Siyasi partiler seçim öncesi karşılıklı “ittifaklaştı”. İktidar ve muhalefet kendi aralarında güç birliği yaptılar. İki taraf da tek başlarına kazanılamayacağını düşünüyor. Gerçekten de artık tek başına kimse yeterli değil. Başka türlü olsa neden ittifak yapılsın?
Koalisyonlar dönemi şöyle kötü böyle berbat diye hayatında hiç koalisyon görmemiş, yaşamamış, başına gelen her olumsuzluğu hep koalisyonsuz dönemde yaşamış insanlara yıllarca koalisyonun ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmak çok zor olmalı. Nitekim bakın bugün memleket şartları işi oraya getirdi. Koalisyon yok ama koalisyon gibi ittifak var.
Yani tek başına olmuyor. Tek parti iktidarı bile kendi içinde bir koalisyon aslında. O koalisyon bozulunca büyü de bozuluyor. Tek başına olunca ne sen mutlu olabiliyorsun, ne senin seçmenin, ne de ülkenin geri kalanı. Kulağını kapattığında, “Bana ne” dediğinde, başka kimse yok gibi yaptığında bir süre idare ediyorsun. Ama sonunda koalisyon kendini dayatıyor. İttifak adı altında ya da başka türlü biçimlerde.
“Koalisyon” kelimesinin anlamına yıllarca olumsuzluk yüklendi. Ama bakın tek başına iktidarda olan parti, koalisyonu ilk yapan taraf oldu. Neydi ittifak? Tek başıma yeterli
ABBA son şarkısı “The Day Before You Came”i 1982’de kaydetti. 36 yıl sonra geçen hafta iki yeni şarkı kaydettikleri haberi geldi. Stüdyo deneyimlerini şöyle anlatıyorlar: “Zaman durmuş gibiydi. Sanki kısa bir tatile çıkmışız da ardından tekrar bir araya gelmişiz gibi”
35 yıl sonra yeniden güçlerimizi birleştirip stüdyoya girmenin eğlenceli olacağını hissettik. Zaman durmuş gibiydi. Sanki kısa bir tatile çıkmışız da ardından tekrar bir araya gelmişiz gibi.” ABBA 1982’de son şarkılarını kaydetti ve dağıldı. Geçen hafta gelen yeni şarkı açıklaması sürpriz oldu. Geçen ay ABBA’nın 2019-2020’de gerçekleşecek hologram turnesi açıklanmıştı. Okuduklarımıza göre grup “Abbatar” adındaki bu turnenin de kendilerini harekete geçirmesiyle yeni şarkı yapmaya karar vermiş. İki yeni şarkı var. Bunlardan “I Still Have Faith In You”nun Aralık’ta dijital platformlarda yer alacağı belirtiliyor.
Abbatar Tour şöyle bir şey: ABBA hologram teknolojisiyle sahnede konser görüntüleriyle yer alıyor. 2019 ve 2020 tarihlerinde bu konserler gerçekleşecek. Yani ABBA değil ama görüntüleri konser verecek. İsveç’in bugüne kadar dünyaya ihraç ettiği belki de en büyük şey ABBA. Toplam 10 yıllık kariyerleri süresince
Şebnem Ferah’la ilgili haberler çok şaşırtıcı, şok edici ya da “son dakika” tadında değil. Şebnem’in sesi hâlâ çok güçlü. Onu hâlâ çok iyi ve etkili kullanıyor. Müzikal açıdan mükemmeliyetçi tavrı da devam ediyor.
Belli ki her nota, her enstrümanın her nüansı her giriş, her çıkış, her davul atağı onun kulağının onayından geçmiş. Ekibine haksızlık etmek istemem, çalıştığı müzisyenlerin her biri kendi kişiliğini enstrümanına yansıtmayı başarmış yıllardır herkesin üslubunu tanıdığı isimler zaten. Ama Şebnem’in bu yönünü azıcık bilenler, onun içine sinmeyen hiçbir şeyin albüme girmeyeceğini bilir. Şarkılarını önce Şebnem beğenmek zorunda. Ve Şebnem zor beğenen biri. Onun konumundaki pek çok insan gibi, hatta onlardan daha da fazla mükemmelliyetçi.
Dedim ya haberler şok edici değil. Son albüm “Od”dan beş yıl sonra gelen “Parmak İzi”nde 10 Şebnem Ferah bestesi var. Aralarında baladlar var. İnişli çıkışlı “trafikli” rock şarkıları var. Akustik gitarla söylenenler var. Hepsini birbirine bağlayan bir tema da var. Bu bir konsept albüm değil. Ama konsepti yok da denemez. Hiç kimsenin son yıllarda ülkemizde yaşanan gelişmelerden etkilenmemesi mümkün değil. Şebnem Ferah da eğer satır aralarını
Algıda seçicilik midir nedir bilmiyorum. Bugünlerde dünyada herkes aynı şeyleri konuşuyor gibi geliyor. Polonya’da çalışan bir tanıdık var. Geçen sohbet ediyoruz. “Her yerde aynı meseleler gündemde” dedi. Orada da iktidarın sağa kayması gündemdeymiş. 2015 seçimlerinin ardından AB’ye şüpheyle bakan muhafazakâr Hukuk ve Adalet Partisi, oyların yüzde 34’ünü alarak tek başına iktidara gelmişti. Değerler, tarihi birikimler, toplumlar ve gelenekler farklı, kıyaslanmaz. Ama meseleler ve endişeler bugün dünyanın pek çok yerinde aynı. Pek çok ülkede bir ikiye bölünme yaşanıyor. Bir taraf totaliter, sağ eğilimli. Diğer taraf liberal ve özgürlükçü. Bir taraf dangır dungur, kimseye sormadan burnunun dikine gidiyor; diğer taraf dur yapma, bir dinle diyor. Ama neticede gücü yetmiyor. Çünkü sandıklarda az farkla yeniliyor. İkiye bölünme denmesi de bundan. Bu ikiye bölünmenin tarafları neredeyse aynı sayıda. Arada küçük sayısal farklar var.
Siyasi görüşün karşıt iki parçası eşit sayıda olunca iktidara gelsen de yönetemiyorsun. Çünkü çoğunluğun rızasını alamadığın için, buna da hiç önem vermediğin için huzuru bulamıyorsun. Ben ne istersem onu yaparım dediğinde, itiş kakış gerginlik de bitmiyor.
Stream platformlarının konforu ve işleyişi sadece dinleme alışkanlıklarımızı değiştirmedi. Önerilenleri ve hazır listeleri dinlemek müzik üretimini de yeni bir yola soktu.
Bağımsız şirketlerin kendini en fazla duyurduğu ve dünyanın dört bir köşesinde dinleyici kazanma imkanı bulduğu mecralar stream platformları. Bunların içinde Spotify ve Apple belli başlı olanlar. Dolayısıyla bugün standart bir müziksever bunlardan birine mutlaka üye. Bu iki platformdan birinde yer almak demek çok geniş bir dinleyici kitlesinin elinin altındasınız demek. Buraya kadar her şey güzel. Mesele bundan sonra başlıyor.
Aynı zamanda birer dağıtım ağı olarak göreceğimiz bu mecralar, dinleyicilerinin müzik dinleme alışkanlıklarını not ederek onlara beğenecekleri tarzda müzikler öneriyor. Spotify’ın temel amacı kataloğundaki müzikleri insanlara dinletmek.
Sadece belli başlı büyük isimleri değil, herkesi dinletmek. Kaldı ki bu zaten müzikte internet devriminin de ana fikirlerinden biriydi. Stream sistemi dinlettiği ölçüde faydalı ve işlevini yerine getiriyor. Atıl kalan katalog olmasın isteniyor. Ekonomik modelde de gücünü koruması dinletmesine bağlı. Bu şekilde data kullanımı mümkün oluyor. Ve bu, sistemin
Dünyada pop müzik denince algılanan şey ile bizde algılanan farklı. Kitlelere hitap eden nitelikte müzik ve hikayeler varsa türden bağımsız olarak “pop”tan söz edebiliriz. Bizdeyse pop dar çerçeveye sıkışmış bir müzikal janr olarak yerleşti.
Ne alaka sen pop yazmazsın ki” demeyin diye ufak bir notla gireyim. Bundan böyle pop dünyamızdan dikkatimi çeken albümleri, single’ları küçük bir kutucuk, köşe içinde köşe açarak yeri geldikçe tanıtmaya çalışacağım. Adı başlıktaki gibi “Pop dünyasından”. Masamın üstüne ilgi çekici ya da iyi hazırlanmış bir pop albüm geldiğinde görmeden geçmek istemiyorum çünkü. Ayrıca pop müziğimiz, sadece magazincilere terk edilmeyecek kadar değerli diye düşünüyorum.
Madem konu açıldı değinmeden geçemeyeceğim. Bir iki bilgi vereyim ki ne yapmak istediğim daha iyi anlaşılsın. Dünyada pop müzik denince algılanan şey ile bizde algılanan çok farklı. The Beatles, Michael Jackson, Madonna, Rolling Stones gibi pek çok klasik köşe başından Beyoncé de, Drake de, Adele de, Daft Punk da, Rihanna da, Ariana Grande ya da Cardi B gibi daha güncel isimler de pop kabul edilebilir. Müzikal ayırımlar var, türler farklı. Ama popülerlik, kitlelere hitap eden nitelikte müzik ve
'Üstat, sence ne olur?' “Bence gene tulum çıkaracaklar abi, hiç heyecan-lanmayın.” “Yok abi yok, o kadar kolay değil bu sefer o iş.” Seçim tahmininin sonu.
Teknik olarak herkesin bildiği ve söyleyeceği bundan ibaret. Saatlerce televizyona bakıp internette başlıklar ve linkler arasında gerim gerim gerineceğinize ara sıra bu yazıyı açıp ilk iki satırı okuyun. Yeterli.
Gazetelere bakıyorum. Gökten analiz yağıyor. İnternet haberciliği zaten patlama noktasında. Her dakika anketler açıklanıyor. Şunun yanına şu gelse kaç alır? Şununla o bir arada amuda kalksa filancanın neresi kaşınır? Şu partinin küskünleri şu partinin küskünleriyle masaya otursa en çok hangi partinin filanca kanadında sıkıntı çıkar? Bundan daha absürt ihtimaller üzerinde sayfalarca yazılar. Her gün ısrarla “Asla erken seçim yok” diye yazan siyasi nabızcı şimdi de üstün nabızcılığıyla muhalefet ne yapmalı, iktidar bloku nasıl hareket edecek konularını aydınlatıyor. Bugün yazdığı yarın gene yanlış çıkacak ama kim hatırlayacak ki. Yazan memnun, okuyan memnun, derdi tasası bana düştü.
Sosyal medya başka âlem. Saat başı yaşını başını almış bir yeni büyüğümüzün ya da partisinde kenarda köşede kalmış bir milletvekilinin adı
Eğlence dünyasında, daha da net olmak gerekirse yeni nesil televizyonculukta İngilizcenin hegemonyası sona eriyor. Farklı dillerde yapımlar dublajlı olarak izlenme rekorları kırıyor.
Belki inanmayacaksınız ama eğlence dünyasının geleceğinde “dublaj”ın çok büyük, önemli bir yeri var. 300 milyon Netflix izleyicisinin büyük kısmı dizileri altyazılı değil dublajlı izliyormuş. Gelecekte herkes İngilizce öğrenecek ve ortak bir dil konuşacak falan sanıyorsanız, büyük ihtimalle yanıldınız. Gelecekte herkes kendi dilini konuşacak ve dublaj yükselecek. Netflix’in Roma’da yapılan yeni sezon lansmanında sadece yeni diziler tanıtılmadı. Şirketin yöneticileri eğlence dünyasının nasıl şekillenmekte olduğuna dair ilginç bilgiler verdi. Bunlardan Todd Yellin’in anlattıkları ilgi çekiciydi. Yellin, Netflix’in ürün başkan yardımcısı. Netflix’in nasıl çalıştığını, kullanıcıya nasıl hizmet verdiğini ve buradaki içeriğin nasıl dağıtıldığını anlattı.
Netflix tüm dünyada 125 milyon aboneye sahip. Ama her üyelikte birden fazla kullanıcı var. Her birinin de kendi kişisel tercihleriyle login olma imkanı var. Yani aslında 300 milyondan fazla insan Netflix’teki içerikleri izliyor.
Bu 300 milyon insan