Kadın tek başına uçağa binemeyecekse ne modernleşmesinden söz ediyoruz?

2 Ekim 2011

Durun, hemen ne alaka demeyin. Müzik dinlerken bir yandan da gazete okuyayım dedim. Elime aldığım gazetede okuduğum haber bakın durduk yere bana neler düşündürdü

Zaman gazetesinin Cuma ekinde Fatma Turan imzalı yazıda bir kitap tanıtılıyor. Mustafa Çavuşoğlu’nun yazdığı “Teknolojik Meselelere Fetvalar”.
Günlük hayatta ve ibadette teknolojinin, Müslüman insanın zihninde doğuracağı sorulara yanıt olma amacıyla yazılmış. İlginç bir konu. Ama bir dakika...
Bilgisayarda insan modeli tasarlamak, karikatür çizmek caiz midir? Hayır değildir.
Bir kadın tek başına uçakla bir ülkeden başka bir ülkeye yolculuk edebilir mi? Hayır. Tesettürlüyse şehir içinde dolaşmasında sakınca yok.
Kredi kartını kullan ama taksidi geciktirirsen, nakit avans çekersen caiz değil (Tut ki paran çıkışmadı, ay sonunu getiremedin, çoluk çocuk açlıktan öleceksin ya da dinden çıkacaksın).
“Yamaç paraşütü veya paraşütle atlamak intihar sayılır mı?” “Anne karnında mavi gözlü sarı saçlı olsun diye çocuğa gen aşılamak caiz midir?” gibi soruları (!) geçiyorum konuyu saptırmamak için. Amacım dalga geçmek değil. Şaşkınım. Açıkçası modernleşen muhafazakar kesimin bunları hafiften aştığını sanıyordum.

Yazının Devamı

Müzik dünyası bu albümleri bekliyor

1 Ekim 2011

Aylardan ekim; “yeni albüm çıkarma” mevsimi. Bakın önümüzdeki günlerde yayımlanacak, merakla beklenen albümlerden bazıları şöyle. Kesip saklayın, lazım olur




Justice “Audio, Video, Disco”, 25 Ekim
Fransız elektronik müzik dehaları Xavier de Rosnay ve Gaspard Auge’den ibaret Justice, ilk albümleri “Cross”la (2007) dans alemine hızlı girmişti. Kanye West’i çileden çıkaran ödüllü şarkı ve klip “D.A.N.C.E.”in laylaylom haline bakıp yanılmayın, onlar aslında elektronik müziğin Metallica’sı. İkinci albümleri uzun zamandır merakla bekleniyor. Gerçekten deha olup olmadıkları şimdi belli olacak. Albümden “Civilization” ve “Audio, Video, Disco” isimli şarkılar single olarak yayımlandı. Bence iyi

Yazının Devamı

Asla dağılmayacak 10 grup

25 Eylül 2011

R.E.M., hem de daha bu yıl yayımladıkları başarılı bir albümün adından dağıldığını açıklayınca müzik basınında listeler yapılmaya başlandı. Madem öyle, gelin biz de asla dağılmayacak grupları bulalım.

Metallica
Kim bilir kaç kere direkten döndüler. Basçıları Cliff Burton trafik kazasına hayatını kaybetti. Devam ettiler. “2000’lerde bitecekler, demode olacaklar” dendi, olmadı. Bir kez daha basçılarından yoksun kaldılar. Özellikle 2001-2003 arası psikolojik olarak, fiziksel olarak dağılmanın eşiğine geldiler. James Hetfield rehabilitasyondan az daha dönemiyordu. Atlattılar. Ardından iki şahane albüm yaptılar ve mükemmel turnelere çıktılar.
Neden dağılmazlar? Çünkü ticari açıdan da sanatsal açıdan da zirvedeler. Kimse onlara nostalji grubu gözüyle bakmıyor. Üstelik Lars’ın her zaman daha çok paraya ihtiyacı var.

Yazının Devamı

R.E.M. dağılınca...

24 Eylül 2011

Aklıma hemen neredeyse bütün büyük grupların eninde sonunda yanıtlaması gerekeno soru geldi: Tamam mı devam mı?


R.E.M. geçen hafta “anlaşarak” ayrıldıklarını açıkladı.


Şöyleydiler, böyleydiler diye methiyeler düzecek ya da dağılmış grubun ardından “Şu albümleri de berbattı zaten” diye yazacak değilim. Ben size farklı bir meseleden söz edeyim. Her büyük grubun bir noktada karşılaştığı bir mesele. Milyonlarca albüm sattın, onlarca hit yaptın, dünyanın neresine gidersen git salonlar statlar doluyor, herkes şarkılarını ezbere söylüyor. İyi güzel de... Tamam mı devam mı? İşte bütün mesele bu.

Yazının Devamı

Plak kapaklarından tarih dersi

18 Eylül 2011

Plaklara bakarak tarihi ve toplumları, onların psikolojisini anlayabilir misiniz? Elbette. Plaklar tarih kitaplarında yazmayan çok şeyi anlatabilir. Ve emin olun, tarih kitabı okumaktan daha zevkli plak incelemek

İstanbul Bienali’ne katılan sanatçılardan Dani Gal’in plak kapaklarından oluşan eserinde 250’den fazla plak kapağı sergilenecek. İşin adı Tarihi Plak Arşivi. Ben tabii işin içinde plak olduğunu duyunca konuyla hemen ilgilendim.
250 kadar plak kapağı var bu projede sergilenen. Hepsi ünlü kişiler, tarihi karakterlerle ya da olaylarla ilgili plaklar.
Plaklara, aslında temel olarak müziğe baktığınızda tarihi anlarsınız. Ama bu plaklar daha da ileri götürüyor işi. Tam anlamıyla tarih hakkında farklı türden bilgilere sahip olacağınız, incelemeye değer birer tabloya dönüşüyorlar. Çünkü bunlar müzik değil siyasi içerikli plakların kapakları.
Dani Gal İsrailli. “Altı Gün Savaşı”nı belgeleyen bir plak görünce bu işe girmeye karar vermiş. Olan biteni plak kapaklarının anlatabileceğine inanmış. Onlarca yüzlerce siyasi içerikli propaganda plağını toplamaya başlamış.
Plakları maalesef dinleyemiyoruz. Keşke dinleyebilseydik, bu da ayrı bir performans olurdu.

Yazının Devamı

Masa üstünden notlar

17 Eylül 2011

Masamın üzeri yine CD’lerle doldu taştı. Bırakın bilgisayarı, çay koyacak yer yok. Alttan üstten rastgele seçip CD player’ın play tuşuna basıyorum.

Ayna / “Mavi Şarkılar”
Öncelikle müjdemizi verelim. Ayna’da bir dazlak gitti ama yerine başka bir dazlak gelmiş. Yani dazlağı dazlakla ikame etmiş Ayna. Bazı grupların iç dengeleri var ve bunların bozulmaması grubun ruhunu korumak açısından önemli. Misal Ayna’da bir dazlak bir de gözlüklü olmalı. Yüksek Sadakat’te en az bir dazlak, iki uzun saçlı, bir sakallı. Hatırlarsanız solist Cemil Demirbakan ayrıldığında bir başka dazlak olan Kenan Vural girmişti gruba. Bunun gibi...
Müzik nasıl diye merak ediyorsanız eğer, eski Ayna’nın aynısı. Hani “Akdeniz” diye bir şarkısı vardı ya Ayna’nın. Oradan devam... Ayna’ya Buena Vista Social Club tarzı giyim kuşamları, sarı ve mor pantolonlarıyla başarılar diliyorum. 2011’de değil de 1991’de olsaydık onlar için şahane bir gelecek olabilirdi.
Lenny Kravitz / “Black and White America”
Bizim 90’larda pop-rock - funk çizgisinde tanıdığımız, sonra bu çizgiden popa mükemmel bir geçiş yapan Kravitz yeni albümü “Black and White America”da 90’lara dönüyor. Funk, disko ve gitarlar bir arada.

Yazının Devamı

ALIŞVERiŞ BAYRAMINDAN iZLENiMLER

17 Eylül 2011

Abdi İpekçi’nin vurulduğu yerde bir DJ kabini var. Hüsrev Gerede Heykeli’nin altında ‘Bamboleyo’ çalıyor. Atiye Sokak Bodrum Barlar Sokağı’nın 1990’lardaki hali gibi. Gidenden haber alınamıyor. Ve kadınlarımız, topuklu ayakkabıları ve poşetleriyle sokaklar onların

Tanrı kadını yarattı, kadın alışveriş yaptı. Nişantaşı’nda gecenin teması bu. Alışveriş yapan ilk kadın kim ve bir heykeli var mı bilmiyorum ama buradaki bütün kadınlar heykeli dikilesi performanslar sergiliyor.
Topuklu ayakkabıları üzerinde tok tok tok sesleriyle Nişantaşı sokaklarını, Abdi İpekçi Caddesi’ni, Teşvikiye Caddesi’ni ve muhtelif ara sokakları arşınlıyorlar. Mağazalara girip çıkıyor, tezgahlardaki ürünleri inceliyor karıncalar gibi saldırıyorlar. Topuklarının sivri uçlarının kaldırım taşları arasına saplanıp onları yavaşlatmasına aldırış etmeden cesurca mağazalara dalıyor, tanıdıklarını selamlıyor, muhabbet ediyor ardından gruplar halinde alışverişe devam ediyorlar.

Bodrum Barlar Sokağı’nın 90’lardaki hali
Abdi İpekçi’nin vurulduğu yerde bir DJ kabini var. Hüsrev Gerede Heykeli’nin altında ‘Bamboleyo’. Atiye Sokak Bodrum Barlar Sokağı’nın 1990’lardaki hali gibi olmuş. Giriş yok, çıkış da.

Yazının Devamı

Bizim kuşağın ozanları kim?

11 Eylül 2011

Hepsi hayatlarını birer proje olarak yaşama peşinde. Standart yollardan geçiyorlar. Standart röportajları verip standart lafları ediyorlar. Hepsi tornadan çıkmış gibi. Hepsi kariyerist. Hepsi kısa yoldan yırtma peşinde.
Lüks arabaya bineyim, İstinye Park’ta görüneyim, yazın kazıklanmaya güneye gideyim, kışın kazıklanmaya Ulus’a Etiler’e Boğaz’a...
Hayalleri bunlar.
Aynı kebapçı, aynı gece kulübü, aynı marka araba, aynı sevgisiz, samimiyetsiz açıklamalar. Aynı bayağı şarkılar, aynı bayağı sözler.
Hepsi gururlu, hepsi şerrrefli, hepsi hassas, hepsi hisli, hepsi Anadolu delikanlısı, hepsi iyi aile kızı, hepsi çok ama çoooook “keyifli” insanlar...
Keyifli programlara katılıp, keyifli sohbetler ediyor, keyifli yemekler yiyor, keyifli tatiller yapıyorlar. Herkes keyifli bir şeyler yapma peşinde, ama kimsenin iyi bir şey yapmaya niyeti ya da vakti yok. Hayat kısa.
Ne “gidiyorsa” o sırada onu yapacaksın.

Yazının Devamı