Stream platformlarının konforu ve işleyişi sadece dinleme alışkanlıklarımızı değiştirmedi. Önerilenleri ve hazır listeleri dinlemek müzik üretimini de yeni bir yola soktu.
Bağımsız şirketlerin kendini en fazla duyurduğu ve dünyanın dört bir köşesinde dinleyici kazanma imkanı bulduğu mecralar stream platformları. Bunların içinde Spotify ve Apple belli başlı olanlar. Dolayısıyla bugün standart bir müziksever bunlardan birine mutlaka üye. Bu iki platformdan birinde yer almak demek çok geniş bir dinleyici kitlesinin elinin altındasınız demek. Buraya kadar her şey güzel. Mesele bundan sonra başlıyor.
Aynı zamanda birer dağıtım ağı olarak göreceğimiz bu mecralar, dinleyicilerinin müzik dinleme alışkanlıklarını not ederek onlara beğenecekleri tarzda müzikler öneriyor. Spotify’ın temel amacı kataloğundaki müzikleri insanlara dinletmek.
Sadece belli başlı büyük isimleri değil, herkesi dinletmek. Kaldı ki bu zaten müzikte internet devriminin de ana fikirlerinden biriydi. Stream sistemi dinlettiği ölçüde faydalı ve işlevini yerine getiriyor. Atıl kalan katalog olmasın isteniyor. Ekonomik modelde de gücünü koruması dinletmesine bağlı. Bu şekilde data kullanımı mümkün oluyor. Ve bu, sistemin yürümesi için gerekli unsurlardan biri.
Algoritma seçiyor
Müziksever her şeye kolayca ulaşabilecek konumda. Ama sevdiği şeyin nerede olduğunu bilmiyor. Kendince arama tarama metotları geliştirmeye meraklı biri değilseniz, ya da mesleğiniz yeni müzik keşfetmek falan değilse sizin için müzik dinlemek demek Spotify’ın ya da Apple’ın size önerdiklerini kabullenmek anlamına geliyor. Yani ihtiyacınız ayağınıza geliyor. Size de play’e basmak kalıyor.
Bu çift taraflı gibi görünen herkesin kazandığı iletişim modeli bir süre sonra pasifleşiyor. Mesela beğeneceğiniz müzik önerilerini dinlediğinizde algoritma bunu not ediyor ve size aynısından daha fazla önermeye başlıyor. Bu sarmala girince artık sizin farklı bir şey keşfedip bulma imkanınız giderek azalıyor. Belli bir çemberin içinde dönüp duruyorsunuz. Latin seviyorsanız Latin dinliyorsunuz. Size asla rock önerilmeyecek. Klasik müzik önerilmeyecek. Bu durumda öneriler çok iyi, inanılmaz keşifler yapıyorum diyenler aslında gerçekten de bir şeyler keşfediyorlar mı yoksa hep aynı yerlerde dönüp duruyorlar mı?
Mecraya göre içerik
Bir diğer konu hazır listeler. Spotify editörleri tarafından hazırlanan tematik listeler var. Mesela “Akustik sabah”, mesela “Bahar havası”, “Sabah kahvesi”, “Güzel bir gün”, “Kafe müzikleri”, “Hafta sonu neşesi”, “Melankoli”… Bu listeler işi daha da kolaylaştırıyor. Yani önerileri beklemeye gerek yok. O an hangi ruh halindeyseniz, nerdeyseniz bu müzikler de size eşlik etme iddiasında. Bunların en fazla takipçili olanları önemli mecralar. Mesela Spotify’ın “Arabada söylenecek şarkılar” listesinin 2 milyon takipçisi var. Yeni yaptığınız şarkı arabada söylenebilse iyi olur. “Relax & Unwind” adlı listede 3 milyonu aşmış takipçi sayısı. Bir iki rahatlatıcı “chilled” şarkı koyun mutlaka albüme. “Happy Hits” 2 milyon takipçi. Biraz neşeli şarkılar da olmalı. “Arka planda piyano” listesi takipçi sayısı 2 milyona ulaşmış. Şöyle “piyanolu bişeyler” olsa bu listeye girse fena mı olur?
Bilmem anlatabiliyor muyum? İçerik bir süre sonra mecraya uyum sağlamaya başlıyor. Neticede internet öncesinde ne vardı? Büyük firmalar ve çok satacağı kesin işlere atılan imzalar. Ne oluyordu? Alternatif işler kendilerine bu sektörde yer bulamıyordu. Şimdi ne oluyor? Yeni mecra gene aynı şekle bürünüyor.
Siz yepyeni keşifler yapıyorum derken aynı dairenin içinde kalıyorsunuz. O daire fazla büyüdüğünde ise sanatçıların o daireye uygun yeni üretimler yapması gerekliliği ve ihtiyacı doğuyor. Ve gene ana akım kendini dayatıyor. Stream platformları kendi işleyişlerine uygun şarkılara ihtiyaç duyuyor. Ve bu da müziği değiştirecek bir talep olabilir.
Nisan sıkıntısı!
Avrupa şehirlerinde insanlar çok kibar ve mutlu görülüyor. Canım sıkılıyor. İnternet hızlı ve her siteye girilebiliyor. Canım sıkılıyor. Trafik düzgün. Fazla kalabalık yok. Metroda insanlar sessizce kitap falan okuyor. Herkes birbirine “Merhaba, günaydın” diyor. Bunlar hep can sıkıcı gelişmeler. Bir şeyler yapıp bu huzur ortamını bozmak istiyor insan. Sağa sola çemkireyim, şikayet edeyim. Mağdur olayım. “Ama siz bize hep büyük oyunlar oynadınız” falan diyeyim. Ben de onların canını sıkayım istiyorum. “Batı şehirleri bize sıkıcı gelir abi” diyenler haklısınız. Gerçekten canı sıkılıyor insanın.
-“This Part” - Da Poet: Alternatif alemin en yetenekli prodüktörlerinden biri haline gelen Da Poet’in etnik, eklektik, hip hop havalarına bir yenisi eklendi geçenlerde.
- “Let It Burn” - Goat: Her zaman old school rock ve Anadolu pop arasında bir yerlerde gidip geldiğini düşündüğüm Goat’un yeni single’ı yine çok etkileyici.
- “Hard Rain” - Lykke Li: Lykke Li’nin yeni albümü “So Sad So Sexy” 8 Haziran’da çıkıyor. İki şarkılık bir single yayınladı sesini tarzını pek sevdiğimiz sanatçı. Albümden beklentinizi yüksek tutabilirsiniz.
- “1000 Parça” - (Kamufle, Joker, Tankurt Manas, Fate Fet, DJ Hırs) Manga: Manga’nın güncel bir rap konsorsiyumuyla hayata geçirdiği şarkı funk, rap, rock gibi türleri kullanarak bir enerji dalgası yakalamayı hedeflemiş. Manga güzel bir girişimde bulunmuş. Başarılı da olmuş.
- “Vodiga” - Brianwaltzera: Modelsektor’ın label’ı Mankeytown’ın sanatçılarına odaklanarak hazırladığı “Modeselektion Vol 04”te yer alan parça dance/electronica sevenleri kalplerinden yakalayabilir.