Yoksa U2’laşıyorlar mı?

10 Eylül 2011

Red Hot Chili Peppers’ın yeni albümü geçen hafta piyasaya çıktı, hemen Türkiye’ye geldi. Adı “I’m With You”. Son albümleri çift CD’lik “Stadium Arcadium”dan bu yana beş yıl geçti. Gitarist John Frusciante ikinci kez ve söylediğine göre bu sefer dönmemek üzere gruptan ayrıldı. Onun yerine Josh Klinghoffer var.
Red Hot Chili Peppers’ın yeni albümü önemli. Neden derseniz, onlar 1980’lerden bu yana müzik yapan ender büyük gruplardan. Badireler atlattılar ama dağılmadılar. Sıra dışı bir enerjileri, kökleri punk’a dayanan kendilerine has bir müzikleri, milyonlarca hayranları ve sebep oldukları dev bir ekonomi var.
Hâlâ en sevdiğim şarkılardan bazıları onlara ait. Ve elbette milyonlarca albüm satan grupların neslinin tükendiği bir müzik ortamında çok değerliler.
Belki tam da bu yüzden bazılarınca U2’laştıklarına inanılıyor.
U2’laşmak demek, eskiye göre yavan şarkılar yapmak, ana akıma teslim olmak, sistemi eleştirmekten uzaklaşıp sistemin göbeğine oturmak, dev bir ekonomiyi yönetirken mesajlarının gücünün azalması demek. U2’laşıyorlar mı emin değilim ama bu eleştiriyi yapanların (dünya müzik basınında, özellikle Pitchfork gibi alternatif mecralarda dile getirildi bu fikir) ne

Yazının Devamı

“Somali Konseri”nde gelişme var

4 Eylül 2011

Somali için her tarzdan müzisyenlerin ve şarkıcıların bir araya geleceği bir konser düzenleyelim diye yazdım. Ümitli değildim. Ama yazının yayımlandığı gün gelen haber fikrimi değiştirdi



Somali için 1985’teki Live Aid tarzında
bir konser düzenleyemez miyiz?” diye sormuştum. Aç insanlara yardım götürmenin yanında her türden sanatçımızın bir araya gelmesi de şahane olurdu. Dev bir konser, bu konserin kaydı ve bir de Somali şarkısı. Saklanacak bir eser olabilirdi.
Arayan soran, mesaj atan çok oldu. Bir kısım okur “Hayatta bir araya gelemezler birbirlerini kıskanırlar” diyor. Bir başka okur görüşüne göre

Yazının Devamı

Terk edilmemiş Rum köyü!

3 Eylül 2011

Bayramda Midilli adasında bir-iki gün geçirince şunu fark ettim: Terk edilmemiş Rum köyü ne güzel bir şeymiş meğer



Benim gördüğüm tek Rum köyü tipi terk edilmiş Rum köyü. Memleketimizin her yerinde vardır. İlk kez Fethiye’deki Kayaköy’ü görünce etkilenmiştim. Sanki bir günde bırakıp gitmişlerdi evlerini. Masaların üzerinde çaylar kahveler tüterken.
Gönderilmişlerdi. O görkemli köy, o etkileyici sokaklar, dağın yamacına dizilmiş yüzlerce ev...
Yaşayan dev bir organizmanın etleri, derileri çekilince ortaya çıkan iskeleti gibi. Dağa dayanmış, devden de dev bir dinozorun kalıntıları gibi.

Yazının Devamı

Gelin Somali için konser yapalım!

28 Ağustos 2011



1985’teki Live Aid’de Afrika için yaklaşık 150 milyon TLtutarında bağış toplanmıştı.


Madde bir: Bu işten kimse para kazanmayacak. Madde iki: Toplanan bütün para aracısız, komisyonsuz doğrudan Kızılay’a gidecek. Madde üç: Bu konserde siyasi görüş, etnik kimlik, parti, cemaat, müzik tarzı ayrımı olmayacak. Herkes kendince müziğiyle katkıda bulunabilecek. Madde dört: Bir Somali single’ı yapılacak. Bu single hem CD olarak hem de dijital platformlardan satışa sunulacak. Madde beş: Büyük bir konser verilecek, bu konser internet ve televizyonlardan canlı yayımlanacak, DVD ve CD olarak basılacak, dijital platformlardan satılacak.
Olmaz mı? Bilmem, neden olmasın? Sanatçılarımız sen Somali’ye gittin ben gitmedim, seni davet ettiler beni etmediler, kim ünlü kim sanatçı gibi tartışmaları bırakıp belki anlamlı bir hedef için bir araya gelir.

Yazının Devamı

Ey sponsorlar!

27 Ağustos 2011

Şarkıcılarımızı ücretsiz halk konserlerine çıkarıyorsunuz, Türkiye’yi dolaştırıyorsunuz, turneler yapıyorsunuz, şahane...
Büyük konser salonlarını adeta kapatıp dizi konserler düzenliyorsunuz, masrafa giriyorsunuz, âlâ...
Güneydeki bir sürü beach’i, sahili, koyu reklama boğup “birending” manyağı yapıyorsunuz, yakışır...
Ne kadar mekan, bar, kulüp varsa ihya ediyorsunuz, destek veriyorsunuz, organizasyonlar gırla... Çok da iyi oluyor, hiç itirazım yok...
İyi yapıyorsunuz, hoş yapıyorsunuz da... Sonuçta ne oluyor?
Konserler bitiyor, kış geliyor, her şey unutuluyor.
Bir-iki sanatçı sağlam para alıp satmayan albümlerinin kaybını karşılamış, diğerleri yıllık lüks kılık kıyafet masrafını çıkarmış, bazı mekan sahipleri de sezonu kurtarmış oluyor, hepsi bu. Bütün o tantanadan geriye kalan, ‘gugıllayınca’ karşınıza çıkan bir-iki sonuç, birkaç resim bir iki başlık... Her sene sil baştan aynı hikaye. Gene aynı turne, gene aynı konserler, gene aynı isimler...

Yazının Devamı

Kaş yaparken göz çıkartın!

21 Ağustos 2011

Tophane’deki nargilecileri denetlemeye gidin. Masalar sandalyelerle beraber nargileleri de toplayıp kaldırın. Dükkanlar komple tertemiz olsun. Ortalıkta bir Allah’ın kulu kalmasın.
* Ortaköy’deki incik boncukçuları denetlemeye gidin. Ortalığı dağıtın, toplanan ganimeti masalarla birlikte denize dökün. Meydan açılsın, herkes rahat etsin.
* Taksim meydanında metronun yanında duran tır dükkanları şikayet üzerine denetlemeye gidin. Hepsini toplayıp Tarlabaşı’ndan aşağı yuvarlayın, devrile devrile emniyetin önüne kadar gitsinler. Giderken yolun üzerindeki seyyar köftecileri ve nohut-pilavcıları da dağıtsınlar. Semte düzen gelsin.
* Galata Meydanı’na gidip gördüğünüz herkesi kovun,
meydana baştan aşağı su sıkıp cillop gibi yaptıktan sonra meydanın etrafına lahana ve lale ekin.
* Caddebostan sahilini denetlemeye ve düzenlemeye gidin, kalan son çimlerin üzerine de beton atarak üç-dört tane daha dev kadar Beltur çay plaza dikin. Her yerin etrafını tellerle korkuluklarla çevirin (pardon bunu zaten yapmıştınız).

Yazının Devamı

Sokak müzisyenleri meselesi (!)

20 Ağustos 2011




Bu yıllardır devam eden bir durum aslında. Dönem dönem rahat bırakırlar, sonra birden polis veya zabıta gelir, ‘İzniniz bitti, gidin’ der. Hatta üç ay gelmedikleri zaman ‘Başlarına bir şey mi geldi acaba?’ deriz. Ama bu sefer sandalye-masa toplama operasyonuyla çakışınca çok dikkat çekti.”
Sokak müzisyenleri meselesini merak ediyorsanız işin aslı bu. Kim diyor? Alavat isimli grubuyla sokaklarda çalan müzisyen Ahmet Öztürk (Radikal, 18 Ağustos, Elif İnce’nin haberi). Bundan ötesi edebiyata girer.
Ne ilk ayağı masa toplama olan gizli bir operasyon (!) devreye sokulmuş durumda, ne bundan sonra sırada mini etek yasağı gelecek, ne de insanların başları kapatılacak.
Sadece Beyoğlu Belediyesi’nin, eleştirilmesi son derece doğal, yersiz, plansız programsız uygulamalarından biri daha.

Yazının Devamı

Madem burnumuzun dibinde ıssız bir ada var...

14 Ağustos 2011

Yollara düşelim, 1950’lerde çekilmiş bir Türk filmine ışınlanmış gibi Gökçeada’ya şöyle bir uzanalım bakalım


-Gökçeada’da altınızda bir araba, bisiklet ya da motor falan yoksa tatilin anlamı yok. Adayı karış karış dolaşmadan hiçbir şey görmüş sayılmazsınız.
-Türkiye’nin en batı noktası var. Gittim. Gördüğüm şey bir duştu. Türkiye’nin en batısındaki duş. Göbekli bir adam yıkanıyordu. Batıda bir şey yok, ne varsa doğuda...
-Telefonunuz var diye rahat rahat takılmayın. Neredeyse hiç çekmiyor. Marka, şirket fark etmez; hepsi aynı derecede çekmiyor.
-Uğurlu plajı tarafına giderseniz dönüşünüzü günbatımına getirin. Yüzlerce yıllık zeytin ağaçları ve başıboş dolaşan keçi ve koyunların hüküm sürdüğü kekik kokulu, gökyüzü yıldız dolu “Yüzüklerin Efendisi” filminden çıkma bir sihirli ülke burası. Tarifi imkansız.

Yazının Devamı