ve neler farklı olabilirdi, acaba bu iş bugünkü duruma gelmeden farklı

Yazının Devamı

Aşı bulunmadan konserlere dönüş zor

26 Eylül 2020

Londra’da ünlü Roundhouse altı aydır kapalı. Pek çok mekân aynı gelir kaybını yaşıyor ve online konserlerle ayakta kalmaya çalışıyor. Müzik dünyasının geleceğini konser seyircileri ve müzikseverlerin tercihleri belirleyecek ama büyük bir değişimin eşiğinde olduğumuz kesinGeçen hafta mail kutuma Roundhouse’dan gelen bir mesaj düştü. Roundhouse Londra’nın en güzel konser salonlarından biri. Geçen yıl ekim ayında, “Bir konser ve bir salon” başlıklı bir yazı yazmış, burada izlediğim Richard Hawley konserinden bahsetmiştim: “173 yıl önce demiryolu bakım ünitesi olarak inşa edildi. Bugün şehrin en ünlü konser salonlarından biri. Son 60 yılda Pink Floyd’dan David Bowie’ye, The Doors’dan The Rolling Stones’a, Led Zeppelin’e burada konser vermemiş grup yok gibi...”

Daha sonra birkaç kez daha gidip çok güzel konserler izlediğim bir mekan burası. O da tüm konser salonları gibi geçen mart ayından bu yana kapalı ve hayatta kalma mücadelesi veriyor. Önceden bilet alıp burada

Yazının Devamı

Değişimi övmek üzerine

22 Eylül 2020

Yeni müziklerde en sık kullanılan temalardan biri değişim olabilir. Değişimi göğüslemek, kabullenmek, ona adapte olmak, onunla yaşamak, kendini değiştirmek, çevrendekileri değiştirmek. Dünyayı değiştirmek!

Değişim, neyin değiştiğinden giderek bağımsız bir şekilde bir global erdeme dönüşüyor. Değişirsen iyisin, değişmezsen bir tür “loser” olarak değerlendiriliyorsun. Peki, ama bağlamından bu derece koparılmış bir değişim de illa övülmeli midir?

Aslında tamamen anlıyorum. Ergenseniz ya da genç yetişkin çağlarınızdaysanız değişim sizin için sihirli bir sözcüktür ve gençlik kültürünün içinden yeşeren yeni müziklerin de buna kayıtsız kalması söz konusu olamaz. Ama şöyle düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi.

Bazen de bazı şeylerin değişmemesi için uğraşmak, mücadele etmek gerekmez mi?

Değişimi kayıtsız şartsız övmek acaba elimizden kayıp giden bir şeylerin yok oluşunu uysalca kabullenmek midir bir yandan? Değişim överek acaba kendimizi pasifleştiriyor muyuz?

Tamam, iş âleminde değişim önemli

Yazının Devamı